Arama

Divan şiirinde İstanbul

İstanbul, her dönemde edebiyatın vazgeçilmez ilham kaynağı olmuş, yazarlar ve şairler İstanbul'un ihtişamını eserlerinde büyük bir titizlikle işlemişlerdir. Osmanlı tarihinde İstanbul'un başkent oluşu ile Divan şiirinde İstanbul dönemi başlamış ve şairler yüzyıllarca, İstanbul'u doğal güzellikleriyle birlikte eserlerine konu edinmişlerdir. Biz de bu minvalde Divan şiirinden şairlerin önemli İstanbul şiirlerini derledik.

Divan şiirinde İstanbul

Divan şiirinde İstanbul dönemi, Osmanlı tarihinde İstanbul'un başkent oluşu ile başladı. Milli Mücadele döneminde başlayan Anadolu'ya yöneliş ile Türk şiiri yüzlerce yıl merkez aldığı İstanbul'dan çıktı. Cumhuriyet Dönemi ile bu yöneliş hızlandı. Tarih boyunca pek çok şiire konu olmuş olan İstanbul'un ihtişamını anlatan birçok şiir ve İstanbul'u anlatmaya doyamayan birçok şair mevcut. Bunlardan en ilginci ve aynı zamanda öncüsü hiç şüphesiz Avni mahlaslı Fatih Sultan Mehmet'tir.

Divan şiirinde İstanbul

AVNİ MAHLASLI FATİH SULTAN MEHMET

İstanbul, şehri fetheden Avni mahlaslı Fatih Sultan Mehmet'ten başlayıp, 16. yüzyılda Bakî, Zihni, Taşlıcalı Yahya Efendi ile şiire aktarılmaya devam eder. Osmanlı şiirinde İstanbul'u yazmış şairlerin en ilginci ve aynı zamanda öncüsü hiç şüphesiz Avni'dir. Avni'nin, İstanbul'u fetheden Fatih Sultan Mehmet'in 'mahlas'ı olduğunu bilmek bu 'ilginç'liğin başlıca nedenidir. 'Avni' mahlasıyla; "Bağlamaz Firdevse gönlünü Kalata'yı gören/Servi anmaz anda ol serv_î dil ârâyî gören/Kâfir olur ey Müselmanlar o tersâi gören" dizeleri Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u ele geçirme tutkusunu da açıklar gibidir.

Sultan Mehmet, İstanbul şehri üzerine olan bir gazelinde, "Avniyâ kılmâ güman kim sâna râm ola nigâr / Sen Sitanbul şâhısın ol (dâ) Kalâtâ şâhıdur" da der.

Aynı dönemin şairi Avni, 'İstanbul'ın Fethi münasebetiyle' yazdığı 'murabba'da şöyle yüceltir İstanbul'u: "Şehr-i â'zam kim binası gerçi ma'ü tıyndedür/Ya anun üstündedür cennet yahud altundadur."

Divan şiirinde İstanbul

Bâki, bir gazelinde, "Dil-rübâlarla aceb kesereti var her yolun/Geçemez hûblarından gönül İstanbûlun" derken, Hoca Sa'deddin Efendi, İstanbul'un benzersiz güzelliğini, "Aceb yer var mı Istanbûla benzer/Ki yeksan ola anda h'ak ile zer" beyti ile yüceltir.

Bahtî mahlasını kullanan III. Ahmed bir gazelinde kenti önceki payitaht Edirne ile karşılaştırır: "Edirnê şehri gîbî gerçi şehr-'ı bedel olmaz/Yinê ammâ bu dünyâda Sitanbûlâ bdel olmaz."

Sultan IV. Mehmed'in de Boğaz'ı sevdiğini, ancak onun tercihinin Hisar olduğunu kendisinin bir beytinden anlıyoruz: "Gönül ne Göksu'ya mâil ne Sârıyâra gider/Sipâh-ı gamdan emin olmağa Hisâra gider…"

Divan şiirinde İstanbul

KARAMANLI AYNÎ

Aynî, son Karaman Beyi Kasım (1474-1483) ile onun saltanat mücadelesinde desteklediği Karaman Valisi Cem Sultan'ın (ö. 1495) meclislerinde bulunmuş. Şair olarak asıl ününü ise İstanbul'un fethi vesilesiyle kaleme aldığı şiir ile kazanmıştır.

