Bir soyun ortak kurucuları: Tolstoy ve Ahmed Arif
Edebiyatımıza kazandırdığı sadece bir kitabıyla var olan Ahmed Arif... Ama öyle bir kitap ki gönülden gönüle, nesilden nesile dolaşıyor. Hasreti, doğayı, insanı, toprağı; dünü, bugünü, yarını anlatıyor. Ölüm yıl dönümünde bilinmeyenleriyle Ahmed Arif ve "Hasretinden Prangalar Eskittim" kitabının üçüncü şahıs anlatısı…
AHMED ARİF ŞİİRLERİNİ KİME YAZIYORDU?
"Yokluğun, cehennemin öbür adıdır/ Üşüyorum, kapama gözlerini …" diye biten şiirin adını vermişti kitaba Ahmed Arif. Hayatı boyunca bir kitap yazmıştı ve o kitaptaki şiirler sadece bir isme aitti. O kişi, "Leylim" diye hitap ettiği ve bir şiirine de adını verdiği Leyla Erbil'den başkası değildi. Leyla Erbil, yalnızca bu şiire değil kitapta yer alan pek çok dizeye ilham vermişti. Edebiyat tarihimizin bu büyük sırrı Ahmed Arif'in Erbil'e yazdığı mektuplarla ortaya çıktı. Ahmed Arif, 1954-1957 ve en son 1977'de olmak üzere 60'ın üzerinde mektup göndermiş.
HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM
Ahmed Arif'in Hasretinden Prangalar Eskittim adlı şiir kitabı, ilk kez 1968 yılında yayımlandı. O tarihten günümüze defalarca baskı yaptı. Şairin hayattayken yayımlanan tek kitabı olmakla birlikte, Türkiye'nin en çok satan şiir kitapları arasındadır.
“KİTABA ÇOK ÖNEM VERMEDİM”
"Kitabın geç çıkması benim tembelliğimden, önem vermeyişimden. Ben bu konuda hâlâ biraz amatörüm. Hiç profesyonel olamadım."
“SÖZLEŞMEYİ OKUMADAN İMZALADIM”
"Adını vermeyeyim. Birisine şiirleri verdim. Kitap çıkacak, ama iki yıl bekletti. Her yere gitti o kitap. Biliyorum. En son Şevket Süreyya'nın sansüründen geçti. Ama olumlu rapor geldi. İki yıl beklemeden sonra "Hasretinden Prangalar Eskittim" çıktı. Fakat yayıncı bir kâğıt imzalatmış bana. Doğrusu ben okumadım. Güvendim. Diyeceksin niye okumadın? Matbu, basılı bir şey. Güven de var ya… O kâğıtta bir madde var. Ne diyor biliyor musun? "Bu kitap en az iki yıl ikinci baskıyı yapamaz." Şimdi ben iki yıla mahkûm muyum? Evet. Sonraki baskılardan biliyoruz. Bazı abilerim, kardeşlerim var, söylüyorlar. Mesela Van'a balya halinde gidiyor kitap. Yani öylesine satıyor."
"Cüneyt Arcayürek arkadaşım. O zaman Hürriyet gazetesinin Ankara temsilcisi. Bir gün bana dedi ki: "Bobin artığı sonsuz kâğıt var. Senin kitabını basalım. Hürriyet gazetesinin satıldığı her büfeye koyarız. Peşin de sana elli bin lira verelim. Bütün geliri de senin olsun."
Düşünebiliyor musun, Cüneyt bunları 1968'de söylüyor. Hem de elli bin lira vererek. Şu oturduğum ev o zaman 80 bin lira. O da yirmi yılda ayda 500 lira ödenerek…
Ben "Ayıptır sözden dönmek. Adama verdim kitabı, o basacak" dedim. "Ne yapalım." Ve adam bana beş bin lira verdi. Bunun karşılığında en az 200 bin bastı."