Etiyopya Yahudisi Falaşalar kimdir, ne istiyorlar?
İsrail polisinin 19 yaşında silahsız Etiyopyalı bir genci vurarak öldürmesi gözleri İsrail'de yaşayan Etiyopyalı Yahudilere çevirdi. Etiyopyalı Yahudiler ya da diğer adlarıyla Falaşalar, İsrail'in öteki Yahudilerini oluşturuyor. Etiyopya'daki savaştan kaçıp İsrail'e sığınan bu insanlar, İsrail tarafından ırkçı politikalar ile yönetiliyor. Peki, İsrail'de neler oluyor? Etiyopya Yahudisi Falaşalar ne istiyor?
Giriş Tarihi: 05.07.2019
15:39
Güncelleme Tarihi: 05.07.2019
17:05
Zaman içinde çok küçük gruplar halinde İsrail'e gelmeye başlasalar da vatandaşlığa kabul edilmeleri 70'li yıllara kadar mümkün olmadı. 1974 sonbaharında patlak veren Etiyopya İç Savaşı, ülkenin kuzeyine gelip düğümlenmiş ve bölgede on binlerce insanın ölümüne sebep olmuştu.
90'lı yılların başında kuzeyde Eritre'nin kurulmasıyla sona erecek savaşın en kanlı günleri, Falaşaları da asırlardır yaşadıkları topraklardan çıkmaya zorladı. Düzensiz göç hareketi, sayıları birkaç on bin civarında olan Falaşaların tamamıyla İsrail'e yerleşmesini sağlamak açısından oldukça etkisizdi.
Devam eden iç savaş sebebiyle binlerce Etiyopyalı, ülkelerini terk ederek Sudan'daki mülteci kamplarına sığınmışlardı. İsrailli yetkililerin gayesi ise farklı inançlara mensup binlerce insan arasından Yahudi olanları seçerek ülkeye getirmekti. Plan, mülteci akını karşısında çaresiz kalan Sudan hükümeti için de oldukça makuldü ve yine gizlice yürütülen görüşmeler neticesinde 21 Kasım 1984'te düğmeye basıldı: Musa Operasyonu.
Mülteci kamplarındaki Etiyopyalılar arasından seçilen Falaşalar, 1985'in ilk günlerine değin devam eden Musa Operasyonu'yla İsrail'e getirildi. Kısa süre sonra, daha küçük çaplı bir operasyon için harekete geçildi. Musa Operasyonu'yla ülkeye getirilen Falaşalar arasında bulunan çocukların büyük kısmının ailelerini de içine alan bu yeni operasyona "Yeşu " adı verildi.
15 yıla yakın sürede Etiyopya Yahudilerinin çok büyük bir kısmı, yüzlerce yıldır yaşadıkları toprakları geride bırakmış ve İsrail'e yerleşmişlerdi. Geriye kalan az sayıda Falaşa'nın da ülkeye getirilmesi, sonraki bin yılın başlarını buldu ve 2013 yılına gelindiğinde geride yalnızca birkaç bin Falaşa kaldı.
İsrail'e getirilen Falaşalar, "başıboş" bırakılmadı. Öncelikli olarak kamplara yerleştirilerek İbranice öğrenmeye mecbur bırakıldılar. İlk kez 1996 yılında patlak veren "kan skandalı" , Falaşalara karşı devlet eliyle bir ayrımcılık güdüldüğünü gözler önüne serdi.
Ma'riv gazetesinin imza attığı haberler, İsrail Ulusal Kan Bankası'nın, siyahi Yahudilere ait kanları çöpe attığını tüm ülkeye duyurdu. Bunun üzerine sokaklara dökülen on binlerce Falaşa, HIV virüsü ambalajlı açıklamalardan tatmin olmayınca Tel Aviv'deki Başbakanlık Ofisi'nin yolunu tuttu. "İzahat" isteyen isyancıların temsilcileri, dönemin İsrail Başbakanı Şimon Peres'le görüşme imkanı buldu ve görüşme sonrasında Peres'in yaptığı özür açıklamasıyla sular durulsa da, geçen zaman, Falaşalara karşı tutumu ve maruz kaldıkları aşağılanmayı pek değiştirmedi; zira benzer bir skandal 2006 yılında yeniden yaşandı.
Falaşalar, inançları ve ibadet şekilleri ile İsrail'deki Yahudilerden farklılık gösteriyorlar. Sosyal hayatta pek çok ayrımcılığa tabi tutulan Falaşalar en büyük problemi inançları noktasında yaşıyorlar.Genç Falaşaların büyük çoğunluğu İsrail ordusu ya da polis teşkilatında görev alarak kendilerini ispatlamaya çalışıyor. Nüfuslarının büyük kısmı işsizlikle boğuşan Etiyopyalı Yahudilerin birçoğu İsrail ordusu ya da emniyet teşkilatında görev alıyor.