Modern Türk edebiyatının öncüsü: Yusuf Atılgan
Tedirgin Bay C, basit görünüşlü ancak içinde derin kuyular olan Zebercet, çalışkan köy çocuğu Selim…Tüm bu karakterlere hayat veren Yusuf Atılgan, edebiyatımıza az ama unutulmaz eserler armağan etti. Eserlerinde yalnızlık temasını büyük bir incelik ve titizlikle işleyen usta kalem, kullandığı dil, roman teknikleri ve farklı üslubu ile postmodern edebiyatın öncülerindendi. Şahsına münhasır her roman karakteri ile edebiyatımızda iz bırakan Atılgan'ı vefatının yıl dönümünde tekrar anıyoruz.
Giriş Tarihi: 09.10.2022
16:59
"Değişmez tek bir kesinlik vardı insan için: Ölüm."
◾ Gazetede, kazanan eserlerle ilgili olarak jüri üyelerinin görüşleri yayımlanır. Herkes Baykurt'un eserinden söz ederken Necatigil "Birincilik için oyumu Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam'ına verdim" der.
↪ Orhan Kemal pek sevmemiştir Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam'ını ve şöyle der: "...O da güzel roman doğrusu. Oğlanın romancı dokusu var. Kumaş iyi kumaş. İşçilik güzel. Beliriyor. Ama romanın meselesi ne? Getirdiği yorum ne? (...) Romanın kapağını kapatınca bana vermek istediği, bana duyurmak zahmetine katlandığı mesaj ne? Kaypak bir mesajı var ama bir roman için, hem de iyi bir roman için bu yetmez..."
◾ Aylak Adam, 1959'da kitaplaştırılır.
"Bedenin dayanma gücünü zorlamak da bir çeşit kendini öldürmek değil miydi?"
◾ "Aylak Adam" romanı, Atılgan'ın hayatını bundan sonra devam ettireceği kadınla tanışmasına da vesile olur. Ankara Devlet Konservatuarı öğrencisi Serpil Gence, roman kahramanlarından "B"yi kendine oldukça yakın bulur. Usta kalemin adresini bularak ona mektup yazar. Mektuplaşmaya ve sonrasında Manisa'da ve Ankara'da görüşmeye başlarlar. Gence, usta yazar ile tanışma serüvenini şöyle anlatır:
↪ "Dedim ki ben bu adamı bulacağım. Körse de topalsa da fark etmez. Ondan sonra da ne olur ne biter bilemem. Aylak Adam'da da içten içe hissedersiniz; 'hem çok hoş biri hem tekin değil bu adam' dersiniz. Korkutucu bir yanı vardır. Belki yaklaşabilirsiniz, belki ele geçirebilirsiniz ama sonuna kadar da problem olacak biri olabilir. Çok rasyonel şeyler değil tabii. Sadece sezgiler. Ama aradım. Üç ay kadar Ankara'da iz sürdüm. Bulamadım. Kalktım İstanbul'a geldim. Arkadaşımın yardımıyla yayınevinden Manisa'nın bir köyünde yaşadığını öğrendim. Oturdum mektup yazdım. Çok gençtim, İstanbul'a gelmem bile sorundu. Manisa'ya gidemedim. O sırada Aylak Adam çok popüler olmuş, o da beş yüze yakın mektup almış. Hiç sevmezdi o tür şeyleri. Mektuplara baksın, cevaplar yazsın; ilgili değildi hiç. Bir tek bana cevap vereceği tutmuş. Sonra bir yıl kadar mektuplaştık. Sonra geldi İstanbul'da buluştuk."
◾ 1973'de Bilgi Yayınları arasında çıkan ikinci romanı "Anayurt Oteli"nin yayımlanmasından sonra, Serpil Gence ile on dört sene süren görüşmeleri, evlilikle neticelenir.
↪"Zebercet" karakteriyle bir nevi kendisini yansıtmış olan Atılgan, büyük bir tutkuyla bağlandığı Gence'ye yalnızca ikisinin çözebileceği türden şifrelerle dolu bu romanı ithaf eder.
↪ Gence, bu sırada Arena Tiyatrosu'nda oyunlarda oynar ve bu yüzden İstanbul'a taşınmıştır. Romanı bir kitapçıdan alır. Ancak romanı bitirmeden doğruca Manisa'nın yolunu tutar. Yusuf Atılgan, Serpil Gence ile 1976'da evlendikten sonra artık İstanbul'a yerleşir.
"Dayanılacak gibi değildi bu özgürlük."
◾ 1979 yılında oğlu Mehmet dünyaya gelir. Oğluna fazlasıyla düşkün olan yazar, ona daha iyi bir gelecek sunabilmek için 1980'de yayınevlerinde danışmanlık, çevirmenlik ve redaktörlük yapar.
↪ Oğlu sonraki, babasıyla geçirdiği çocukluk yıllarını şöyle anlatır: "Babam öldüğünde 10 yaşındaydım. Sonuçta çocuktum elbette. Herhangi bir eserini de okumuş değildim o zaman. Gerçi "Ekmek Elden Süt Memeden"i okumuştum ama o kadar. Gündelik hayatında nasıl biriydi diye sorarsanız, bana karşı çok sevgi dolu, şefkatli, ilgili bir babaydı. Annem kadar, hatta dönem dönem annemden daha fazla benimle ilgilendiğini hatırlıyorum. İkisinin ayrı ayrı çalıştığı dönemler vardı. Bu yüzden çocukluğumun hatırlayabildiğim döneminin oldukça uzun bir zamanını babamla geçirdim diyebilirim. Belediye otobüsüne binip alakalı alakasız yerlere giderdik. Ya da gittiği yerlere beni de alır götürürdü. Küçük Çamlıca'yı çok severdi. Orada, tepede bir melengeç ağacı vardı. Ona "koca melengeç" derdi, altında oturup çay içerdik. Vapura binmeyi çok severdi. Bütün vapurların ismini, nerede yapıldığını falan bilirdi mesela. Özellikle daha eski vapurlar, İnkılap gibi, Sarayburnu gibi... Bu isimlere dikkatimi çeker, "Bak bu İskoçya'da yapılan vapurlardan o yüzden bizim burada Haliç'te yapılanlara oranla daha derindir" derdi. Beni daha o yaşta şehirde gezdirerek bende bir kent bilinci oluşturmaya çalışıyor gibiydi. Şehrin dokusu, kültür mirasıyla ilgili ufak tefek şeylere dikkatimi çekmeye çalışırdı. "
"Söylenecek, yapılacak ne çok şey vardı. Birini seçmek gerekti"
◾ "Anayurt Oteli" Ömer Kavur tarafından aynı adla beyaz perdeye aktarılır. Türk sinemasında önemli ve ayrı bir yeri olan bu film, Antalya Altın Portakal, Uluslararası Sinema Eleştirmenleri Federasyonu, Venedik, Valencia ve Nantes, Üç Kıta Film Şenliği ödüllerini alır.
"Olanakların, olasılıkların sonu bulunabilirdi belki zamanla."
◾ Atılgan, "İşkence" adını koyduğu "Canistan" adlı romanını tamamlayamamıştır. Ancak tamamlanmamış bu roman, 2000 yılında yayımlanır.
↪ "Duruşma, yargıç, tanık ve sanık" adlı dört bölümden oluşan kitap, eski bir hesaplaşmayı anlatır. Ancak "sanık" bölümünü tamamlayamadan aramızdan ayrılır.