1971-73 yılları arasında Tehlikeli Oyunlar yazıldığı zaman, Oğuz Atay muhtemelen hayatının en mutsuz ve yalnız yıllarını geçirmektedir. Beyoğlu'nda bir eve kapanmış ve aralıksız yazmaktadır. Eşi Fikriye Hanım'dan ayrıldıktan sonra uzun süre birlikte olduğu Sevin Seydi onu terk edip Londra'ya taşınmıştır. Hatta kitabın otobiyografik özellikleri, kitabı yazdığı dönem tuttuğu günlüklerden de anlaşılabilir. Oğuz Atay kitaptaki karakterler yardımıyla neredeyse yaşadığı her şeyi eserine nakletmiştir. Tehlikeli Oyunlar kurgusal manada Tutunamayanlar'dan daha iyi bir roman olmasına rağmen, hep onun gölgesinde kalmıştır.
Kitapta, olayın nerede geçtiği, ne zaman geçtiği, insanların nereden gelip nerelere yerleştiği belli değildir. Atay günlüklerinde Hikmet Benol için şunları yazmış:
"Selim'le, (Tutunamayanlar) oldukça güç bir tip, yani olumlu insan bir bakıma denemiştim. Şimdi sürekli olumsuz bir tip düşünüyorum. Küçük hesapların olumsuzluğunu. Kimsenin okumadığı kitapları okuyan, kötü yaşayan bir adam. (…) Aşağılık bir adam. (…) Hikmet farkında. Fakat kötülüklerine engel olamıyor."
Hikmet Benol, eşi Sevgi'den ayrılarak fakir bir mahallede üç katlı izbe bir gecekonduda yaşamaya başlar. Komşuları Naciye Hanım ve Emekli Albay Hüsamettin Tambay, Hikmet'in dünyasını oluşturur. Hikmet gürültülü komşularının arasında geçmişini, kimliğini, çevresinde olan biteni sorgularken kendi geleceğine de yön vermeye çalışır. Hikmet'in iç çatışmalarından en önemlisi de Sevgi ile Bilge. Bu isimler tesadüf değil. Hikmet Benol, eski eşi Sevgi'yle sevgisiz, Bilge'yle de bilgisiz ilişkiler yaşamıştır.
"Evlendiğim gün de albayım, yeni tuttuğumuz ve büyük bir kısmı boş olan evimizin bir köşesine sığınmıştık karımla. (Karım güzel değildi albayım. Ben de değildim. Fakat, nasıl anlatsam, 'benim' karımdı-, canlı bir varlıktı. İnsan, evine bir biblo alınca bile kendisini bir başka hisseder değil mi? Üstelik bu yumuşak biblo, konuşuyor: 'kocacığım' diye çevremde dönüp duruyordu.) İlk gece, akşam yemeği de çok kötü geçmişti. Ben böyleyimdir albayım: Önce, akıl almaz bir tutukluk gelir üstüme; daha yaşamadan, büyük bir yorgunluk çöker. Gecekonduya ilk geldiğim gün de aynı bitkinlik içindeydim; neredeyse bir otele gidip yatacaktım. Oysa, bir sürü yemek yapılmıştı ve ben damattım. Yeni ve sonradan olma akrabalar edinmiştim: Bir kere, kayınpederim vardı ve bazı kızlar bana 'enişte' diyordu. Anlamadığım şakalar yapılıyordu, ikinci sınıf şakalar olduğunu seziyordum bunların. Galiba benimle biraz alay ediliyordu; fakat önemli olan bendim, çünkü damattım."