Arapça 'ilm el-hey'e veya 'ilm el-felek diye anılan astronomi, matematiksel bilimler (el-'ulûm er-riyâdiyye) arasında yer alır ve 'ilm ahkâm en-nücûm veya sınâ'at ahkâm en-nücum (yıldızlardan hüküm çıkarma bilimi veya sanatı) diye anılan astrolojiden ayırt edilmektedir. İslam'dan önce Araplar bilimsel bir astronomiye sahip değillerdi, ancak yıldızlara ilişkin zengin bir bilgi birikimleri vardı¹. Bu bilgiler genel olarak Keldani astronomisinin uzantısı olarak görülmüştür². İslam öncesi ve erken dönem Arap-İslam şiirinde 300'den fazla yıldızın adı geçmektedir³. Hommel'in, bu yıldız adlarından bazılarının Akadca ve Sümerce'ye dayandığı görüşü doğru görünmektedir⁴. Ayrıca, Arapların 1./7. yüzyılda burçları bildiği de kesin gibi görünmekte⁵ olup, bu bilginin İslam öncesi döneme kadar uzanmış olması da mümkündür.
Bu bağlamda, Kusayr 'Amra⁶ Kasrı'nın (Ürdün'de Amman şehrinin doğusunda) banyo kısmında bulunan Roma hamamı (Caldarium) oldukça dikkat çekicidir. Bu hamamın kubbesinde gökyüzü haritasını tasvir eden bir fresk bulunmaktadır. 1902 yılından itibaren Alois Musil'in makalelerinde ve monografilerinde ele aldığı 711-715 tarihli Emevi kasrındaki bu gök haritasının astronomi tarihi açısından önemine, Fritz Saxl ve Arthur Beer⁷ de dikkat çekmişlerdi. Söz konusu haritada, yaklaşık 400 yıldız, takımyıldızlar ve burçlar kuşağı (Zodyak) koordinatlarıyla birlikte verilmiştir. Burada tasvirin modeline veya kaynağına ilişkin sorulara girmeksizin şu gerçeğe dikkat çekmek gerekiyor: Bu haritanın yapımcıları, kendilerini görevlendiren Emevi prensine gerektiğinde açıklamasını yapmak zorunda oldukları bir gök haritası meydana getirmişlerdi⁸.
Kuşayr Amra'nın güneyden görünüşü (Fotoğraf: K.O. Franke).
İslam'ın daha ilk yüzyılında geçmiş kültür temsilcilerinin, karşılaştıkları yeni kültür çevresinde bilimsel etkide bulunabilmelerini sağlayacak elverişli koşullar bulduklarının en önemli kanıtlarından biri, evrensel bilgin el-Bîrûnî (ö. 440/1048)'nin⁹ aktardığı haberdir. O, parşömen üzerine çizilmiş astronomik çizelgeler içeren eski bir Zîc-astronomi kitabından söz etmektedir.
Bu kitapta, Diokletian dönemine (Kıpti takvimine) göre oluşturulmuş veriler yer alıyor. Söz konusu kitaba anonim bir yazar eklemelerde bulunmuştur; bunlardan bazıları hicretin 90-100 (710-719) yılları arasında gözlemlenen güneş tutulmaları ve horoskoplardır (yıldız falı). Yine aynı yazar, Bust şehrinin enlemini 32° olarak vermiştir. El-Bîrûnî, kitabın kısmen elinde bulunduğunu zikrederek, varlığı ve otantikliği ile ilgili olası kuşkuları bertaraf etmeyi gerekli görmüştür.
Kusayr 'Amra'nın Planı (Encyclopedia of Islam, New Edition, Cilt 1, s. 612); Roma hamamı (Caldarium) işaretlenmiştir.
Kusayr 'Amra Roma Hamamı (Caldarium)'nın kubbesindeki gök haritasının rekonstrüksiyonu (M. Stein).
Yine, el-Bîrûnî'den öğrendiğimize göre, bilimlerle bizzat uğraşmış olan¹⁰ Emevi prensi Hâlid b. Yezîd, henüz 1./7. Yüzyıl bitiminden önce, içinde astronomik ögelerin de eksik olmadığı, Ptoleme'nin adına bağlanmış astrolojik Kitâb es-Semere kitabı Arapça'ya çevirtmiştir¹¹. Müslümanların, evrenin yapısı ve hareketlerine ilişkin Aristoteles-Ptoleme tasavvurlarıyla erken dönemde karşılaştırmaları bağlamında, Aristoteles'in adı altındaki uydurma Kitâb el-'Âlem)'nun, henüz Hişâm b. 'Abdülmelik (105-125/724-743) döneminde Arapça'ya çevrilmiş olması da aydınlatıcıdır. Bu kitabın kosmolojik-coğrafi ve meteorolojik içeriğinden Müslümanlar şunları öğrenmişlerdir¹²: «Dünya evrenin ortasında bulunmaktadır. Evren tüm gökyüzüyle birlikte sürekli olarak dönmektedir, bu yüzden evrenin kendi kendine çevresinde dönebileceği karşılıklı konumlanmış sabit iki nokta arasında bir eksen bulunmalıdır. Bu iki kutbun kuzeyde bulunanı, yeryüzünün alt tarafında bulunan güneydeki kutbun aksine devamlı görülebilir. Gökyüzünün ve yıldızların tözü esîr olarak adlandırılır. Esîr bir unsur olmakla birlikte, bilinen dört unsurdan ayrıdır ve ebedidir. Sabit yıldızlar tüm gökyüzüyle birlikte dairesel olarak dönerler; «ortalarında dönence boyunca çapraz bir kemer halinde gerilmiş Zodyak diye anılan burçlar kuşağını oluşturan daire on iki hayvan tarafından bulundukları konumlara göre bölümlere ayrılmıştır.» Yıldızların sayısı insanın araştırma alanını aşmaktadır. Diğerleri, yani hareketli yıldızlar (gezegenler) yedi tanedir. Onlar doğaları, hızları ve yeryüzüne olan uzaklıkları bakımından birbirlerinden farklıdırlar, bağlandıkları iç içe geçmiş sabit yıldız küreleriyle birlikte kendi yörüngelerinde hareket etmektedirler.»
Kubbenin günümüzdeki durumunu gösteren fotoğraf.
154/770 yılı gibi erken bir tarih, Brahmagupta'nın¹³ Siddhânta adlı hayli hacimli, karmaşık içerikli eserinin Halife el-Mansûr'un emriyle Sanskritçe'den Arapça'ya çevrilebileceği kadar olgun bir zamandı. Hint astronomisinin en önemli eserlerinin tercüme edildiği dönem, Arap-İslam kültür çevresinde bilimsel astronominin başlangıcı olarak kabul edilebilir. Böylesine erken bir dönemde Brahmagupta'nın Siddhânta adlı eserinin Arapça'ya çevrilebilmesi olgusu ancak şu şekilde açıklanabilir: Daha İslam'dan birkaç yüzyıl önce Sasaniler yönetimindeki İran'da Yunan, Hint ve geç dönem Babil bilimleri belirli bir ölçüde resepsiyon geçirmiştir ve Siddhânta'nın çevirmenleri de bu eklektik okulun en genç temsilcileriydiler. Çevirmenler bu kitabı sadece çevirmekle yetinmemiş, ayrıca düzeltmeye, eklemeler yapmaya ve dahası astronomik kitaplar yazmaya başlamışlardı¹⁴.
Astronomi bilgilerinin bu hızlı gelişimi, Ptoleme'nin ana eserlerinin Arapça'ya çevrilmesine kadar uzandı. Bu sırada onun «Çizelgeler El Kitabı» da Sasani okulunda doğan bir çeviriden tercüme edilmişti¹⁵.
