Hayatını İslam'a adayan alimler
İslam'a ömrünü adayan alimler, neredeyse 'Allah' demenin yasak olduğu dönemlerde tek başlarına bir Kur'an mektebi oldular. Her kesimden insana kucak açarak onlarca insanı ihya ettiler. Peki, Gönenli Mehmet Efendi kimdir? Mehmet Zahit Kotku kimdir? Mehmet Zahit Kotku'nun İslam alemi için yaptığı çalışmalar nelerdi? Dünyaca tanınan alim Abdurrahman Gürses, Osmanlı'dan hangi geleneği günümüze taşıdı?
Giriş Tarihi: 18.02.2020
09:23
Güncelleme Tarihi: 18.02.2021
12:28
1952 yılı Aralık ayında Gümüşhanevî Dergâhı'ndan arkadaşı Abdülaziz Bekkine'nin vefatı üzerine görevi onun vazife yaptığı Zeyrek'teki Ümmü Gülsüm Mescidi'ne nakledildi. Bu mescidin istimlâki söz konusu olunca Fatih İskenderpaşa Camii'ne tayin edildi (1958). Vefatına kadar bu camide görevini sürdürdü. 1979 yazında gittiği Hicaz'dan 1980 Şubatında ağır hasta olarak döndü. Ameliyat olduktan sonra hac mevsimi gelince tekrar hacca gitti. 13 Kasım 1980'de İstanbul'da vefat etti. Cenaze namazı 14 Kasım'da Süleymaniye Camii'nde kılındıktan sonra Kanûnî Sultan Süleyman Türbesi hazîresine defnedildi.
Vefat ettiği gün Mehmet Hoca'nın takvim yaprağında Hz. Mevlana'nın şu sözü vardı:
"Arkamdan ağlama, öldüğüm gün tabutum yürüyünce bende bu dünya derdi var sanma."
HALKIN EĞİTİMİNE KENDİNİ ADADI
Mehmet Zahit Kotku insan eğitimini esas almış, kendini fertlerin iç dünyalarının zenginleştirilmesine adamıştı. Görev yaptığı camilerde her pazar ikindi namazının ardından Râmûzü'l-eĥâdîŝ dersleri vermiş, cuma vaazları ve önemli günlerdeki konuşmaları yanında özel sohbetleriyle de halkı eğitmeye çalıştı.
Vaaz ve sohbetlerinde dinî konuların yanı sıra ülkenin ekonomik, politik, kültürel ve sosyal problemleriyle ilgili görüşlerini de ifade etmiş, bu tavrıyla bilhassa üniversite öğrencileri üzerinde etkili oldu. Eğitim ve yardımlaşma amaçlı bazı vakıflar onun tavsiyesi üzerine kurulmuş, ayrıca birçok hayır kurumunun tesisine vesile olmuştur. Ersin Gürdoğan , Görünmeyen Üniversite adlı kitabında Mehmet Zahit Kotku'nun dinî şahsiyetini ve sosyal yönünü incelemiştir.
NECMETTİN ERBAKAN'A DA YOL GÖSTERDİ
Talebelerine makam, mevki ve para tutkunu olmanın tehlikelerini anlatan Mehmet Zahit Hoca, Necmettin Erbakan 'dan Turgut Özal' a, Recai Kutan'dan Sabahattin Zaim 'e kadar sayılamayacak kadar çok isme yol gösterdi.
"Evde elime toplu iğne kutusu aldım, baktım yabancı malı… Daha bir iğne yapamayacak mıyız?" demesi üzerine cemaat harekete geçti. Necmettin Erbakan'ın öncülüğünde, adı daha sonraları Pancar Motor'a dönüşecek olan Gümüş Motor Fabrikası kuruldu. Buradaki "Gümüş" adı Gümüşhanevi Tekkesi'nden geliyordu.
