Arama

Yusuf Ziya Ortaç'ın kendi kaleminden hayatına dair notlar

Yusuf Ziya Ortaç, edebiyatımızın Beş Hececiler olarak adlandırılan grubun üyesiydi. Bununla beraber güçlü yazar ve şairliğiyle tanınır; edebiyat öğretmenliği, yayımcılığı ve siyasetçi yönüyle bilinirdi. Döneminin önemli mizah yazarlarındandı. Edebiyata olan sevdası onu mühendislik hayalinden almış, Bizim Yokuş'un önemli isimleri arasına dahil etmişti. Yaşadığı süre boyunca en büyük sırrı çok sevdiği dergiye en güzel şiirini göndermemiş olmasıydı. İşte, Ortaç'ın "kaleminin kendisine tahammülü kadar" yaşam öyküsü…

Size bizim yokuşu anlatacağım. Eski adı Bab-i âli yokuşu… Gazeteler, dergiler, matbaalar bu yokuşta toplanmıştı benim gençliğimde. Yokuşun alt başında Sabah Matbaası vardı, Mihran Efendi'nin. Başyazarı Diran Kelekyan. Üst başına ikdam Yurdu, Ahmet Cevdet Bey'in… Bir de şimdi tatlıcı olan Meserret'in yan sokağı Ebussuut Caddesi'nde Tercüman… İşte, koca Osmanlı İmparatorluğu'nun bütün matbuatı!

Adımı bir gazete kağıdı üzerinde ilk görüşüm 1912'dedir. Vefa İdadisinde öğrenciydim o zaman: 121 Yusuf Ziya Efendi.

İki yapraklı, küçük boy bir gazete çıkardı o günlerde: Fen. Matematikte, geometride, fizikte sınıfımın yıldızıydım. Bu bakımdan Fen, her perşembe çıkışını dört gözle beklediğim gazeteydi.

Gençliğimizde plaj yoktu bizim. Sinema yoktu, çalgılı gazino, gece kulübü, stadyum yoktu. Kafa yarışıydı tek mutluluğumuz. Fen gazetesi, bu yarışa açılmış alandı. Problemler verir, çözenlerin adlarını yayar, gençlerin çabasına hız katardı.

İşte böyle bir yarışmada adım ilk defa matbaa harfleriyle gazete kağıdına basılmıştı. Hem de doğru çözenler arasında değil, soruyu nasıl çözdüğümü anlatan birkaç satırın altında.

Bu, bir öğrenci dergisinde kazanılmış başarı, müdürümüz Savfet Bey'in bile ilgisini çekmiş, öğretmen ve öğrenci çevresinde benim itibarımı yükseltmişti. Ne dersiniz, elli yıl önceki eğitim ve öğretim sistemimizden kaç yıl gerideyiz şimdi?

Fen, çantamda kitaplarımın arasındaydı her gün, her gece de başucumda… Onun dördüncü sayfasındaki imzamı kaç gün, kaç hafta sabahları gözümü açar açmaz en mutlu bakışımla seyrettim bilmem.

Ama bizim yokuşa ayak basışım bu çocuksu hatıradan bir yıl sonradır. İlk edebiyat hocamız İbrahim Necmi Dilmen, sınıfı sürükleyen bir öğretmendi. Rakamlara, çizgilere bağlı dikkatim onun derslerinde kelimelere kaymıştı. Cebir kadar, hendese kadar, o zaman adı hikmet olan fizik kadar şiiri, hikayeyi ve romanı da seviyordum artık.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN