Arama

Edebiyatımızda iz bırakan 10 roman kahramanı

Roman, asırlar boyunca en çok ilgi gören, üzerinde konuşulup, tartışılan ve fikir üretilen; bunun yanı sıra birey-toplum etkileşiminin en yoğun biçimde yaşandığı bir yazınsal türdür. Okuyucu kimi zaman çok sevdiği roman kahramanlarıyla kendisini özdeştirir. Özellikle edebiyatımızda bazı kahramanlar vardır ki kurgudaki yeri, hayata olan bakışı ve psikolojik durumu itibariyla okuyucuda derin izler bırakmıştır. Edebiyat dünyamızda iz bırakan en etkileyici 10 kahramanını derledik.

  • 5
  • 10
Anayurt Oteli- Zebercet
Anayurt Oteli- Zebercet

Edebiyatına baktığımızda Ahmet Hamdi Tanpınar, Samuel Beckett, Albert Camus, Fyodor Dostoyevski etkilerini net olarak gördüğümüz Atılgan'ın Anayurt Oteli, 1963 yılında geçer ve 20 Ekim Pazar günü başlar, gün adları ile ilerler, 22 gün sonra 10 Kasım'da da sona erer.

Keçecizade ailesinin konağı 1923 yılında Anayurt Oteli'ne dönüştürülür. Annesi konağa besleme olarak gelen Zebercet de, tren istasyonuna yakın Anayurt Oteli' ne, babasının ardından yıllar sonra yetkili olur.

İlkokul mezunu, taşralı, para ile ilgili bir sıkıntısı olmayan, otelin dışında mağdur ama otelde tamamen farklı bir karakter olarak gördüğümüz Zebercet'in otelde bir kimliği vardır. Asıl konusu; kahraman ve kahraman karşısında toplumun iletişimsizliği olan Anayurt Oteli'nde okurla da iletişime geçmez Zebercet. Başkaları ile iletişim kurmaktansa ölümü tercih eden Zebercet'in asıl korkusu ölüm değil, başkaları ile iletişim kurmak ve onlar tarafından yargılanmaktır.

Mutlak yalnızlık, yalnızlıktan çıkma umudu ve hayal kırıklığı olmak üzere üç ana konuda ilerleyen Anayurt Oteli'nde, "Zebercet", "Ankara'dan Gecikmeli Trenle Gelen Kadın" ve "Otel" üç ana karakter olarak karşımıza çıkıyor.

Erken doğan Zebercet'in isminin konma anından başlayan hor görülme, çocukluğunda ve askerde yaşadıkları ile devam eder. Sonrasında "Ankara'dan Gecikmeli Trenle Gelen Kadın"la beraber umut dönemi başlar. Böylece rutinin dışına çıkar, "Ankara'dan Gecikmeli Trenle Gelen Kadın"ın düzgün iletişim kurması, teşekkür etmesi ile umuda kapılan Zebercet kendine yeni takım alır, bıyığını kestirir, ortalıkçı kadını uyandırmaz ve sigaraya başlar. "Ankara'dan Gecikmeli Trenle Gelen Kadın"ın otele geri dönme umudunun bittiği anda hayal kırıklığı döneminde farklı eylemlere yönelir, içkili mekana, sinemaya gider. Umut döneminde horlanma yaşamazken hayal kırıklığı döneminde tekrar horlanmalar başlar ve ortalıkçı kadını öldürmesi de o dönemde gerçekleşir.

  • 6
  • 10
Puslu Kıtalar Atlası- Uzun İhsan Efendi
Puslu Kıtalar Atlası- Uzun İhsan Efendi

Uzun İhsan Efendi, İhsan Oktay Anar'ın, Puslu Kıtalar Atlası adlı kitabında geçen karakterlerden biridir. Ayrıca yazarın Kitab-ül Hiyel ve Efrâsiyâb'ın Hikâyeleri adlı diğer iki kitabında da geçer. Yazar aslında bu karakterle kendisini de romanına sokmakta, kendisine gönderme yapmaktadır. Genelde bu karakter, yaşama dair felsefi sorunların dile getirildiği bir tip olarak ortaya çıkar. Bu kitaplardaki hikâyelerin akışında sürekli göz önünde değildir, her zaman görünmez. Puslu Kıtalar Atlasında, Uzun İhsan Efendi Rendekar dediği René Descartes'in (Dekart) felsefi meselesini sürdürür.

Puslu Kıtalar Atlası'nın asıl ana karakteridir Uzun İhsan Efendi. Bir garip pîri fânîdir. En önemli özelliği, sadece uyuyarak hakikati keşfedebileceğine dair inançlı duruşudur. Uyudukça uyur. Gizemli diyarlara rüya âleminde yolculuk eder. Bu yolculuklar kendisini o kadar cezbeder ki her türden uyku ilacı onun biricik besin kaynağı haline gelir.

  • 7
  • 10
İnce Memed- İnce Memed
İnce Memed- İnce Memed

İnce Memed'in çocukluğu Abdi Ağa'nın zulmü, altında geçmiştir. Babasını küçük yaşta kaybetmiş, annesi Döne ile Değirmenoluk köyünde yaşamaktadır. Abdi Ağa'nın, sevdiği kızı yeğenine nişanlaması üzerine, Hatçe'yi kaçırır. Peşinden gelen Abdi Ağa'yı yaralar, yeğenini ise öldürür. Bu olaydan sonra eşkıya olur. Abdi Ağa, Hatçe'yi hapse attırıp, annesi Döne'yi de öldürür. Hatçe'yi, Kozan Hapishanesi'ne götürülürken kaçırır. Bir çocukları olur, adını Memed koyarlar. Jandarmalarla çatışırken Hatçe vurularak ölür. Af çıkınca Memed de teslim olmayı düşünür. Fakat (…) "'Avrat yürekli Memed! Teslim mi olacaksın? Güzel Döne'nin kemikleri sızlar mezarda. Güzel Hatçemin kemikleri…'" derler bunun üzerine Abdi Ağa'yı bulur ve öldürür.

  • 8
  • 10
Kuyucaklı Yusuf- Yusuf
Kuyucaklı Yusuf- Yusuf

Romanın isminden de anlaşılacağı gibi, "Kuyucaklı" Yusuf kitabın ana karakteridir. Yusuf'un en dikkat çeken özelliği, hiçbir şeyle ilgilenmediği sanılacak kadar sakin, kayıtsız ve etrafından kopuk gözükmesidir. Sabahattin Ali, romanın başında "dünyanın en meraklı ve en hayret verecek hadisesin bile" bu durumu değiştiremeyecekmiş gibi durduğunu söyler, Yusuf'un herhangi bir konuda, "hissi bir tezahür gösterdiğine" kimsenin rastlamadığını belirtir.

Kuyucak'tan geldikten sonra, etrafına karşı ciddi bir yabancılaşma yaşayan Yusuf, evdekiler tarafından da büyük ölçüde rahat bırakılır. Hatta, Salahattin Bey'in işleri ve içki meclisleri nedeniyle hiçbir zaman eve gelmemesinin de etkisiyle, henüz on beş – on altı yaşındayken evde en çok Yusuf'un sözü geçmeye başlar.

Yusuf'un Edremit'te yaşadığı bu garip durum, karakterinde tuhaf bir çelişkinin ortaya çıkmasını sağlar. Bir yandan, etrafındaki insanları "bir türlü anlayamaz, onların içine karışamaz ve bu yönde hiçbir istek duymaz" ama öte yandan içinde korkunç bir yalnızlık, bir ait olma isteği bulunur.