Şehr-i âzam kim binâsı gerçi mâ u tıyndedür
Ya anun üstündedür cennet yahud altındadur
Bu haber kim söylenür hem zâhir ü bâtındadur
Revnakı bu kâ'inâtun şehr-i Konstantindedür

Ger sala Sultan Muhammed Zülfikâr-ı Hayderî
Misl-i Hayberdür güşâd ide bu yedi kişveri
Dir melekler nutka geldikçe felekler dilberi
Revnakı bu kâ'inâtun şehr-i Konstantindedür

Misl-i dünyâdur anın içindeki camileri
Zeyn olur hem cum'a gün huffâz ile mahfilleri
Gûşe ber gûşe pür olmuşdur cihan hâmilleri
Revnakı bu kâ'inâtun şehr-i Konstantindedür

İki âlem görmeği fikr ider isen cân ile
Var Kalâtâ şehrine deryâyı geç seyrân ile
Bâde vir de ömrü nuş it bâde-i hûban ile
Revnakı bu kâ'inâtun şehr-i Konstantindedür

Şûle saldıkça zemin üstüne mâh-ı encümen
Nerkis-i ra'nâ biter hâk üzre her gûşe çemen
Dir zebân-i cân ile sorsan bu güftârı çü men
Revnakı bu kâ'inâtun şehr-i Konstantindedür

Feth idüp Sultan Muhammed anda çün câ eyledi
Kâr-i âlîler yapub firdevs-i a'lâ eyledi
Değmemiş ey Aynî pür gılman ü havrâ eyledi
Revnakı bu kâ'inâtun şehr-i Konstantindedür

Divan şiirinde İstanbul

TARİH DÜŞÜRMEDE MAHİR SÜRURÎ

Asıl adı Seyyid Osman olan Sürurî, 1752 Adana doğumlu. Yirmili yaşlarında şiir yazmaya başlayan ve seçtiğimiz üçüncü şiirin şairi Şeyhülislam Yahyâ Efendi tarafından kabiliyetli görülüp İstanbul'a gitmesi teşvik edilen Sürurî, yazdığı ilk şiirlerde Hüznî mahlasını kullanmıştır. Daha sonraları ise, Tâhirül Mevlevî'den nakle göre, onda kabiliyet gören Yahyâ Efendi tarafından kendisine Sürurî mahlası verilmiştir. III. Selim döneminde Anadolu kazaskerliği yapan şair 1814 yılında vefat etmiştir ve vefatı üzerine pek çok şair tarih düşürmüştür. En meşhurlarından biri İzzet Molla'nın şu kıtasıdır:

"Sürûrî-i müverrih kim uyurken bulmasa târîh / Gamından bir dahi varmazdı aslâ âlem-i hâba // Teessüf eyleyip üstâdına İzzet dedi târîh / Sürûrî'nin vefatı mûcib-i hüzn oldu ahbaba…"

İstanbul ile ilgili olan şiirinde İslâmbûl lafzını kullanır:

GAZEL

Virüb revnak anâ gılmân-sıfat hûbân-ı İslâmbûl
Misal-i kasr-ı cennetdir bülend eyvân-ı İslâmbûl
Sürûşan-ı beyt-i ma'mûru tavaf eyler sanur âdem
Ki devr eyler yayan kimki ider cevlân-ı İslâmbûl
Ekalîm-i cihanda memleketler pâdişâhîdir
Olur hem mülke anınçün revân fermân-ı İslâmbûl
Hamûşândır behâr olmazsa mürgân-ı çemen ammâ
Nevâ pervâzdır her dem sühângûyân-ı İslâmbûl
Sürurî'den selâm olsun vatanda olan ahbaba
Unutdurdu sılâ fikrin anâ yârân-ı İslâmbûl

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN