Hayatını İslam'a adayan alimler
İslam'a ömrünü adayan alimler, neredeyse 'Allah' demenin yasak olduğu dönemlerde tek başlarına bir Kur'an mektebi oldular. Her kesimden insana kucak açarak onlarca insanı ihya ettiler. Peki, Gönenli Mehmet Efendi kimdir? Mehmet Zahit Kotku kimdir? Mehmet Zahit Kotku'nun İslam alemi için yaptığı çalışmalar nelerdi? Dünyaca tanınan alim Abdurrahman Gürses, Osmanlı'dan hangi geleneği günümüze taşıdı?
Giriş Tarihi: 18.02.2020
09:23
Güncelleme Tarihi: 18.02.2021
12:28
Kıraat ilminin kendi kuşağı itibarıyla yaşayan son halkası Reisü'l-Kurra Abdurrahman Gürses Hoca Efendi; kıraat ilmine vukufu, tilaveti ve duruşuyla örnek bir şahsiyetti. Kur'an-ı Kerim'in canlı ve içten okunması konusunda son derece hassasiyet gösterir, talebelerine hâliyle ve kaliyle Kur'an ehli olmanın adabını da öğretirdi. Kur'an ehline; Kur'an ahlakıyla ahlaklanmasını; mütevazı, vakur, temiz olmasını; Allah'ın kelamını huşu içerisinde okumasını tavsiye ederdi. Yetiştirdiği öğrencilerin işinin ehli olmasına gayret gösterir, mihrabın şerefine büyük önem verirdi. Bu hassasiyetini de "Ey imam ve hatipler! Ehil olmadan o makama geçmeyin. " diyerek ifade etmişti. Âlimin ölümü âlemin ölümü gibiydi.
Beyazıt Camii Kur'an Kursu, Nuruosmaniye Kur'an Kursu ve 1973'te bir dönem İstanbul İmam-Hatip Okulu başta olmak üzere çeşitli yerlerde tâlim ve kıraat dersleri verdi; bu arada davet üzerine gittiği Fas'ta Verş rivayetini okuttu. Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı Haseki Eğitim Merkezi'nde 1976-1998 yılları arasında kıraat öğretti.
Gayri resmî olarak icâzet verdiği pek çok talebenin yanı sıra burada 100'den fazla talebeye aşere-takrîb icâzeti verdi. Talebeleri arasında İsmail Biçer, Mehmet Çevik, Ramazan Pakdil , Mehmet Sevinç, Necati Kap, Sıtkı Gülle, Fatih Çollak , Mustafa Demirkan, Talip Akbal ve H. Osman Şahin gibi isimler zikredilebilir. Vakarı, tok gözlülüğü, temiz giyinişi, Kur'an hizmetine gönül vermesiyle tanınan ve zihinlerde müstesna bir yer edinmiş olan Abdurrahman Gürses 10 Ağustos 1999 tarihinde vefat etti ve Beyazıt Camii'nin hazîresine defnedildi.
KIRAAT İLMİNİ OSMANLI'DAN GÜNÜMÜZE TAŞIDI
Abdurrahman Gürses , kıraat ilim mirasının Osmanlılardan günümüze intikalinde önemli bir görev üstlendi. Bu bağlamda bir kıraat öğretim usulü olan Ahmed es-Sûfî mesleğinin devam etmesini sağlamış olmasının yanı sıra döneminin önde gelen Kur'an okuyucularının başında yer aldı. Tilâvet tarzı itibariyle harflerin telaffuzunda ve makam geçkisinde tekellüften kaçınan, eski İstanbul hâfızları ile Mahmûd Halîl el-Husarî , Abdülfettâh Şa'şâî gibi Mısırlı okuyucuların tilâvetlerinden etkilenen ve bu yönüyle Arap-Türk sentezi olarak nitelendirilebilecek olan bir tavır benimsedi.
Uzun nefesi, tiz ve pes ses perdeleri arasında âni iniş ve çıkışlar yapabilmesi, duruma uygun aşırlar seçmesi, tilâvetini uzun tutması ve okuyuşlarında zaman zaman tercî '/tekrar yapması da onun tilâvet tarzının özellikleri arasında zikredilebilir. Mûsiki eğitimi aldığı bilinmemekle birlikte kulak dolgunluğuyla farklı makamlarda icrada bulunurdu. Tilâvetlerinde genellikle rast, segâh ve hicaz, zaman zaman uşşak, bayatî ve acem-aşiran makamlarını kullanırdı.
Çeşitli vesilelerle Mersafî , M. Halîl el-Husarî , Şeyh Sayfî , Abdülfettâh eş-Şa'şâî gibi önde gelen kıraat âlimi ve kurrâlarıyla tanışma imkânı elde eden Gürses , şimdiki adıyla Uluslararası Melik Abdülazîz Kur'an Yarışması'nda jüri üyesi olarak Mekke'de bulunduğu sırada kıraat ilmine dair bazı ilmî toplantılara katıldı.
Pakistan, Endonezya, Malezya, Tunus, Cezayir, Libya, Lübnan, Irak gibi ülkelerde düzenlenen tilâvet programlarına okuyucu olarak çağrılması, ayrıca Verş rivayetini okutmak üzere gittiği Fas'ta kendi adına bir Kur'an kursunun açılmış olması onun kıraat ve tilâvet birikiminin uluslararası düzeyde tanındığını gösterir. Gürses'in Takrîb Kavâid Defteri gibi bazı ders notlarının yanı sıra İslâm'ın Nuru adlı dergide yayımlanmış derleme ve tercüme niteliğinde yazıları vardır.
MEHMET ZAHİT KOTKU EFENDİ
Bursa Pınarbaşı'nda doğdu. Ailesi, 1880 yılında Dağıstan'ın Şeki kasabasından Anadolu'ya göç edip Bursa'ya yerleşmiştir. Mehmet Zahit annesi Sabire Hanım'ı üç yaşında iken kaybetti. Bursa'ya geldiklerinde on altı yaşlarında olan babası İbrâhim Efendi çeşitli yerlerde imamlık yaptıktan sonra 1929'da Bursa ovasındaki İzvat köyünde vefat etti. Mehmet Zahit, Oruç Bey Mahalle Mektebi'nde başladığı öğrenimini Maksem'deki idâdîde ve Bursa Sanat Mektebi'nde sürdürdü.
I. Dünya Savaşı sırasında on sekiz yaşlarında askere alınarak Suriye cephesine gönderildi. Ordunun Suriye'den çekilmesinin ardından İstanbul'a döndü. Temmuz 1919'dan itibaren askerlik şubesinde yazıcı olarak askerlik görevine devam etti. Hâtıra defterindeki kayıtlardan 1922 Martında bu görevi sürdürdüğü anlaşılır.
Yıllarca süren askerliği boyunca gün gün her şeyi not eden Mehmet Zahit Kotku Hazretleri, askerliğinin son zamanlığını yaptığı İstanbul'da derslere, sohbetlere devam etti.
"Görmez misin ki, yağmur ne kadar çok yağarsa yağsın, tânecikleri hemen birleşir, toplanırlar. Derken dereler, nehirler meydana gelir. Netîcede bunlar barajları doldurur. Enerji santrallerini işletir, arâziyi sular, şehirlerin elektriğini temin ederler. Bu nîmet sâyesinde insanlar rahata kavuşur, işleri kolaylaşır. Bu ne büyük bahtiyarlıktır. Bundan ibret almalı, birlik ve berâberliğimizi temine çalışmalıyız. Tek tek hareket edersek, hepimiz helâk oluruz. Ne kadar dindâr olursan ol, birlik ve berâberliği her işin üstünde tutmadıkça, herkes kendi başına buyruk hareket ettikçe bir yere varılmaz."
İNSAN EĞİTİMİNİ ESAS ALDI
Bir cuma namazını Ayasofya Cami'nde kıldıktan sonra, Vilâyet karşısındaki Fatma Sultan Cami yanında bulunan Gümüşhanevî Dergâhına gitti. Dağıstanlı Şeyh Ömer Ziyâüddîn Efendiye intisâb edip, talebe oldu. Onun sohbet ve derslerinde bulunarak Şeyh Dağıstanlı Ömer Ziyâeddin Efendi'ye intisap etti. Ömer Ziyâüddîn Efendinin vefatı üzerine, yerine geçen Tekirdağlı Mustafa Feyzi Efendinin sohbetlerine devam etti. Tasavvuf yolundaki vazifesini tamamlayıp, icazet, diploma aldı. Bu arada Bâyezîd , Fâtih ve Ayasofya Cami ve medreselerindeki derslere devam etti. Bu sırada hafızlığını tamamladı. Ayrıca Hacı Hasîb Efendiden kıraat ilmi ve fıkıh icazeti aldı. Mustafa Feyzi Efendi'nin isteğiyle çeşitli kasaba ve köylerde dinî hizmetlerde bulundu.
"Selâm sâdece iyi dilek ve temennîlerin sözle ifâde edilmesinden ibâret kuru bir görev değildir. Gerçekte selâm , yolda karşılaştığımız bir kardeşimizin ihtiyâcının var olup olmadığını, varsa bizimle giderilebilecek bir tarafının bulunup bulunmadığını, öğrenip elimizden geleni yaptıktan sonra yola devâm edip gitmektir."
Tekkelerin kapatılması üzerine Bursa'ya dönerek babasının imamlık yaptığı İzvat köyüne yerleşti. Babası ölünce onun görevini sürdürmeye başladı. 1946 yılına kadar köy imamlığı yaptı, ardından Üftâde Camii imamlığına tayin edildi.