Divan edebiyatında sıkça kullanılan terimler
Hz. Ebubekir'in lakabının 'mağara dostu' anlamına gelen 'yar-ı gar' olduğunu ve bunun divan şiirinde de mecazen kullanıldığını biliyor muydunuz? Kendine has düşünce dünyası bulunan divan edebiyatında, mazmun denilen kalıplaşmış ifadeler kullanılırdı. Hayatın bir aynası olan bu kavramlarla şairler, şiire derin manalar kazandırdı. Divan edebiyatını daha iyi anlamamızı sağlayacak terimleri sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 11.01.2020
09:31
Güncelleme Tarihi: 11.01.2022
16:49
Ashab-ı yemîn: Kıyamet gününde amel defterleri sağ taraflarından verilecek olan mutlu kimselerdir. Ashab-ı yemin, Kur'an-ı Kerîm'de altı defa zikredilir. "Ashab-ı yemin, ne mutlu ashab-ı yemine! Onlar dikensiz sedir ağaçları, uzamış gölge altında, çağlayarak akan sular kenarlarında; bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen, bol meyveler arasında; yüksek döşekler üzerindedirler. Biz ashab-ı yemin için ceylan gözlü hurileri yeniden yaratmışızdır. Onları bakire, ellerine düşkün ve hepsini bir yaşta kılmışızdır. " (el-Vakıa,56/27-38)
Sağa değşirdi solunu hakka Solunu kim ki bildi sağından Nesim i
Âl-i İmran: Hz. Musa ile Hz. Harun peygamberlerin soyuna Âl-i İmran dendiği gibi Hz. İsa'nın soyuna da bu ad verilir. Çünkü hem Musa ve Harun peygamberler hem de Hz. Meryem'in babalarının adı İmran'dır. Kur'an-ı Kerim'de bir sure bu adla bilinir.
Şu'le-i haddün tıraş ile füruzan oldu ki Âl-i İmran'dır çerağ nar-ı Musa'dan yakar
Aşki
Hankah: Konak yeri, dergah. Tekkenin büyüğüne hankâh denirdi. Hem kuruluş hem de değeri bakımından tekkeden daha büyüktür. Çoğunlukla pir makamı olur. Örneğin Mevleviliğin hankahı Konya'dır.
Meşaleler yandı derun u birun Nur-ı tecelli olup ol hankah
Şeyh Galip
Çerağ: Fitilli mum, kandil. Yakmak, uyandırmak ve dinlenmek fiilleriyle birlikte parlaklıkla ilgili kullanımları yaygındır. Tasavvufta mürşid ve yol gösterici anlamlarına gelir.
Tekkelerde çerağın yakılması veya söndürülmesi gerektiği zaman "çerağı yak", "çerağı söndür" denilmez "çerağı uyandır", "çerağı dinlendir" denilirdi. Çerağ nefesle üflenerek söndürülmez, elin hareketleriyle dinlendirildi.
Şem-i ikbalini tar eylemesin derse felek Kişi yaktığı çerağ üstüne pervane gerek
Laedri
Yâr-ı gâr: Mağara dostu. Hz. Ebubekir'in, hicret yolculuğunun başında Hz. Peygamber ile Sevr mağarasındaki arkadaşlığına işaret eden lakabıdır. Mekke'den çıktıktan sonra kendilerini takip eden müşriklerden korunmak için Hira dağında bir mağaraya sığındılar. Onlar içeri girdikten sonra, iki güvercin mağara girişine yuva yapıp yumurtladı ve bir örümcek ağ ördü. Müşrikler mağaranın ağzına kadar geldikleri halde bu halleri görünce içeride insan olmayacağını hükmederek geri döndüler. Bu nedenle Hz. Ebubekir'e yâr-ı gâr denir. Kur'an-ı Kerim'de bu hadiseye telmihen Ebubekir'den "ikinin ikincisi" diye bahsedilir. Divan şiirinde bu tamlama mecazen "sadık sevgili" anlamında kullanılır.
Senden ayruk gönlüme yoktur vefalı yar u dost Ey cefasız hüsni kamil yâr-ı gârım kandesin
Nesimi