Asrın Sorusu: Garplılaşmanın neresindeyiz?
Son iki yüzyıldır birçok alanda gelişimi etkileyen "Garplılaşma" meselesi, üzerine en çok kalem oynatılan konulardan biri olmuştur. Felsefe, psikoloji, sosyal antropoloji ve sosyoloji gibi ilim alanlarında disiplinlerarası çalışmalarıyla tanınan Mümtaz Turhan da bu konuda çalışan yazarlardan biridir. "Garplılaşmanın Neresindeyiz" adlı eseriyle okurlarına Batılılaşma meselesine farklı perspektif sunmuştur.
Giriş Tarihi: 18.07.2023
16:14
Güncelleme Tarihi: 20.07.2023
09:40
🔸Tarihte birçok büyük devletin kurucusu Türkler olmuştur. Osmanlı gibi büyük bir imparatorluğun ömrünü meşhur alim İbn Haldun dahi en fazla 120 yıl, 3 nesil olarak kayda almışken Osmanlı bunu çoktan aşmıştır.
🔸 İmparatorluğun 6 asır varlığını sürdürmesi ilk Türk beyliklerinden, Selçuklulardan gelen bir kültürel hafıza aktarımı sayesinde olmuştur.
🔸 Bu hafıza aktarımında İslam'ın çokça tesiri olmuştur. İslam, dünyanın en yüksek medeniyetlerini inşa etmiştir. Bunun izleri de Bağdat'ta, Semerkant'ta, Buhara'da, Endülüs'te ve İstanbul'da halen görülür. Ayrıca Turhan, bazı yazarların iddia ettiği gibi din gelişmeye engel ise Japonya ve İskandinav ülkelerini nasıl açıklamak gerektiğini sorar.
🔸 Kısaca gerek tarih gerek sosyaloji delillerle sunar ki bir kültürü bırakıp diğerine iltisak olmak gelişmeyi getirmez; mühim olan taklitçilikten sıyrılıp iki kültürü terkip edebilmektir. Bunu yaparken de kendi kültür kodlarını tahrip etmemektir.
🔸 Turhan'a göre Osmanlı'nın duraklamasının asıl sebebi, değişen bürokrasi ile halk arasında derin uçurum peydah olması bu sebeple de kültür ve medeniyet faaliyetlerinin tabana yayılamamasıdır. Bir diğer nedeni ise kritik jeopolitik ve jeostratejik coğrafyada Osmanlı'nın İslam camiası içinde medeniyeti idame ettirecek tek devlet olması, Arapların bu konuda uzak kalmaları, İranlıların ise Türklerle mezhep ihtilafı olmasıdır.
🔸 Oysa Avrupa'ya bakıldığında medeniyeti ikame ve inkişaf hususunda peşi sıra hareket etmiş ve farklı zamanlarda olsa dahi fikirler birbirini takip etmiştir. Örneğin Almanya'da fikir hayatı duraksadığında veya bitmeye yakınken İtalya'da ya da Fransa'da çıkan bir gelişme bu fikri gelişmeyi devam ettirmiştir.
Mümtaz Turhan'a göre Garplılaşma
🔸 Batı'da ilmi araştırmalar için belirli bütçeler ayrılır. Öyleyse bizim de ilim ve teknik sahalarında tecrübemizi arttırmak, birinci derecede aydınlar yetiştirmemiz için yatırım yapmak zorundayız. Bu da eğitimden geçmektedir. Ancak, yazarın 'Kültür Değişmeleri' eserinde değindiği gibi ilmi gelişmelerin çoğalması, okuma-yazma sayısının arttırılmasıyla değil, sağlam ilim kadrolarının yetiştirilmesiyle gerçekleşir.
"Son iki asır zarfında ortaya çıkan bu büyük teknoloji, sanayi, icat ve buluşların ardında muhakkak bir zihniyet olduğu barizdir; işte bu ilim zihniyetidir."
🔸 Mümtaz Turhan, "Hakikatte milletlerarası büyük bir şöhreti olan bir sosyal antropoloji alimi, iptidai kavimlerin okuma yazması bahis mevzusu olurken bu noktayı şöyle değerlendiriyor: İptidai bir kavmi medenileştirmek gayesiyle sadece okuma yazma öğretirseniz, okuma yazma bilen bir iptidai kavim elde etmiş olursunuz. Bu itibarla milletler arasında kültür ve medeniyet farklarını doğuran onların halk tabakaları değil münevver zümreleridir … Binaenaleyh Türkiye'nin geri kalmasının sebebi halkının cehaleti değil münevverlerinin gerek keyfiyet gerek kemiyet bakımından kifayetsiz oluşudur." sözleriyle münevverler mi yoksa halk mı cahil konusuna açıklık getirir.
Umberto Eco'nun kitaplar üzerine düşünceleri
🔸 Kitabın dikkat çeken başka kısmı ise 'İnsan Unsurunun Ehemmiyetine Dair Müşahhas Birkaç Misal' bölümüdür. Anadolu'da gözlem ve tetkik yapan yabancı araştırmacı ve mühendislerin bu coğrafyayı nasıl kalkındırabileceğine dair misallerinde denizlerimizdeki balık çeşitliliği sayesinde balıkçılıkta zirveye çıkacağımız, doğru tarım ile Kaliforniya'ya rakip olacağımız, yeraltı madenlerimizin kullanıyla enerji bankası olacağımız ve bu alanların sadece birinde bile başarı sağlandığında nasıl servet kaynağı olacağımız dile getirilmiştir.
🔸 Bizi bizle yüzleştiren Mümtaz Turhan, böyle bir servete sahipken o dönemde neden sayılı fakir ülkelerden olduğumuzu sorar. Bunun cevabını "Hakikatte bir memleketin inkişafına mani olma bakımından fena idareden daha mühim bir sebep düşünülemez." diyerek verir.
🔸Bu tespite bakıldığında Beyaz Zambaklar Ülkesi 'ndeki şu vecizi hatırlanır: "Halk nasılsa onu yönetenler de öyledir. Bu yüzden de her halkın hak ettiği iktidarlara ve yöneticilere sahip olduğu eskiden beri söylenegelir."