Berna Moran'ın Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış kitabındaki yorumu, Yusuf'un "soylu vahşi" profiline uyduğu yönündedir: Bu karakter yapısı, ideal bir insan olarak düşünülmüş, medeniyet tarafından "yozlaştırılmamış", para, güç, makam hırsları gibi etkenlerle bozulmamış karakterleri ifade eder ve dünya edebiyatında sık sık kullanılır

  • 9
  • 10
Tehlikeli Oyunlar- Hikmet Benol
Tehlikeli Oyunlar- Hikmet Benol

1971-73 yılları arasında Tehlikeli Oyunlar yazıldığı zaman, Oğuz Atay muhtemelen hayatının en mutsuz ve yalnız yıllarını geçirmektedir. Beyoğlu'nda bir eve kapanmış ve aralıksız yazmaktadır. Eşi Fikriye Hanım'dan ayrıldıktan sonra uzun süre birlikte olduğu Sevin Seydi onu terk edip Londra'ya taşınmıştır. Hatta kitabın otobiyografik özellikleri, kitabı yazdığı dönem tuttuğu günlüklerden de anlaşılabilir. Oğuz Atay kitaptaki karakterler yardımıyla neredeyse yaşadığı her şeyi eserine nakletmiştir. Tehlikeli Oyunlar kurgusal manada Tutunamayanlar'dan daha iyi bir roman olmasına rağmen, hep onun gölgesinde kalmıştır.

Kitapta, olayın nerede geçtiği, ne zaman geçtiği, insanların nereden gelip nerelere yerleştiği belli değildir. Atay günlüklerinde Hikmet Benol için şunları yazmış:

"Selim'le, (Tutunamayanlar) oldukça güç bir tip, yani olumlu insan bir bakıma denemiştim. Şimdi sürekli olumsuz bir tip düşünüyorum. Küçük hesapların olumsuzluğunu. Kimsenin okumadığı kitapları okuyan, kötü yaşayan bir adam. (…) Aşağılık bir adam. (…) Hikmet farkında. Fakat kötülüklerine engel olamıyor."

Hikmet Benol, eşi Sevgi'den ayrılarak fakir bir mahallede üç katlı izbe bir gecekonduda yaşamaya başlar. Komşuları Naciye Hanım ve Emekli Albay Hüsamettin Tambay, Hikmet'in dünyasını oluşturur. Hikmet gürültülü komşularının arasında geçmişini, kimliğini, çevresinde olan biteni sorgularken kendi geleceğine de yön vermeye çalışır. Hikmet'in iç çatışmalarından en önemlisi de Sevgi ile Bilge. Bu isimler tesadüf değil. Hikmet Benol, eski eşi Sevgi'yle sevgisiz, Bilge'yle de bilgisiz ilişkiler yaşamıştır.

"Evlendiğim gün de albayım, yeni tuttuğumuz ve büyük bir kısmı boş olan evimizin bir köşesine sığınmıştık karımla. (Karım güzel değildi albayım. Ben de değildim. Fakat, nasıl anlatsam, 'benim' karımdı-, canlı bir varlıktı. İnsan, evine bir biblo alınca bile kendisini bir başka hisseder değil mi? Üstelik bu yumuşak biblo, konuşuyor: 'kocacığım' diye çevremde dönüp duruyordu.) İlk gece, akşam yemeği de çok kötü geçmişti. Ben böyleyimdir albayım: Önce, akıl almaz bir tutukluk gelir üstüme; daha yaşamadan, büyük bir yorgunluk çöker. Gecekonduya ilk geldiğim gün de aynı bitkinlik içindeydim; neredeyse bir otele gidip yatacaktım. Oysa, bir sürü yemek yapılmıştı ve ben damattım. Yeni ve sonradan olma akrabalar edinmiştim: Bir kere, kayınpederim vardı ve bazı kızlar bana 'enişte' diyordu. Anlamadığım şakalar yapılıyordu, ikinci sınıf şakalar olduğunu seziyordum bunların. Galiba benimle biraz alay ediliyordu; fakat önemli olan bendim, çünkü damattım."

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN