Edebiyatımızdaki sıra dışı kahramanlar
Edebiyatımızda öyle kahramanlar vardır ki sıra dışılıklarıyla hemen bizleri kendisine bağlar. Bu kahramanlar genel itibariyle edebiyatta sıklıkla işlenen "delilik" teması ekseninde kurgudaki yerlerini almıştır. Akıl çağında, bu sıra dışı kahramanların dünyasına şahitlik etmek, okuyucuya bilmediği dünyaların kapısını aralamak noktasında oldukça faydalıdır. Peki, edebiyatımızın sıra dışı kahramanları kimlerdir? Bu kahramanlar okuyucuyu hangi kavramları yeniden düşünmeye yönlendirir?
Giriş Tarihi: 05.10.2020
16:19
Güncelleme Tarihi: 06.12.2021
10:01
📌Puslu Kıtalar Atlasında, Uzun İhsan Efendi Rendekar dediği René Descartes'in (Dekart) felsefi meselesini sürdürür. "Düşünüyorum öyleyse varım" felsefesine kendine özgü bir bakış açısı getirir.
📌"Düşlüyorum öyleyse varım" Uzun İhsan Efendi felsefesinin mihenk taşıdır. Düşleyerek gizemli diyarlara, rüya âlemine yolculuk eder. Hakikat onun için düşler vasıtasıyla edinilen bir bilgidir... Kalıplaşmış gerçeklik algımızı çok ötelere taşıyan Uzun İhsan Efendi, efsanevi yönleriyle karşımıza çıkan en renki karakterlerdendir.
📌Uzun İhsan Efendi'nin en önemli özelliği sadece uyuyarak hakikatı keşfedebileceğine dair duyduğu inançtır.
HÜSREV'İN KESİLEN İNCİR AĞACI
📌Bir Adam Yaratmak piyesi, 1938'de neşredilmiş ve aynı yıl Şehir Tiyatroları'nda Muhsin Ertuğrul tarafından oynanmıştır. Piyes, ilk sahnelendiği andan itibaren Tohum'un aksine seyirci ve tiyatro camiası tarafından büyük bir ilgiyle karşılanmıştır. Bir Adam Yaratmak, içerdiği felsefi- psikolojik derinlik ve muhtevadaki zenginlik açısından Türk tiyatrosuna yeni bir soluk getirmiştir. Bu çok yankı uyandıran eserin baş kahramanı yazar Hüsrev'dir.
"Bu eserimi bugüne kadar vücuda getirdiğim eserler içinde en bağlı eser biliyor ve öylece bildirmek istiyorum. Ona olan zaafım, üstünde fazla konuşmamı yasak ediyor" cümlelerini kuran Necip Fazıl için de bu eserin mahiyeti farklıdır. Bir Adam Yaratmak piyesi Necip Fazıl'ın Abdülhakim Arvasi ile tanışıp fikri dönüşüme girdiği dönemden sonra yazılmıştır.
📌Necip Fazıl bu eserini "geçirdiğim büyük ruh çilesinin sahne destanı" olarak tarif eder. Bu sebeple Hüsrev'in, delilik sınırında dolanıp mutlak hakikata ulaşma sürecinde yaşadığı sıkıntıları; söz gelimi büyük ruh çilesini baş kahramanın yaşadıkları üzerinden verir.
📌Piyesin konusu bir tiyatro yazarı olan Hüsrev'in hakikati bulma yolundaki çektiği ruhi sıkıntılar, çevresinden uzaklaşması ve yabancılaşması etrafında şekillenir. Piyes Hüsrev'in gazeteci Turgut ile "Ölüm Korkusu" adlı eseri hakkında yapmış olduğu röpartaj ile başlar. Ölüm Korkusu adlı eserde baş kahraman annesini kaza sonucu öldürür ve akli dengesini kaybettikten sonra babasının yaptığı gibi kendisini bahçedeki incir ağacına asar.
📌Turgut ısrarla bu kitap ile muharririn hayatı arasında bir bağlantı kurmaya çalışır ve Hüsrev'e bu konu ile ilgili sorular yöneltir. Bu soruları saçma bulan Hüsrev, çevresindekilere de bu düşüncelerin yersiz olduğunu ispat etmek için; ailesinin ve dostlarının bir arada olduğu vakitte bir insanın kaza sonucu annesini öldürebileceğini ispat etmeye çalışmıştır. Boş sandığı tabancayı annesine yöneltmiş fakat kaza sonucu annesi yerine kendisini içten içe seven hala kızı Selma'yı öldürmüştür. İkinci perdede akli dengesini yavaş yavaş yitiren Hüsrev sürekli babasının intiharını düşünerek günlerini geçirmektedir.
📌Selma'yı kaza sonucu vurması kahramanın iç buhranlarını tetiklemiştir. Hüsrev'in dost bildiği Doktor Nevzat kendi kariyeri, Şeref ise gazetesinin satışlarınıarttırmak onun bu halini malzeme olarak kullanmak istemişlerdir. Hüsrev etrafından uzaklaşmış ve yalnızlığa sürüklenmiştir. Üçüncü perdede Hüsrev kendisini asmasını önlemek için bahçedeki incir ağacını kesen annesine ve ona komplo kuran dostlarına düşman kesilerek hastaneye yatmaya karar vermiştir. Hüsrev'in son cümlesi "Ne yapayım anne kestiniz incir ağacımı" olmuştur.
Hüsrev edebiyatımızda "incir ağacı kesilen" kahramanların bir öncüsü olmuştur...
📌Edebiyatta distopya, toplumları gelecekte bekleyen tehlikelerin anlatıldığı türdür. Çoğunlukla ütopik bir toplum anlayışının anti-tezini tanımlamak için kullanılır. Ayşe Şasa'nın Şebek Romanı da distopya türüne bir örnektir. Ayşe Şasa, Şebek Romanı'nı 2004 y ılında yayımlamıştır. Roman kurgusal zaman olarak 2075 yılındaki hayali bir toplum düzenini anlatır. Eskiden Viyana olarak bilinen şehir, 2075 yılında artık XB21 isimli bir şehre dönüşür. Yapılan birtakım araştırmalarda roman, metafizik, bilimkurgu, mizah ve tasavvuf gibi unsurların bir araya geldiği İslami bilimkurgu parodisi olarak tanımlanır.
Distopyada delilikten veliliğe: Ayşe Şasa'nın göz ardı edilen Şebek Romanı
📌Ayşe Şasa'nın öz yaşam öyküsünü konu edinen eser, fantastik roman kategorisinde yer alır. Romandaki belirleyici unsurlar; psikopatolojik davranışlar, halüsinasyonlar, distopik bir toplum düzeni ve yozlaşmış sistemin insandaki yıkıcı etkisi…
📌Romanda öyle bir kahraman vardır ki Ayşe Şasa'nın roman içerisinde gezindiğinin izlenimi okuyucuya verir. Roman, Şizoid Re-Re isimli kahraman çerçevesinde metafiziki "dönüşüm" hikayesini okuyucuya sunar. Bu romanı, edebiyat kuramları dahilinde yer alan 'yazara dönük eleştiri kuramı' içerisinde biyografik eleştiri ile yorumlayabiliriz. Zira Ayşe Şasa yaşamının belli noktalarında ruhsal bir çöküntü yaşamış ve yeniden kendisini bulmuştur.
📌Şebek Romanı yazarın bu kendisini bulma sürecini, roman kahramanı Şizoid Re-Re üzerinden alegorik bir biçimde ele alır. Şizoid Re-Re ile Şasa'nın yaşam öyküsü birebir benzerlik göstermektedir. Buna örnek olarak vereceğimiz ilk nokta, Şizoid Re-Re'nin çocukluğu ve Şasa'nın çocukluğudur.
📌Şasa ve roman kahramanı Şizoid Re-Re'nin yaşam öyküsündeki ortaklık, İslami dönüşüm süreci için de geçerlidir. Yaşadığı ruhsal sıkıntılar sebebiyle delilik sınırında dolanan Şasa, kitaptaki delilik dilini ve kahramanlardaki delilik unsularını da kurguda çok iyi işlemiştir.