Ömrünü hizmete adayan Mehmet Zahid Kotku Hazretleri, bugün de insanlığın önünü aydınlatmaya devam eden çok sayıda eser verdi. Bunlar; Tasavvufî Ahlâk , Cennet Yolları, Mü'minlere Vaazlar, Ehl-i Sünnet Akaidi, Ana Baba Hakları, Hadislerle Nasihatlar, Nefsin Terbiyesi, Tezkiretül-Evliyâ Tercümesi, Risâle-i Hàlidiyye Tercümesi, Evrâd-ı Şerif, Faydalı Dualar ve 32 Farz Mecmuası, Yemek Adâbı .
Ankara'nın Kızılcahamam ilçesine bağlı Beşkonak (Gürcü) köyünde doğdu. Babası Osman Efendi, annesi Keziban Hanım'dır . Çalışmak maksadıyla İstanbul'a giden babası daha sonra oğlu Hasan'ı da yanına aldı (1899). Osman Efendi bir müddet Gazhane'de işçilik yaptıktan sonra Sirkeci Emîrler Mescidi'ne müezzin oldu. Hasan Akkuş'un çocukluğu İstanbul'un Sirkeci semtinde geçti. İlk dinî bilgileri babasından aldı. İlk tahsilini de bugün IV. Vakıf Hanı diye anılan büyük iş hanının yerindeki Hamidiye Mektebi'nde tamamladı. Daha sonra Eyüp Kızılmescid imam-hatibi Hâfız Hüsnü Efendi'nin yanında hıfza başladı. Hâfızlığı tamamladıktan sonra Ayasofya Merkez Rüşdiyesi'ne kaydoldu.
1913 yılında buradan mezun olunca, Dârü'l-hilâfeti'l-aliyye medreselerinden Ayasofya Medresesi'ne girdi. Aynı yıl Çemberlitaş Dizdâriye Camii'ne müezzin-kayyım olarak tayin edildi. Öğrencilikle cami görevini birlikte yürütürken 1915 yılında silâh altına alındı ve iki aylık kısa bir eğitimden sonra Yemen cephesine gönderildi. Burada Birinci Fırka'ya bağlı istihkâm bölüğü ihtiyat zâbit vekili olarak görev yaptı. Bir ara İngilizler'e esir düştü. Çileli bir esaret hayatından sonra 1918'de hürriyetine kavuştu. İstanbul'a dönünce Dizdâriye Camii'ndeki görevine yeniden başladı.
Bundan sonra kendisini Kur'an öğrenimi ne verdi. Tabak Yunus Camii imamı Reîsülkurrâ Hacı Hasan Efendi'den kırâat-ı seb'a ve aşere dersleri aldı. 1923'te Galata Arap Camii imam-hatipliğine, 1926'da Nuruosmaniye Camii hatipliğine, sonra da ikinci imam-hatipliğine tayin edildi. Bu sırada evlendi ve bu evlilikten üç çocuğu oldu. Bir taraftan Nuruosmaniye Camii başimam-hatibi Akreboğlu Hâfız Osman Efendi'den takrîb dersleri alırken bir taraftan da aynı camiin kayyımhanesinde Kur'an okuttu. Tanınmış hâfızlardan Ayasofya Camii imam-hatibi İdris Okur'la birlikte Ayasofya dersiâmlarından Âmâ Hâfız Halil Efendi'den ders aldı. 1934'te 30 lira maaşla İstanbul ikinci hâfız muallimliğine ve 1936'da da Nuruosmaniye Camii başimam-hatipliğine tayin edildi.
1940 yılında II. Dünya Savaşı sebebiyle ikinci defa askere alınarak şark cephesine gönderildi. Bir yıl kadar Diyarbakır'da ihtiyat zâbiti olarak görev yaptı. Terhisden sonra eski vazifesine döndü. Bu arada, Kur'an öğretimi için müstakil bir dershane ve öğrenci yurdu açma gereğine inanarak teşebbüse geçti. Pek çok güçlükle karşılaştı. Sonunda Nuruosmaniye Külliyesi içinde bulunan ve o zamana kadar depo olarak kullanılan mütevelli odasını dershane, daha sonra da harap vaziyette bulunan on iki odalı medreseyi yurt olarak kendi adına Vakıflar İdaresi'nden kiralamayı başardı. Böylece 1940-1950 yıllarında ilk yatılı Kur'an kursu modelini gerçekleştirmiş oldu.