Edebiyatımızdaki ünlü şiirler kimlere yazıldı?
Edebiyatımıza damga vuran şiirlerin kimler için yazıldığını merak ettiniz mi hiç? Çok sevilen "Beklenen", "Mona Rosa", "Mihriban", "Sessiz Gemi" ve daha pek çok şiir kimler için yazılmış olabilir? İşte edebiyatımızdaki en sevilen şiirlerin perde arkası...
Giriş Tarihi: 14.02.2020
09:56
Güncelleme Tarihi: 14.02.2022
14:05
Şehir efsanesinin tam aksine Muazzez Akkaya, esin kaynağı olduğu Mona Roza şiirinden hiç haberdar olmamıştı.
Yıllar sonra Muazzez Akkaya'yı konuşturan isimler de aile dostu Geyveli şair Fahri Ersavaş ve Eşme köyünden yazar Şeref Elma olmuştu. Muazzez Akkaya (Giray) gerçekleştirdikleri söyleşide, Mona Roza ketumiyetini hala sürdüren Sezai Karakoç'un şiirindeki kadın olarak tüm söyledikleri büyük ilgi uyandırmıştı. Mesela iddia edildiği gibi konferans salonunda bir şiir okuduğunu hatırladığını aktarırken, salondan kaçtığı iddiasını reddetmekteydi.
*MUAZZEZ AKKAYA KİMDİR?
Orta okul mezunu memurlardan Hamid Akkaya ile Fitnat Hanım'ın kızıdır. 1930'da Geyve'de doğdu. 1949'da Kandilli Kız Lisesi'ni "Pekiyi" derecede bitirdi. S.B.F.'nden mezuniyetini müteakip, Maliye Bakanlığı stajyer Memurluğuna tayin edilerek Devlet hizmetine girdi. Nisan 1955'te Karayolları Genel Müdürlüğü, Ağustos 1955'te tekrar Maliye Bakanlığı, Mart 1957'de Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü teşkilatlarında memurluklara girdi. Bu arada Ankara Hukuk Fakültesi'nde fark sınavı verip sertifika aldığından, Ocak 1960'da Maliye Bakanlığı Hazine avukat stajyerliğine, sonra avukatlığına getirildi. Eylül 1964'de Eşi Orhan Giray'ın Tel-Aviv Mali Müşavirliğine nakli üzerine memuriyetten ayrılıp Tel-Aviv'e gitti. 1967'de yine eşiyle birlikte Türkiye'ye dönüp avukatlığa başladı. Ankara Barosu'na kayıtlı avukatlık yaptı. 7 Kasım 1958 Cuma günü S.B.O. 1944 yılı (2602 Sıra Numaralı) mezunlarından Orhan Giray ile evlendi; 9.6.1959 doğumlu Ayşegül Giray, 24.3.1961 doğumlu Ela Meral Giray adlarında 2 kızı ile 4.4.1967 doğumlu İhsan adında 1 oğlu vardır (1970). İngilizce bilmektedir.
(11 ve 15'inci fotoğraflarda yer alan renkli harfleri sırasıyla birleştirin)
Sezai Karakoç, vakarı, onuruna düşkünlüğü, içe kapanıklığı, aşırı kırılganlığı ile tanınırdı. Bundan dolayı uzun yıllar bu şiir hakkında konuşmadı. En sonunda arkadaşlarının sorusu üzerine son kez konuştu:
"19 yaşındaydım. Heyecanlı bir genç. Şiirde yeni bir dönem başlamıştı. Ölçüsü olmayan vezinsiz, kafiyesiz şiirler yazılmaya başlanmıştı. Hece ölçüsü de bitmişti. Serbest şiir yazılıyordu. O dönemin bu serbest şairleri, eski dönemleri kötülüyordu.
Tabi isterdim ki öz edebiyatımız olan divan edebiyatı ile yazılabilsin şiirler. Ama tek başıma ben aruzu getiremem ya. Aruzu geçtim hece de gidiyordu artık. O dönem dedim ki hece ile bir şiir yazayım. Bu serbestçi şairler divanla dalga geçiyordu. Gül bülbül, gül bülbül başka bir şey yok diyorlardı.
Sezai Karakoç'un sevda yüklü şiiri ve ardındaki sır perdesi
(11 ve 15'inci fotoğraflarda yer alan renkli harfleri sırasıyla birleştirin)
O dönemde şiirlere yabancı isim verme geleneği vardı. Birde bu serbestiler gül ile dalga geçince bende ''Mona Roza'' koydum şiirin adını. Tek gül anlamında bir şey. Tamamıyla kendimi denemek için yazdım şiiri. Akrostiş şiir yazma modası vardı birde. Genç şairler çok hevesliydi akrostiş şiirler yazmaya. Ben de gencim tabi, hem hece ölçüsüyle olsun hem de akrostiş olsun diye bir şiirde ben kaleme aldım. Okuldan bir arkadaşımın ismiyle yazdım.
Bir gün mülkiyede o zaman ikinci sınıftayım Ankara'nın meşhur bir kırı var Söğütözü diye oraya gittik. Bir bahar günüydü, 20 Nisan. Yazdığım şiirden birkaç yakın arkadaşım haberdardı. O kır gezisinde oku diye tutturdular.
Tabi diğerleri de oku dinleyelim deyince ısrarlı oldular okudum. Tabi beğendiler. Sonra döndük akşam. Öbür gün bizimle birlikte kır gezisine katılan 3. sınıflardan bir arkadaş vardı yanıma geldi. Kendisi mülkiye de Yeşilay başkanı idi. Ben de içkiye karşı diye severdim bu kişiyi.
(11 ve 15'inci fotoğraflarda yer alan renkli harfleri sırasıyla birleştirin)
Şiiri herkes çok beğendi. Ama kimse 30 sene boyunca akrostiş olduğunu fark etmedi. Ben şiirimi kıta olarak yazdığım için kimse anlamamıştı akrostişi.
Bir gün Hisar Dergisi kapanınca, Hisar Dergisini anmak isteyenler bir araya gelmişti Ankara'da. O buluşmada Hisar dergisinin sahibine bir arkadaşı benim şiirim üzerine konuşulurken ''o şiir akrostiş'' demiş. Tabi Hisar'ın sahibi şaşırmış ''ya olur mu öyle şey diye''. Ta 30 yıl sonra tartışmaya başlamışlar. Hadi bakalım demişler şiire. Sonra incelemişler akrostişi fark etmişler tabi.
(11 ve 15'inci fotoğraflarda yer alan renkli harfleri sırasıyla birleştirin)
Sonra o dergi sahibi bunu radyo da anlattı ''Şiir akrostiştir'' diye. Tabi bu durum benim kulağıma da çalındı. Ama sanmayın o adam şiiri inceleyip de şiirimin akrostiş olduğunu anladı. Bu olaydan iki hafta önce bir yakın arkadaşıma şiirin akrostiş olduğunu açıklamıştım. O da yakınına paylaşmış. Öyle öyle derken çıktı durum ortaya. Yoksa bir 30 sene daha beklerlerdi şiiri anlamak için."
Şiirin akrostiş olduğu çözüldü. Sonra da herkes bir rivayet uydurdu. Şiiri mülkiye de okumuşum da birisi intihar etmiş. Ne şiiri mülkiye de okudum. Ne de birisi intihar etti. Şairinin reddettiği şiir diyorlar. Hepsi uydurma. Birisi benim yüzümden intihar etse ben yaşayabilir miyim? İşte böyle, bir daha bu şiirle ilgili hiçbir şey söylemeyeceğim, ilk ve son…"