Bilimsel literatürle olan tanışıklık o kadar ileri seviyeye ulaşmıştı ki daha 2./8. Yüzyılın son çeyreğinde Ptoleme'nin Almagest adlı karmaşık ve hacimli eseri çevrilebilmişti. Bu iş, devlet adamı Yahyâ b. Hâlid el-Bermekî (120-190/738-805)'nin inisiyatifiyle olmuştu. O dönem Arap-İslam kültür çevresinde astronominin, daha doğrusu genel olarak bilimlerin ulaştığı seviyeyi değerlendirmek bakımından, bilginlerin ve sanatçıların hamisi olan bu kimsenin yapılan çeviriyi beğenmeyip başka bilginleri ikinci bir çeviriyle görevlendirmesi oldukça anlamlıdır¹⁶. Bilimsel araştırmaların günümüzde ulaştığı seviye, daha 3./9. yüzyılın ilk çeyreğinde, resepsiyon ve özümseme tam olarak sonlanmamış olmakla birlikte, Arap-İslam dil çevresinde uğraşılan bilimsel astronominin yaratıcılık döneminin eşiğinde bulunduğu izlenimini vermektedir. Bu durumun ipuçları olarak şunlardan söz edilebilir: Halife el-Me'mûn, astronom Yahyâ b. Ebî Mansûr (ö. 215/830 ve 217/832 yılları arasında)'a¹⁷, Ptoleme'nin yukarıda bahsettiğimiz «Çizelgeler El Kitabı»ndaki verileri ve gözlemleri kontrol etme görevini vermişti. Bu görevlendirmenin sonuçları ez-Zîc el-Me'mûnî el-Mümtehan («Kontrol Edilmiş Me'mun Çizelgeleri»)¹⁸ adıyla halifeye sunulmuştur. Yapılan araştırmalar, Yahyâ b. Ebî Mansûr'un güneş ve ay tutulmalarının zamanını belirlemede Ptoleme'nin bilmediği yaklaşma (approximation) yöntemini kullanmış olduğunu göstermektedir¹⁹. Çağdaşı Muhammed b. Mûsâ el-Hârizmî'nin (çoğunlukla Halife el-Me'mun döneminde bilimsel faaliyetlerde bulundu) eserlerinde de pratik astronomi alanındaki yeniliklerin ipuçları görülmektedir. Kutup yüksekliğini ve onunla birlikte enlem derecesini, dolaykutupsal yıldızların en üst ve alt tepe noktalarına göre belirleme yöntemi bu duruma verilebilecek bir örnektir²⁰. Diğer bir ipucu örneği de, astronom ve matematikçi Sind b. 'Alî'nin²¹, Halife el-Me'mûn'un Bizans'a yaptığı bir sefer sırasında, verdiği emirle gerçekleştirdiği bir meridyen derecesi ölçümünde yeni bir yöntem kullanmasıdır. Sind b. 'Alî, deniz seviyesinden yüksekte bulunan bir kıyıda, batmakta olan güneşin batışını ölçmüş ve bu ölçüme dayanarak dünyanın yarıçapını trigonometrik olarak hesaplamıştı²².
Dünya yarıçapının Sind b. 'Alî tarafından hesaplanma yöntemi.
El-Bîrûnî de bu yöntemi bir ovada yükselen yalçın bir dağda uygulamıştı. Bu yöntem, daha sonraları Francesco Maurolico (1558), Sylvius Belli (1565) ve Francesco Giuntini (1580) adlarını taşımaktadır²³.
Dünya yarıçapının Halife el-Me'mun'un emriyle yürütülmüş olan diğer ölçümleri de burada dile getirilmelidir. Halife, çeşitli vesilelerle defalarca, bir derecelik meridyen yayının uzunluğunun olabildiğince kesin bir şekilde belirlenmesini var gücüyle desteklemiştir. Ölçümler birçok astronom tarafından ya Sincâr ovasında ya da Rakka ile Tedmur (Palmyra) arasında yürütülmüştür. Ölçüm yapanlar, güneş yüksekliğini ve öğlen çizgisini belirlemek için bazı aletler, ip ve çubuklardan yararlanmışlardı. Defalarca yapılan ölçüm sonuçlarının 56 1/3 ila 57 mil uzunluğunu vermesinden sonra, bir derecelik meridyen yayının uzunluğu olarak 562/3 millik ortalama uzunluğunda karar kılınmıştı. Bu, günümüzde kabul edilen değere minimal farkla uymaktadır. Carlo A. Nallino'ya göre bu, uzun ve yorucu bir çalışma sonucunda ortaya çıkan ve titiz bilimsel yöntemler uygulanarak gerçekleştirilen ilk ölçümdür²⁴.
Halife el-Me'mun'un hem Bağdat'ta hem de Şam'ın kuzeyinde bulunan Kâsiyûn tepesinde gözlemevleri kurdurması, ileriki dönemde hızla gelişecek olan astronomi bilimi bakımından kuşkusuz çok önemli olmuştur²⁵. Muhtemelen bunlar devlet tarafından kurulan ilk gözlemevleri idiler.
Olabildiğince kesin bir şekilde yeni astronomik veriler elde etmeye ve eski verileri tekrar kontrol etmeye yönelik bu girişimler, Arap-İslam astronomlarının 3./9. Ve 4./10. yüzyıllardaki ana hedefini teşkil etmektedir. Yunan, Hint ve Sasani-Pers öncüleriyle karşılaştırıldığında, daha iyi hesaplama yöntemlerine, ölçüm ve gözlem aletlerine ve daha iyi bir gözlem tekniğine sahip olmalarından ötürü, bu hedefe önemli ölçüde yaklaşmışlardır²⁶. O dönemin astronomları tarafından ulaşılan çarpıcı sonuçlardan birini göstermesi bakımından, Sâbit b. Kurra'nın ortaya koyduğu şu değerden söz edebiliriz: Önemli ölçüde düzeltilmiş olan, ekinoksların (ılım noktaları) geri hareketi (presesyon)²⁷ için verilen değer 66 yılda 1°, yani bir yılda 55 ̎dir. Bu olguyu²⁸ Ptoleme, Hipparkos'u izleyerek, yüz yılda bir derece olarak veriyor, bu ise yılda 36 ̎ye karşılık gelmektedir. Daha sonraki dönem astronomları el-Battânî'den itibaren daha dakik düzeltmeler yapmışlardır. Nasîreddîn et-Tûsî (ö. 672/1274) bunu 70 yılda 1°, yani bir yılda 51 ̎olarak²⁹ hesaplamıştır, bu «Yeni Çağ'ın kabul ettiğine çok yakın»³⁰ bir değerdir.
3./9. yüzyılın sonuna doğru Arap-İslam astronomları arasında, güneş evcinin [günberi, günöte] (evc eş-şems) ekliptik yönünde (yani gökyüzünün artan boylam derecesi yönünde) hareket ettiğine ilişkin görüşler ortaya çıkmıştır. Sâbit b. Kurra³¹ (ö. 288/901), buna uygun gözlemler yapan ilk kişi olarak görünmektedir. Onu el-Battânî³² izlemiştir.
Ancak bir yüzyıl sonra el-Bîrûnî, bu hareketin en yavaş ve en hızlı olduğu konumların kesin bir tanımını verebiliyordu³³. 11./5. yüzyılın ikinci yarısında İbrâhîm b. Yahyâ ez-Zerqâlî evcin ileri hareketinin değerini 279 yılda 1°, yani bir yılda 12,09 ̎olarak bulmuştur ve bu da bugünkü değerle yaklaşık olarak örtüşmektedir³⁴.
İslam dünyası astronomları, sürekli olarak gökyüzü gözlemlemelerinin sonucu olarak başka önemli sonuçlara da ulaşmışlardır. İbrâhîm b. Sinân b. Sâbit (296-335/909-946 yılları arasında yaşamıştır) bilindiği kadarıyla, ekliptik eğitimin sabit olmadığı görüşüne ulaşan ilk kişidir. O, gözlem sonuçlarında zamanla ortaya çıkan sapmaları dünya ekseninin ani ve düzensiz hareketlerinin bir sonucu olarak kabul ediyordu³⁵. Çağdaşı Ebû Ca'fer el-Hâzin de aynı inançtaydı³⁶. Daha genç bir çağdaşı, Hâmid b. El-Hıdr el-Hucendî, hamisi Buveyhi Sultanı Fahreddevle (dönemi: 366-387/976-997)'yi, ekliptik eğimi sorununda daha sağlam bir sonuca ulaşabilmek için, Rey'de (bugünkü Tahran'ın güneyinde) güneşin konumunun daha kesin gözlemlenmesini sağlayacak, yaklaşık 20 metre yarıçapında sekstantı olan bir rasathane kurmaya inandırmış, kurulan bu rasathanede yaptığı gözlemler sayesinde de ekliptik eğimin zamanla sürekli olarak küçüldüğü sonucuna ulaşmıştı³⁷.
El-Hucendî'nin bu açıklamasından daha önce, ekliptik eğimindeki değişimleri presesyonla ahenkli bir hale getirme girişiminde bulunan Sâbit b. Kurra, trepidasyon yani sabit yıldızların ileri ve geri hareketi (hareket el-ikbâl ve-l-idbâr) hipotezini ileri sürmüştü³⁸. Bu hipotez, Avrupalı astronomları Arap-İslam kültür çevresindeki astronomlardan çok daha fazla harekete geçirici etki yapmıştır. Tam güneş tutulması, güneş çapı ölçümlerinde görünen değişiklik, güneş yörüngesinin eksantrikliğinin ve görünüşteki yarıçapının, ayın ilk görülebilirliğinin hesaplanması gibi konularda kaydedilen ilerlemelere gelince, Geschichte der arabischen Schrifttums'un ilgili yerlerine (Cilt 6, s. 27-28) atıfta bulunmakla yetiniyorum. Burada yalnızca sabit yıldızlar astronomisinin durumu dile getirilecektir.
Daha önce söz edildiği üzere Araplar, İslam'dan önce sabit yıldızlara ilişkin gerçekten iyi bir bilgiye sahiptiler. İslam döneminde bu alan, ilk önce dikkate değer bir şekilde filolojik olarak ele alınmıştır. Gerçek anlamda sabit yıldızlar astronomisine yönelik uğraşı ise, ilk olarak Ptoleme'nin Almagest'iyle tanışılmasından sonra başlamıştır. Yunan öncülerin gerçekleştirdikleri çalışmalardan sonra, astronominin bu yönü, 4./10. Yüzyılın ikinci yarısında Abdurrahmân es-Sûfî'nin³⁹ Kitâb Şuver el-Kevâkib es-Sâbite⁴⁰ adlı eseriyle yeni bir zirve noktasına ulaşmıştır. Bu önemli astronom, Hipparkos-Ptoleme kataloğunda bulunan bilgileri kendi gözlemleri ve ölçümleri temelinde yeniden kontrol etmiş, yıldızların parlaklık ölçeklerinin, koordinatlarının ve büyüklüklerinin önemli ölçüde revize edildiği yeni bir katalog oluşturmuştur. Yıldız kataloğunun yeni bir revizyonu, Semerkant'ta Uluğ Bey (ö. 1449/853) Rasathanesi'nde gerçekleştirilen yeni gözlemlere dayanılarak yapılmıştır. Bu yeni katalog, öncülleriyle karşılaştırıldığında daha kesin koordinatlar verme özelliğiyle öne çıkıyor.
Abdurrahmân es-Sûfî, Ptoleme ve Argelander (ö. 1875) ile birlikte sabit yıldız astronomisinin üç büyük çığır açıcısından birisi olarak kabul edilir. Es-Sufi'nin bu alandaki çalı⁴şmalarının sadece İslam dünyasında değil, aynı zamanda Avrupa'da da yüzyıllar boyu süren derin etkileri olmuştur⁴¹. Kastilya Kralı X. Alfons'un Libros del saber de astronomia (1277 civarında) yazdırdığı ansiklopedik eserde bulunan sabit yıldızlar kataloğu kuşkusuz Abdurrahmân es-Sûfî'nin eserinin Kastilce serbest çevirisinden veya yeniden uyarlanmasından başka bir şey değildir. 1341 yılında yapılan İtalyanca çevirinin de bu Kastilce'deki örneğe dayanılarak yapıldığı, 1908 yılından beri bilinmektedir⁴².
A.Dürer, gökyüzü haritası (detayda es-Sûfî), ağaç gravür (1515).
«Sûfî'nin Avrupa'da henüz başlamakta olan Yeni Çağ'da nasıl bir üne sahip olduğu, Albrecht Dürer'in onu Azophi adıyla astronominin dört büyük temsilcisinden biri olarak sunmasından anlaşılmaktadır»⁴³ (Bkz. yukarıdaki resim).
Dürer'in 1515 tarihli gök haritası ağaç gravüründeki diğer adlar, Azophi Arabus'un yanında Aratus Cilix, (Mısırlı) Ptoleme ve M. Manilius Romanus'tur⁴⁴.
Sabit yıldızlar astronomisi bağlamında şundan da söz edilmelidir: Samanyolu'nun sabit yıldızlardan oluştuğu sorunu, ilk olarak İbn el-Heysem (ö. 432/1041) tarafından açık ve net olarak belirlenmiş ve açıklanmıştır⁴⁵.
Gözlem aletlerinin ve yeni yöntemlerin gelişiminde Arap-İslam astronomların öncellerine kıyasla kaydettikleri büyük ilerlemeler hakkında, Arap-İslam astronomisine yönelik modern bilimsel araştırmaların gerçekten de erken sayılabilecek bir aşamasında, bilim adamı C. A. Nallino'nun⁴⁶ edindiği genel izlenimden şunu duyuyoruz: «Araplar hem trigonometrik formüllerin kullanımında hem de aletlerin sayısı, kalitesi bakımından ve gözlem teknikleri sayesinde öncelleri Yunanları övgüye değer bir biçimde aşabildiler. Gözlemlerin hem sayısı hem de kesinliğinde İslam ve Yunan astronomisi arasında çok dikkat çekici bir farklılık kendini göstermektedir.»
Arap-İslam astronomların ele aldıkları diğer bir konular kompleksi ise, yeryüzünün dönmesine (rotasyon) ilişkin görüş ve hipotezler ile gezegen teorileridir. Yunanların yeryüzünün küreselliğine ilişkin tasavvurları, Arap-İslam astronomlara en azından pseudo Aristo'nun πεϱί ϰόσμου adlı eseri yoluyla 1. yüzyılın sonuna doğru (m. 8. yüzyılın başlarında) ulaşmış ve herhangi bir karşı koyma olmaksızın alınmış ve kabul edilmiştir. Bu eserden, dünyanın evrenin orta noktasında bulunduğunu ve evrenin de bütün gökyüzü ile sürekli olarak döndüğünü öğrenmişlerdir (bkz. s. 4). Yeryüzünün kendi çevresinde dönmesi sorunu, görüldüğü kadarıyla 3./9. yüzyıldan itibaren yalnızca astronomlar tarafından değil aynı zamanda filozoflar tarafından da tekrar tekrar tartışılmıştır.
Plutarkos (ö. 120-125 civarında)'un⁴⁷ Placita philosophorum adlı eserindeki yetersiz bir bilgi dışında, bu konuda Yunanlardan gelen hiçbir etkinin olmadığı görülmektedir. Aristarkos'un⁴⁸ güneş merkezli (heliosentrik) sistemi ise, Arap-İslam astronomlarına her halükarda ulaşmamış görünmektedir. Buna karşın, onlar [Arap-İslam astronomları] Hintli astronom Âryabhata (499 civarında)'nın yeryüzünün dönmesine ilişkin görüşlerini en geç el-Bîrûnî⁴⁹ yoluyla öğrenmişlerdir. Coğrafyacı İbn Rüsteh (3./9. Yüzyılın son çeyreği) birçok teorinin yanı sıra, dünyanın merkezinde değil de evrende bulunduğuna, güneşin ve en uzak [gök] kürenin değil, dünyanın kendisinin döndüğüne ilişkin teoriyi aktarmaktadır⁵⁰. El-Bîrûnî'den, yeryüzünün döndüğü görüşünü savunan iki Müslüman bilginin adlarını öğrenmekteyiz. Bunlar Ahmed b. Muhammed es-Siczî (4./10. Yüzyılın 2. Yarısı) ve Ca'fer b. Muhammed b. Cerîr'dir (4./10. Yüzyıl). Her ikisi de bu görüşten hareketle kayık şekilli bir usturlap inşa etmişlerdir⁵¹.
El-Bîrûnî, bu sorunun tatmin edici bir açıklamasına ulaşmak için ciddi olarak çaba sarfetmiş görünmektedir. Bu konuda bize ulaşmamış bir risale yazmıştır: «Dünyanın dönüp dönmediğine dair» (Kitâb fî Sükûn el-Ard ev hareketihâ)⁵². El-Bîrûnî, uzunca bir zaman, yeryüzünün döndüğüne dair bir karar verip vermeme konusunda tereddüt etmiştir. Bununla birlikte, ömrünün sonuna doğru yeryüzünün dönmediği kanaatine ulaşmıştır. Hindistan'a dair eserinde (421/1030 yılında yazıldı) şöyle demektedir: «Yeryüzünün dönmesi astronomi biliminin sonuçlarına hiçbir şekilde zarar vermez, bu konuya ait olan şeyler (bu kabulde de) aynı şekilde mantıksal olarak birbirleriyle bağlantılı kalır. Bu kabulü olanaksız kılan başka nedenler bulunmaktadır»⁵³. İbn Heysem de Almagest'e yazdığı şerhinde bu sorunu ele almış ve dönme (rotasyon) fikrini benimsemediğini söylemiştir⁵⁴.
Ayrıca, dikkat edilmesi gereken bir başka husus da, el-Bîrûnî'deki alıntılardan çıkarıldığı kadarıyla Ebû Ca'fer el-Hâzin'in 4./10. Yüzyılın ilk yarısında gezegenlerin dönmelerinin (rotasyonlarının) görünüşte simetrik olmayışına yeni bir açıklama getirmesidir. Kendisi tarafından kurgulanan modelde eksantrik ve episikl (ayrı merkezli yörüngelerle ek yörüngeler) öğretilerini eleştirmiş, onların yerine ekliptik düzlemi yönünde göreceli gezegen yörüngesi variyasyonları varsayımını getirmiştir. Benzer bir modele Heinrich von Langenstein (1325-1397)'da rastlamaktayız⁵⁵.
Gezegen hareketlerinin geometrik sunumu çerçevesinde Yunan öncellerine dayanan Arap astronomlarda, 4./10. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren, sonraları önemli ürünlerini Kopernik'te verecek olan yığınla teori tanıyoruz.
El-Bîrûnî (4./10. Yüzyılın ikinci yarısı)'nin hocası olan Ebû Nasr b. Irâk, bu çok farklı görüşler arasında, gezegenlerin [birbirini 90° açıyla kesen] pek küçük farklı eksenli elipsel yörüngelere sahip olma imkanını ve yörüngelerdeki gezegen hareketlerinin eşit zamanda eşit olamamaları görüşlerini tartışıyor ve bu konuda kendine özgü tavır alan bir meslektaşının görüşünün aksine, Ebû Nasr gezegenlerin hareketlerinin yörüngede eşit olduğu görüşünü savunuyor. Ona göre görünürdeki asimetriklikler ve gözlemde ortaya çıkan gezegen yörüngelerinin nominal çaplarındaki değişimler, eksantriklikle açıklanabilir. Görünen o ki Ebû Nasr episikl (ek yörüngeli) haketleri hesaba katmayı zorunlu görmemektedir⁵⁶.
5./11. Yüzyılın başlarında İbn el-Heysem, Ptoleme'nin Hypotheseis adlı eserindeki gökküre teorisini Arap astronomisine taşımıştır. Bu tasavvura göre gökyüzü hareketlerinin matematiksel modeli yerine cisimsel küresel katman tasavvuru geçiyor. 16. Yüzyıla kadar hem İslam dünyasında hem de Avrupa'da büyük ölçüde takip edilen Almagest'in geleneksel sunumunun bu değişimi kuşkusuz bir geriye dönüştür. Bununla birlikte, İbn el-Heysem'in bu girişimiyle gezegen hareketlerinin oldukça yeni bir açıklaması ortaya çıkmıştır. O, bu açıklamayı şu cümlelerle ifade ediyor: «1. Doğal cisimden sadece tek doğal hareket ortaya çıkar».
«2. Doğal cisim hiçbir değişik hızlı hareket yapmaz, yani devamlı suretle daireler üzerinde aynı zamanlarda aynı mesafeleri kateder». «3. Göğün cisminin (hareketlerde) hiçbir etkisi yoktur». «4. Boşluk mevcut değildir»⁵⁷.
Ptoleme'nin gezegen modeli tartışmasında önemli bir adımı yine İbn el-Heysem atmıştır. "Ptoleme Hakkında Şüpheler" adlı eserinde, Ptoleme'nin gezegen hareketleri açıklamasında ekuant'ı kullanarak yörüngede eşit zamanlarda hareketler gerektiği temel prensibini zedelediğini farkeden ilk kişidir; çünkü bu durumda ek yörüngelerin orta noktasının, taşıyan yörüngelerdeki hareketi eşit zamanda eşit olamaz⁵⁸. Bir alıntı sayesinde öğrendiğimize göre, İbn el-Heysem kendisine ait bir gezegenler teorisi geliştirmiştir. Bu teoride o, gezegenlerin uniform hareketi için gerekli koşulları ortaya koymuştur. Bu giriş bölümünün çerçevesi, bu girişimden kaynaklanan derin etkilere değinmemize müsait değildir.
Yeni gezegenler modelinin 7./13. Ve 8./14. Yüzyıllarda bilinen temsilcileri Nasîreddîn et-Tûsî (ö. 672/1274), Kutbeddîn eş-Şîrâzî (ö. 710/1311) ve Alî b. İbrâhîm İbn eş-Şâtir (ö. Yaklaşık 777/1375) gibi bilginlerdir. Kendi kinematik modelleri aracılığıyla, gezegen hareketleri sistemini Ptoleme'nin yol açtığı aksaklıklardan arındırma girişimleri, adı geçen son bilginde zirve noktasına ulaşmıştır.
İbn eş-Şâtir, kendi modellerinde eksantrikliği bertaraf etmiş ve vektörü (her bir gezegenin yörüngesinin yarı çapını) evrenin orta noktasından hareket ettirmiş ve bu esnada da et-Tûsî'nin, çift ek yörünge ilkesini kullanmıştır. Onun özellikle Merkür modeli önemlidir. Ayrıca, ay hareketleri için öncellerinden daha iyi bir model oluşturma denemesi, olağanüstü bir başarıya ulaşmıştır. İbn eş-Şâtir, Ay'ın düzenli dairesel hareketinin açıklanmasında, Ptoleme'nin, Ay ile Dünya arasındaki uzaklığın abarttığı variyasyonundaki bariz hatasını düzeltmiştir⁵⁹.
Ptoleme'nin dünya tasavvuruna karşı, 6./12. Yüzyılda Arap-İslam kültür çevresinin batısında, argümanları kinematik-geometrik karakterden ziyade felsefi karakterde olan bir karşı çıkış kendisini göstermiştir. Filozof İbn Bâcce (Avempace, ö. 533/1139), episikllerin varlığını yadsımış ve eksantrik hareketi bütün gezegen yörüngeleri için yeterli açıklama olarak kabul etmiştir⁶⁰. Ondan yaklaşık yarım yüzyıl sonra İbn Tufeyl (ö. 581/1185) tartışmaya katılmış ve hem eksantrik hem de episikl öğretilerini reddetmiştir. O kendine ait bir açıklama bulduğuna inanmış, ama görüldüğü kadarıyla bu açıklamayı kâğıda aktarmamıştır⁶¹. Çağdaşı Muhammed b. Ahmed İbn Rüşd (Averroes, ö. 595/1198) de aynı şekilde eksantrik ve episikl öğretilerini reddetmiştir. Ona göre gezegenler helezonik bir biçimde hareket (hareke levlebiyye) etmektedir⁶².
Arap-İslam kültür çevresinde Batı ekolünün en genç temsilcisi Nureddîn el-Bitrûcî (ö. yaklaşık 600/1204) idi. O da eksantrik ve episikl öğretilerini yadsımış ve gezegen kürelerinin ortak merkezli olarak yeryüzünün orta noktasında bulunması gerektiğini ve gezegenlerin, İbn Rüşd'de olduğu gibi, helezonik biçimde değişik eksenler çevresinde hareket ettiğini ileri sürmüştür. Ayrıca, gök cisimlerinin batı-doğu hareketini reddetmiştir; bu hareket ona göre yalnızca, gezegenlerin doğudan batıya doğru gök küresinden çok daha yavaş hareket etmelerinden doğan optik bir yanılsamadır⁶³. El-Bitrûcî (Alpetragius)'nin kitabı İbranice'ye ve Latince'ye çevrildikten sonra, 7./13. Yazyüldan 15./9. Yüzyıla kadar Avrupa'da «doğabilimsel-astronomik düşünceyi ilerletici tarzda etkilemiştir»⁶⁴.
Burada ana hatlarıyla sunulan astronominin, Avrupa'daki resepsiyonuna ve gelişmesine ilişkin bir tasavvur oluşturma gayesiyle, Geschicte des Arabischen Schiriftums'un yirmi beş yıl önce yayınlanan 6. cildinde oldukça ayrıntılı bir biçimde bahsedilen (s. 37-59) konulardan sadece birkaç noktaya değinmekle yetineceğim. Özellikle Haçlı Seferleri sırasında Batı dünyasına doğrudan doğruya ulaşan bilgi, kitaplar, aletler veya haritalar bir yana bırakılacak olursa, Arap-İslam dünyasının astronomisi de tıpkı diğer doğa bilimleri ve felsefesi gibi Avrupa'ya özellikle İspanya, Sicilya/İtalya ve Bizans üzerinden taşınmıştır.
Şimdiye kadar ulaştığımız bilgi seviyesine göre şu tasavvur doğru olabilir: En geç 4/10. Yüzyılda Avrupa'nın Arap-İslam dünyasına sınır olan bölgelerinde, yabancı bilgi mirası çeviriler yoluyla alma ihtiyacı doğmuş ve bunun için gerekli koşullar da oluşmuştu. Adı bilinen en eski çevirmen, 984 yılında Aurillac'lı Gerbert için astronomiyle ilgili bir risaleyi Liber de astrologia adıyla Latince'ye çevirmiş olan Barselonalı Lupitus'tur. Aynı şekilde, 10. Yüzyıldan, diğerlerinin yanı sıra De mensura astrolabii ve De utilitatibus astrolabii hakkında risaleler ve Geometria adıyla doğa bilimlerine ilişkin bir mecmua [derleme] bize kadar ulaşmıştır. Bu eserlerin, Arapça örneklerinin bağımsız çevirileri ya da uyarlamaları olduğuna kuşku yoktur. Avrupa'da bilinen usturlap risalesinin (De utilitatibus astrolabii) en eski ikinci yazarı, Gerbert, açıkça görüldüğü üzere bu ve diğer eserleri temel kaynak olarak kullanmıştır. Gerbert, Arapça terminolojiyi ve Arap usturlap şeklini muhafaza etmiştir. Onun adını taşıyan Arapça'dan uyarlama usturlaba ilişkin kitapçık, 11. yüzyılda konuyla ilgili başka kitapların da ortaya çıkmasına neden olmuştur.
10. ve 11. Yüzyıllarda Toledo (711'den 1085 yılına kadar İslam hakimiyetinde), Arap-İslam bilimlerinin en önemli merkezi konumunda iken, 12. Yüzyılda Chartres, Toulouse, Reims, Tours, Montpellier ve Paris gibi diğer kentler resepsiyon ve özümsemenin merkezi olmuşlardır. Daha 12. Yüzyılın ilk yarısından itibaren Arap astronomisinin daha önemli ve daha hacimli eserlerinin çevirileri hizmete konulabiliyordu.
El-Battânî'nin Ptoleme'nin Almagest'i üzerindeki düzeltmeler gibi, o zamanlar için bazı önemli yenilikler içeren astronomi el kitabı 1120'li yıllarda Tivolili Plato tarafından Latince'ye çevrilmişti. Bu sayede Ptoleme dünya tasavvuru da Avrupalı bilginler arasında geniş ölçüde tanınmıştır. Bunu, 1134'lü yıllara doğru el-Fergânî (3./9. Yüzyılın ilk yarısı)'nin popüler astronomi el kitabının Johannes Hispaniensis (Hispalensis) tarafından yapılan çevirisi izlenmiştir. El-Hârizmî (3./9. Yüzyılın ilk çeyreği)'nin astronomik çizelgeleri de 1120-30'lara doğru Bath'lı Adelard tarafından çevrilmiştir⁶⁵.
El-Fergânî, ağaç gravürü Johannes Hispalensis'in çevirisinden, Ferrara 1493.
Avrupa'da Arap-İslam astronomisinin resepsiyon sürecinin henüz son bulmadığı sıralarda, 12. Yüzyılın ortalarına doğru, yeni elde edilen bilgilerin özümsenmeye başladığına dair belirli işaretler gözlenebilmektedir. Bir aşamadan diğerine tedrici geçiş ve nihayetinde kendine ait yaratıcı faaliyete başlayabilmek işi için, 10. Yüzyıldan itibaren yarım binyıllık bir zaman dilimine gereksinim duyulmuştur. Bu süreç, P. Duhem'in Le systeme du monde adlı eserinin üçüncü ve diğer ciltlerinde Latince ve İbranice çevirilerden derleyerek yorumladığı materyalle okuyucuya anlaşılır bir şekilde sunulmaktadır. Resepsiyon ve özümsemenin akışı, 12. Yüzyılın ikinci yarısında, aralarında astronomiyle ilgili birçok önemli eserin de bulunduğu yaklaşık 70 kitabı Arapça'dan çevirdiği iddia edilen Cremonalı Gerhard'ın etkisiyle çok kesin bir biçimde artmıştır.
Câbir b. Eflah (6./12. Yüzyıl)'ın Ptoleme'nin Almagest'ine yazdığı kritik onun yaptığı çeviriyle büyük bir etki yapmıştır. Bu eserde bulunan özellikle trigonometrik işlemler Wallingfordlu Richard'ı (yaklaşık 1292-1336), Simon Bredon'u (yaklaşık 1300-1372), Regiomontanus'u (1436-1476) ve Kopernik'i (1473-1543) etkilemiştir⁶⁶. Yine ez-Zerkâlî (5./11. Yüzyıl)'nin astronomi çizelgelerinin (Zîc) yine onun yaptığı çevirisiyle Georg Peurbach'a (1423-1461), Regiomontanus'a, Kopernik'e ve Kepler'e (1571-1630) derin etkileri olmuştur⁶⁷.
13. yüzyılın ilk yarısında Arap astronomisinin Marsilya'daki temsilcilerinden birisi olan Wilhelm (William) Anglicus, yeni bir uyarlama eseriyle (Scripta Marsiliensis super Canones Archazelis) ez-Zerkâlî'nin Toledo Çizelgeleri'ne Avrupa'da büyük bir yayılma olanağı sağlamıştır. Onun, Astrologia başlığı altında Ptoleme astronomisini sunduğu bir eserinde, Sâbit b. Kurra'nın ve ez-Zerkâlî'nin trepidasyon öğretilerini ve el-Bitrûcî'nin sistemini açık seçik bir şekilde birbiriyle karşılaştırma çabası içinde bulunması çok ilginçtir⁶⁸.
Câbir b. Eflah'ın Almagest'e yaptığı kritik bir yana, daha 13. Yüzyılın başlarında diğer çevirilerinden, batı İslam dünyası filozoflarının Ptoleme sistemine karşı yürüttükleri mücadele Batılılar tarafından bilinmekteydi. Michael Scotus (ö. yaklaşık 1235), sadece el-Bitrûcî'nin astronomi kitabını çevirmemiş, ayrıca İbn Rüşd'ün, eksantrik ve episikllere karşı çıktığı ve yeni bir sistemi kurgulama zorunluluğunun altını çizdiği Aristo'nun Metaphysik ve De caelo adlı eserlerine yazdığı şerhlerini de çevirmiştir. Böylelikle çevirmen Michael Scotus, İbn Rüşd ve el-Bitrûcî'nin Ptoleme karşıtı öğretilerinin ilkelerini Latin dünyasına sokan ilk kişi olmuştur. Onun, İbn Rüşd ve el-Bitrûcî'nin bu konuda yaptıkları açıklamaları Quaestiones adlı bir risalede toplaması ve müellifin adını da Nicolaus Damascenus (doğumu m.ö. 64) gibi göstererek piyasaya çıkarması çağdaşları için hayli yanıltıcı olmuştu⁶⁹.
Michael Scotus'un etkisiyle teoloji alanında İbn Rüşdçülükle (Averroismus) savaşan Paris Piskoposu (1228-1249) Guillaume d'Auvergne, el-Bitrûcî'nin evrenin yapısına ilişkin geliştirdiği sistemi De universo adlı eserine olduğu gibi almıştır. Bu eserinde o, el-Bitrûcî'nin tezinin, tüm gökyüzünün tek bir hareket ettirici ilkeye göre hareket ettiğini açıklamaya uygun olduğunu savunmuştur⁷⁰.
Daha 13. Yüzyılın ortalarında Ptoleme ve el-Bitrûcî taraftarları arasında ateşli bir tartışma başlamıştı. Robert Grosseteste (ö. 1253), Arap-İslam bilimlerin özümsenmesi yönündeki en önemli şahsiyetlerden biridir. Bilginliğinin bu bakımdan değerlendirilmesinin gerekli olduğunu, P. Duhem⁷¹ astronomi alanı için açıkça ortaya koymuştur. Compendium sphaerae adlı eserinde Grosseteste, Sâbit b. Kurra'nın eserindeki sekiz gök küresi hakkındaki ilkeleri ve yanı sıra trepidasyon öğretisini Hıristiyan Avrupa'ya tanıtan ve Ptoleme ile el-Battânî'ye atıfta bulunan ilk kişi olmuştur. O, aynı zamanda «Aristoteles ve el-Bitrûcî sistemi» olarak da nitelendirdiği «el-Bitrûcî'nin keşfi»'inden de bahsetmiştir. Duhem'e göre⁷², Grosseteste, Aristoteles'in ortak-merkezli küreler sistemini bilmiyordu. Grosseteste bu sistemi, el-Bitrûcî'nin sistemiyle özdeşleştirmiş ve kendi sunumunu da sadece bu sisteme dayandırmıştır. Onun adıyla yayılan Opuscula ve Tractatus de inchoatione formarum gibi eserlerde de el-Bitrûcî'nin etkisi açıkça görülmektedir⁷³. Duhem'in görüşüne göre⁷⁴, Grosseteste astronomi ilkeleriyle ilişkideki kararsızlığını pek çok çağdaşıyla paylaşmaktadır: O bir yandan, gezegenlerin hareketi ve takvim hazırlama konularında Ptoleme'nin (Arap) taraftarlarını izleyerek, eksantrik ve episikl öğretilerini olduğu gibi almış, diğer yandan kendini de el-Bitrûcî'nin ortak-merkezli küreler öğretisinin sadeliğine kaptırmıştır⁷⁵.
Kendi çağındaki Avrupalı bilginlerin en ünlülerinden biri olan Albertus Magnus (yaklaşık 1200-1280), kapsamlı bilginliğinde el-Bitrûcî'nin dünya sistemini yeniden tartışmış, bu sistemi basitleştirilmiş ve kısmen değiştirilmiş bir tarzda geniş çevrelere tanıtmıştır. Ptoleme sistemine yönelik kritiğinde, önemli ölçüde Arap astronomları, özellikle de Sâbit b. Kurra'yı takip etmektedir⁷⁶.
Albertus Magnus'un çevresindeki Dominikanların her iki sistemden birisinin lehinde ya da aleyhinde bulunmadaki kararsız halleri, büyük ölçüde Roger Bacon (yaklaşık 1219-1292) çevresindeki Fransiskanlar için de geçerlidir. Duhem'in⁷⁷ doğru olarak gördüğü üzere, Bacon ortaya atılan sistemlerden biri veya ötekisi hakkında bir karara varmak için ömrü boyunca çabalamış, fakat daima kararsız kalmıştır. Bacon, el-Fergânî'nin ve el-Battânî'nin astronomilerini oldukça iyi tanımış ve Sâbit b. Kurra'nın presesyon (gece ve gündüzün eşitlik oranının yıllık gecikmesi) değerini Hipparkos ve Ptoleme'ninkine tercih etmiş, İbn Heysem'in gezegenlerin somut küre dilimleri içerisinde hareket ettiklerine dair tasavvurunu benimsemiştir. Diğer taraftan yalnızca el-Bîtrûcî'yi değil, aynı zamanda İbn Rüşd'ü de konsentrik dünya görüşünün temsilcisi olarak görmüştür⁷⁸.
Paris'te bulunan bir başka Fransiskan Bernardus de Virduno (geç 13. Yüzyıl), Ptoleme'nin ve onun Arap taraftarlarının öğretisi lehine karara varmış, bunu da «ymaginatio modernorum» olarak nitelediği İbn Heysem'in somut küreler yaklaşımına dayanarak yapmıştır. Böylelikle, Ptoleme'nin eksantrik somut küreler sisteminin el-Bitrûcî ve İbn Rüşd sistemi karşısındaki zaferi, Fransiskanlar nezdinde ilk ve son kez sağlama bağlanmış oluyordu⁷⁹.
Parisli bilginlerden Levi ben Gerson, -özellikle daha yaşlı- meslektaşlarının taraftarı olduğu geleneklerden el-Bitrûcî'nin ortak merkezli küreler sistemine karşı çıkmış ve reddetmiş, fakat diğer konularda onu «yeni astronomi prensiplerinin üstadı» olarak nitelendirmiştir⁸⁰. Onunla birlikte Paris ekolünde yeni bir şey ortaya çıkmıştır: Almagest kritiği. Bununla birlikte Levi ben Gerson'un, öncüsü olan Câbir b. Eflah'ın evvelce ortaya attığı itirazları yeniden kullanmış olduğu bilinmektedir⁸¹. Ben Gerson, ayrıca el-Kindi'ye, Sâbit b. Kurra'ya, el-Battânî'ye ve diğer bilginlere dayanmıştır⁸². Karanlık oda, Yakup Sopası (diye adlandırılan astronomik alet) ve küresel sinüs ilkelerinin bulunması ve ayrıca paraleller postülasının kanıtlanma girişimi gibi onun adıyla ilişkilendirilen bulgular, kendisinin Arap öncüleri tarafından çoktandır bilinmekteydi⁸³.
Arap astronomların bilgilerini uydurma yazarlı kitaplar biçiminde piyasaya sürme alışkanlığına 14. Yüzyılda da rastlanmaktadır. Mesela Duhem⁸⁴, Novaralı Campanus (ö. 1296)'a nisbet edilen Demonstrationes Campani super theorica'nın, her ne kadar başka bir yazar adıyla olsa da, aslında İbn Heysem'in somut küreler yaklaşımını daha da tanınır hale getirmeye hizmet eden, 14. Yüzyılda ait bir uydurma eser olduğunu kanıtlamıştır. Bu somut küreler yaklaşımının Paris ve Oxford okullarındaki astronomlar nezdinde kazandığı aşırı takdir özellikle dikkati çekmektedir. Bu da, Saksonyalı Albert (yaklaşık 1316-1390)'in Subtilissimæ quæstiones in Libros de cælo et mundo adlı ünlü eserinin hareket noktası olmuştur⁸⁵.
Duhem⁸⁶, astronominin İtalya'daki durumunu mükemmel bir şekilde tasvir etmektedir: İtalyan astronomlar, 13. Yüzyılda Paris ve Oxford'da Ptoleme ve el-Bitrûcî sistemleri hakkında yürütülen tartışmalara da katılmamışlardı. İlk olarak 14. Yüzyılın ortalarında bu konu onların ilgisini çekmiş ve tartışma yaklaşık iki yüzyıl devam etmişti. Arapça kaynakların çevirilerinin yanında derleme ve uyarlamaların da ortaya çıkmış olması, hemen hemen tüm Hıristiyan Avrupa'da 14. Ve 15. Yüzyıl astronomlarının çalışma yöntemlerinin temel özelliğidir. Gerçi bu çalışmalar daha sonraki çalışmaları kolaylaştırmıştır, ama hataları yüzünden ardıllarında hiç de nadir olmayan yeni hataların ortaya çıkmasına neden olmuşlardır. Aracılık yapan bu kitapların en önemli etkisi bana göre şurada yatmaktadır: Bunlar – kaynakları çoğunlukla dile getirilememiş olduğundan – gerçek yazarların ve mucitlerin unutulmasına götürmüştür. Buna ilaveten, 14. Yüzyıldan itibaren bütün sertliği ile anti-Arabist bir savaş sürdürülmüştür. El-Battânî'nin, el-Fergânî'nin ve Sâbit b. Kurra'nın eserleri sıklıkla Almagest olarak alıntılanmıştır⁸⁷.
Bu özel girişin dar çerçevesi, hiç de önemsiz olmayan bazı konuları anmadan geçmeye zorluyor. Buna rağmen, hiç değilse Kopernik (1473-1543)'in Arap-İslam astronomisiyle ilişkisi sorununa dokunmak gerekli görünüyor. Bu bizi yukarıda söz edilen Arap bilimlerinin Avrupa'ya bağlanan yoldaki Bizans aracılığına götürmektedir. Bilimlerin bu yoldaki ayak izlerine ilk olarak H. Usener raslamış ve bulgularını Ad historiam astronomiae symbola adlı çalışmasında (Bonn 1876) ortaya koymuştur. Görece uzun sayılabilecek bir aradan sonra, bu konu tekrar araştırmacıların ilgilerini çekebilmiştir. David Pingree, (1964'ten bu yana) bir dizi yayınıyla ve Louvain Üniversitesi'nin Departement d'etudes grecques, latines et orientales bölümünün çalışmaları sayesinde, biz bugün Bizanslıların çalışma yöntemleri ve Arapça kaynaklarla ilişkileri hakkında gerçekten de çok iyi bilgilendirilmiş durumdayız⁸⁸. Muhtemelen Bizanslılar daha 9. Yüzyılda, ama kesinlikle 10. Yüzyılda Arap bilimleriyle temasa geçmişlerdi. Bu temas, önce İskenderiye, Antakya, Halep, Şam, Kudüs ve Palermo gibi daha eski bilim merkezlerinde olmuştur. 13. Yüzyıldan itibaren Merâga ve Tebriz gibi merkezler de bunlara eklenmiştir. Buralardan başlayan bilim yolu Erzurum ve Trabzon üzerinden İstanbul'a ulaşmış ve daha da ileriye İtalya'ya, Orta ve Doğu Avrupa'ya uzanmıştır. Şimdiye kadar elde edilen bilgilere göre, bir dizi eser değişik zamanlarda Arapça'dan Rumca'ya (Bizans Yunancası'na) çevrilmiştir. Bu süreçte hiç de seyrek olmaksızın, Arapça materyallere dayanan fakat Antik Yunan bilginlerin adlarını yazar adı olarak taşıyan yeni kitaplar ortaya çıkmıştır. Astronomi alanında J. Mogenet'in⁸⁹ görüşü oldukça anlamlıdır: «Bizanslılarda eksik olan şey, Arapların Ptoleme'nin eserini tanıdıkları andan 12. Yüzyıla kadar yaptıkları ve mütemadiyen gözden geçirdikleri çizelgelerinde somutlaştırdıkları gözlemleri anlama işidir».
Şimdi Kopernik'in, eserleri Fars-Bizans yoluyla kendisine ulaşan Arap-İslam astronomlarından olası etkilenmesi sorununa geliyoruz. Özellikle20. Yüzyılın ikinci yarısında, Kopernik'in de Arap-İslam astronomlarına bağımlılık geleneği içerisinde bulunduğu konusu bilinç sahasında çıkmıştır. Burada söz konusu olan ne yer merkezli sistemin güneş merkezli sisteme dönüştürülmesi yönündeki içtepi ve ne de Kopernik'in Latince çeviriler ve derlemeler halinde erişilebilir olan Arapça kaynaklarının verileri ve çizelgelerinden faydalanmış olmasıdır⁹⁰. Burada söz konusu olan, eserleri her ne kadar Latince'ye çevrilmemiş olsa da, 7./13. ve 8./14. Yüzyılın geç dönem İslam astronomlarının başarılı çalışmalarını da tanımış olmasıdır. Kopernik'i nihayetinde çok önemli bir adım atmaya, yani güneş merkezli sisteme götüren, Ptoleme tarafından zedelenen, gezegenlerin tekdüze hareketleri ilkesini yeniden inşa etme yaklaşımını, bahsi geçen Arap öncellerinden almış olmasıdır. Bu bilginler çözüm girişimlerinin ve bu yöndeki modellerinin de Kopernik'e ulaşmış olması gerektiğini belirtmeliyiz.
Gezegenlerin tekdüze (uniform) hareketleri ilkesini yeniden inşa etme girişimi konusunda Kopernik ile onun Arap öncelleri arasında şimdiye kadar tespit edilen ortak noktalar şu şekilde özetlenebilir:
- Hem Kopernik hem de Nasîreddîn et-Tûsî ve Kutbeddîn eş-Şîrâzî kayıtsız şartsız şu prensibi kabul etmişlerdir: Her gezegen modeli temel olarak, aynı mesafelerin aynı vektörle (yarıçapla), aynı açısal hızla katedildiği bir hareket mekanizmasına sahip olmalıdır.
- Kopernik ve onun Arap öncelleri ekuant diye (Ptoleme tarafından düşünülen bir ilave yörüngenin) etkisine ulaşabilmek için gezegen modellerini, yarım eksantrik uzunlukta çift vektör mekanizmasını kullanmışlardır.
- Kopernik'in ay modeli İbn eş-Şâtır'ın ay modeliyle aynıdır. Her ikisi de boyutları bakımından Ptoleme modelinin boyutlarından çok büyük farklılık gösterir.
- Kopernik'in Merkür modeli, vektörlerin uzunluklarındaki çok küçük değişiklikler bir yana bırakılırsa, İbn eş-Şâtir'inkiyle aynıdır.
- Kopernik, Merkür modelinde, et-Tûsî'nin episikl (ek yörüngeli) modelinde kullandığı çift episikller mekanizmasını kullanmaktadır ki bunu İbn eş-Şâtir de kullanmıştır⁹¹.
Bu bağımlılığı açıklamak için G. Rosinska⁹² 1973 yılında şu noktaya dikkat çekmişti: Nasîreddîn et-Tûsî ve Kutbeddîn eş-Şîrâzî'nin bizi ilgilendiren başarılı çalışmaları 15. Yüzyılda Krakov'da kısmen biliniyor olmalıdır. Czechelli Sandivogius (1430) ve Brudzevolu Adalbertus (1482), Gerhardus'un Theorica planetarum ve Peurbach'ın Theoricæ novæ planetarum adlı eserlerine yazdıkları şerhlerde, Arap-İslam kültür çevresinin anılan gezegen teorilerini çok iyi bildiklerini göstermişlerdir.
Gezegenlere ilişkin yeni teorileri ele alan Farsça astronomi kitaplarının Yunanca çevirilerinin bazı el yazmaları Avrupa kütüphanelerinde korunarak günümüze kadar ulaşmıştır⁹³.
Burada, Arap-İslam ve Yunan-Bizans astronomları arasındaki bağlantı üzerinde bu kısa tasviri Kopernik'le sona erdirerek, aynı konuya ışık tutmak amacıyla Merâga (yaklaşık 1270), İstanbul (yaklaşık 1574-1577) ve Hven adasındaki Tycho Brahe (1576-1597) rasathanelerinin yapılmış modellerine dikkat çekmekle yetineceğiz.
*Prof. Dr. Fuat Sezgin, İslam Uygarlığında Astronomi, Coğrafya ve Denizcilik, Boyut Yayıncılık, s. 14-23.
KAYNAKLAR
¹ : Bkz. Henninger, J.: Über Sternkunde und Sternkult in Nord- und Zentralarabien, Zeitschirft für Ethnologie içerisinde (Braunschweig) 79/1954/82-117.
² : Hommel, Fr.: Über den Ursprung und das Alter der arabischen Sternnamen und insbesondere der Mond-stationen, Zeitschrift der Deutschen Morgenlandischen Gesellschaft içerisinde (Leipzig) 45/1891/592-619 (Tekrarbasım: Islamic Mathematics and Astronomy serisi Cilt 72, Frankfurt 1998, s. 6, s. 8); Sezgin, Fuat: GAS (Geschihcte des arabischen Schrifttums), Cilt 6, s. 8.
³ : Kunitzsch, P.: Untersuchungen zur Sternmomenklatur der Araber, Wiasbaden 1961, s. 30; Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 9.
⁴ : Hommel, Fr.: a.e., s. 599 (Tekrarbasım: a.y., s. 15); Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 9.
⁵ : Bkz. Nallino, C.A.: 'Ilm al-falak, Roma 1911, s. 110-111; Kunitzsch, P.: a.e., s. 21; Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, S. 9-10.
⁶ : Bu konu hakkında bkz. Musil, Alois: Kuşjr 'Amra. David Heinrich Müller'in bi ön sözüyle 2 Cilt, Viyana 1907 (Bu eser hakkındaki tanıtma yazıları için bkz. Bibliographie der deutschsprachigen Arabistik und Islamkunde, Cilt 6, Frankfurt 1991, s. 234).
⁷ : The Zodiac of Qusayr 'Amra by Fritz Saxl. The Astronomical Significance of the Zodiac of Quşayr 'Amra by Arthur Beer, Early Muslim Architecture içerisinde, K.A.C. Creswell, Cilt 1, Oxford 1932, s. 289-303; Beer, A.: Astronomical Dating of Works of Art, Vistas in Astronomy (Oxford) 9/1967/177-223, özellikle s. 177-187.
⁸ : Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 11-12.
⁹ : Tahdîd Nihâyât el-Emâkin, Kahire 1962, s. 267-268; Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 13-14.
¹⁰ : Sezgin, F.: a.e., Cilt 4, s. 120-126.
¹¹ : Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 15; Cilt 7, s. 42.
¹² : a.e., Cilt 6, s. 72; Almanca çeviri için bkz. Strohm, H.: Aristoteles. Meteorologie. Über die Welt, Berlin 1970, s. 240-241.
¹³ : Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 118-120.
¹⁴ : a.e., Cilt 6, s. 122-127.
¹⁵ : a.e., Cilt 5, s. 174; Cilt 6, s. 13, 95-96.
¹⁶ : Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 85.
¹⁷ : a.e., Cilt 6, s. 136.
¹⁸ : Tıpkıbasım olarak Institut für Geschichte der Arabisch-Islamischen Wissenschaften tarafından yayınlanmıştır, Frankfurt 1986.
¹⁹ : Bkz. Kennedy, E.S. ve Faris, N.: The Solar Eclipse Technique of Yahyâ b. 'Abî Mansûr, Journal of the History of Astronomy içerisinde (London) 1/1970/20-37: Sezgin, F.: a.e., Cilt 5, s. 227; Cilt 6, s. 136.
²⁰ : Sezgin, F.: a.e., Cilt 10, s. 151.
²¹ : a.e., Cilt 6, s. 138.
²² : a.e., Cilt 6, 138; Cilt 10, 96.
²³ : Bkz. Gunther, S.: Handbuch der mathematischen Geographie, Stuttgart 1890, s. 217-218.
²⁴ : Sezgin, F.: a.e., Cilt 10, s. 95-96.
²⁵ : Sezgin, F.: a.e., Cilt 10, s. 116.
²⁶ : a.e., Cilt 6, s. 20.
²⁷ : Burada söz konusu olan bahar noktasının her sene biraz daha öne gelmesidir ve bu öne geliş, kendisinin Spica [yıldızın]'dan uzaklığına göre ölçülür. Modern astronomi, ekinoksların geri hareketini (presesyon) yeryüzünün basıklığının bir sonucu olarak kabul etmektedir. Bkz. Wolf, R.: Handbuch der Astronomie, ihrer Geschichte und Literatur, Cilt 1, Zürih 1890 (Tekrarbasım: Hildesheim 1973), s. 440-442.
²⁸ : Bu olguya ilişkin bilginin ne kadar eskiye gittiği sorusu nihai olarak yanıtlanmış gibi görünmemektedir, bkz. Neugebauer, O.: The alleged Babylonian Discovery of the Equinoxes, Journal of the American Oriental Society içerisinde (Ann Arbor) 70/1950/1-8; Huber, P.: Über den Nullpunkt der Babylonischen Ekliptik, Centaurus içerisinde (Kopenhagen) 5/1956-58/192-208.
²⁹ : Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 26.
³⁰ : Wolf, R.: Handbuch der Astronomie, a.y., s. 441.
³¹ : Sezgin, F.: a.e., Cilt 5, s. 264-272; Cilt 6, s. 163-170, özellikle s. 163.
³² : Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 182-187, özellikle s. 184.
³³ : a.e., Cilt 6, s. 263.
³⁴ : a.e., Cilt 6, s. 26-27.
³⁵ : a.e., Cilt 6, s. 194.
³⁶ : a.e., Cilt 6, s.189.
³⁷ : a.e., Cilt 6, s. 220-222.
³⁸ : a.e., Cilt 6, s. 164.
³⁹ : Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 212-215.
⁴⁰ : Tıpkıbasım olarak Institut für Geschichte der Arabisch-Islamischen Wissenschaften tarafından yayınlanmıştır, Frankfurt 1986.
⁴¹ : Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 212.
⁴² : Bkz. Taligren, J. Oiva: Observations sur les manuscrits de l'Astronomie d'Alphonse X le Sage, roi de Castille, Neuphilologische Mitteilungen içerisinde (Helsinki) 5-6/1908/110-114, özellikle s. 110 (Tekrarbasım: Islamic Mathematics and Astronomy serisi Cilt 99, s. 1-5, özellikle s. 1).
⁴³ : Hauber, A.: Zur Verbreitung des Astronomen Sûfî, Der Islam içerisinde, (Strazburg, Hamburg) 8/1918/48-54, özellikle s. 52 (Tekrarbasım: Islamic Mathematics and Astronomy serisi Cilt 26, Frankfurt 1997, s. 326-332, özellikle s. 330).
⁴⁴ : Voss, W.: Eine Himmelskarte vom Jahre 1503 mit den Wahrzeichen des Wiener Poetenkollegiums als Vorlage Albrecht Dürers, Jahrbuch der preuβischen Kunstsammlungen içerisinde (Berlin) 64/1943/89-150; Kunitzcsh, P.: Sûfî Latinus, Zeitschrift der Deutschen Morgenlandischen Gesellschaft içerisinde (Wiesbaden) 115/1965/65-74, özellikle s. 65.
⁴⁵ : Wiedemann, E.: Über die Milchstraβe bei den Arabern (Beitrage zur Geschichte der Naturwissenschaften. LXXIV), Sitzungsberichte der Physikalisch-medizinischen Sozietat içerisinde (Erlangen) 58-59/1926-27/348-362, özellikle s. 358 (Tekrarbasım: Aufsatze içerisinde, Cilt 2, Hildesheim 1970, s. 662-676. özellikle s. 672); bkz. Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 254; krş. Kunitzcsh, P.: al-Madjarra, The Encyclopaedia of Islam içerisinde. New Edition Cilt 5, Leiden 1986, s. 1024-25.
⁴⁶ : Astronomie, Enzyklopaedie des Islam içerisinde, Cilt 1, Leiden ve Leipzig 1913, s. 520.
⁴⁷ : Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 81-83.
⁴⁸ : a.e., Cilt 6, s. 74-75.
⁴⁹ : Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 224-225.
⁵⁰ : Kitâb al-A'lâq en-Nefîse, ed. J. de Goeje, Leiden 1892 (Tekrarbasım: Islamic Geography serisi Cilt 40, Frankfurt 1992), s. 23-24.
⁵¹ : el-Bîrûnî, et-Tatrîq ila sti'mâl Funûn el-Asturlâbât, Paris, Bibliotheque nationale, ar. 2498, fol. 9a; Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 224-225.
⁵² : Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 275.
⁵³ : Temellendirmesi için bkz. Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 31; Wiedemann, E.: Zu den Anschauungen der Araber über die Bewegung der Erde, Mitteilungen zur Geschichte der Medizin und der Naturwissenschaft içerisinde (Leipzig) 8/1909/1-3, özellikle s.2 (Tekrarbasım: Gesammelte Schriften Cilt 1, Frankfurt 1984, s. 287-289, özellikle s. 288).
⁵⁴ : Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 31-32.
⁵⁵ : Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 189-190.
⁵⁶ : Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 242-243.
⁵⁷ : Kitâb Hey'et el-Âlem, Über den Aufbau der Welt nach Ibn al Haitam başlığıyla Karl Kohl tarafından çevrilmiştir, Sitzungsberichte der Physikalisch-medizinischen Sozietat içerisinde (Erlangen) 54-55/1922-23 (1925)/140-179, özellikle s. 144 (Tekrarbasım: Islamic Mathematics and Astronomy serisi Cilt 58, Frankfurt 1998, s. 94-133, özellikle s. 98); Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 33.
⁵⁸ : Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 34.
⁵⁹ : Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 36.
⁶⁰ : Gauthier, L.: Une reform edu systeme astronomique de Ptolemee, tentee par les philosophes arabes du Xlle siecle, Journal Asiatique içerisinde (Paris), 10e serie, 14/1909/483-510, özellikle s.497-498 (Tekrarbasım: Islamic Mathematics and Astronomy serisi Cilt 63, Frankfurt 1998, s. 205-232, özellikle s. 219-220); Nallino, C.A.: Astronomie, Enzyklopædie des Islam, Cilt 1, Leiden ve Leipzig 1913, s. 520; Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 36.
⁶¹ : Bkz. Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 36.
⁶² : a.e., Cilt 6, s. 36-37.
⁶³ : a.e., Cilt 6, s. 37.
⁶⁴ : Petri, W.: Tradition und Fortschritt in der Astronomie des Mittelalters, Accademia Nazionale dei Lincei içerisinde. Convegno Internazionale 9-15 Aprile 1969, Roma 1971, s. 633-645, özellikle s. 642.
⁶⁵ : Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 39f.
⁶⁶ : Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 42.
⁶⁷ : Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 42-44.
⁶⁸ : Bkz. Duhem, P.: Le systeme du monde. Historie des doctrines cosmologiques de Platon a Copernic. Nouveau tirage, Cilt 3, Paris 1958, s. 287-291.
⁶⁹ : a.e., Cilt 3, s. 241-248; Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 45-46.
⁷⁰ : Duhem, P.: Le systeme du monde, Cilt 3, s. 249-260; Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 46.
⁷¹ : Duhem, P.: Le systeme du monde, Cilt 3, s. 277-287.
⁷² : a.e. Cilt 3, s. 283; Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 46.
⁷³ : Duhem, P.: Le systeme du monde, Cilt 3, s. 284; Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 46-47.
⁷⁴ : Duhem, P.: Le systeme du monde, Cilt 3, s. 286-287.
⁷⁵ : Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 47.
⁷⁶ : Duhem, P.: Le systeme du monde, Cilt 3, s. 327-345; Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 48-49.
⁷⁷ : Duhem, P.: Le systeme du monde, Cilt 3, s. 414.
⁷⁸ : a.e. Cilt 3, s. 411-412; Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 50.
⁷⁹ : Duhem, P.: a.e. Cilt 3, s. 442-460; Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 50.
⁸⁰ : Goldstein, B.R.: Al-Bitrûjî: On the Principles of Astronomy, Cilt 1, New Haven-London 1971, s. 40; Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 52.
⁸¹ : Duhem, P.: a.e., Cilt 5, s. 206; Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 52.
⁸² : Duhem, P.: a.e., Cilt 4, s. 58-60; Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 52-53.
⁸³ : Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 53.
⁸⁴ : Duhem, P.: a.e., Cilt 4, s. 119-124; Sezgin F.: a.e., Cilt 6, s. 53.
⁸⁵ : Duhem, P.: a.e., Cilt 4, s. 151-157; Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 53.
⁸⁶ : Duhem, P.: a.e., Cilt 4, s. 305; Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 53.
⁸⁷ : Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 53-54.
⁸⁸ : Sezgin, F.: a.e., Cilt 10, s. 225-267; özellikle bkz. Mogenet, Joseph: L'influence de l'astronomie arabe a Byzance du IXe au XIVe siecle, Colloques d'histoire des sciences I (1972) ve II (1973) içerisinde. Universite de Louvain, Recueil de travaux d'historie et de philologie, serie 6, 9/1976/45-55.
⁸⁹ : L'influence de l'astronomie arabe a Byzance, s. 55.
⁹⁰ : Bkz. Toomer, J.: The Solar Theory of az-Zarqal: A History of Errors, Centaurus içerisinde (Kopenhagen) 14/1969/306-366, özellikle s. 326; Rosen, E.: Copernicus and Al-Bitruji, Centaurus içerisinde (Kopenhagen) 7/1961/152-156.
⁹¹ : Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 55-56.
⁹² : Nasîr al-Dîn al-Tûsî and Ibn al-Shâtir in Cracow, Isis içerisinde (Washington) 65/1974/239-243; Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 56.
⁹³ : Sezgin, F.: a.e., Cilt 6, s. 56-57.