Edebiyatımızdaki ünlü şiirler kimlere yazıldı?
Edebiyatımıza damga vuran şiirlerin kimler için yazıldığını merak ettiniz mi hiç? Çok sevilen "Beklenen", "Mona Rosa", "Mihriban", "Sessiz Gemi" ve daha pek çok şiir kimler için yazılmış olabilir? İşte edebiyatımızdaki en sevilen şiirlerin perde arkası...
Giriş Tarihi: 14.02.2020
09:56
Güncelleme Tarihi: 14.02.2022
14:05
Peki, Mona Roza şiiri ile ilgili bilinen gerçekler neler?
Sezai Karakoç'un 14 kıtalık "Mona Rosa" şiirinin kıta başlarındaki harflerin yan yana getirilmesiyle "Muazzez Akkaya'm" akrostişi ortaya çıkmaktadır. Sezai Karakoç hiç evlenmemiştir, bu da doğrudur. Sezai Karakoç da, Muazzez Akkaya da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde öğrenim görmüştür.
Efsanelerin aksine Muazzez Akkaya intihar etmemiş ve yıllar sonra verdiği bir röportajla da Mona Roza'nın gizeminin hafifçe çözülmesinde katkısı olmuştur.
New York'ta büyük kızı Ayşegül Giray ile birlikte yaşayan Muazzez (Akkaya) Giray, Mülkiye'yi bitirdikten sonra Hazine avukatlığı yapmış, Maliye Bakanlığı'na çalışırken aynı kurumdan Orhan Giray'la aşk evliliği yaparak evlenmiş ve 3 çocuğu olmuştu. Akkaya'nın 48 yıl süren bu evliliği Orhan Giray'ın vefatıyla neticelenmişti.
Muazzez (Akkaya) Giray, Sezai Karakoç'un ilgisini fark ettiğini söyleyip, aralarındaki herhangi duygusal ilişki durumu olmadığını şöyle anlatmıştı:
"Ben okuldan sonra mutlu bir evlilik geçirdim. O döneme ait fotoğrafların çoğunu imha ettim, keşke saklasaydım diyorum bazen. Kendisiyle hiç görüşmedim, 15 yıl önce bir arkadaşım görüşmüş, onun aracılığıyla haber aldım. Kendisine, bana olan sevdasına, aşkına hep saygı duydum. Okul yıllarında da bana olan ilgisini fark etmiştim; bu şiiri yazdığını da biliyordum ama ben aynı yakınlığı duymamıştım. Belki bir yerde karşılaşırsak bir merhaba derim. Allah hepimize uzun ömür versin."
Şehir efsanesinin tam aksine Muazzez Akkaya, esin kaynağı olduğu Mona Roza şiirinden hiç haberdar olmamıştı.
Yıllar sonra Muazzez Akkaya'yı konuşturan isimler de aile dostu Geyveli şair Fahri Ersavaş ve Eşme köyünden yazar Şeref Elma olmuştu. Muazzez Akkaya (Giray) gerçekleştirdikleri söyleşide, Mona Roza ketumiyetini hala sürdüren Sezai Karakoç'un şiirindeki kadın olarak tüm söyledikleri büyük ilgi uyandırmıştı. Mesela iddia edildiği gibi konferans salonunda bir şiir okuduğunu hatırladığını aktarırken, salondan kaçtığı iddiasını reddetmekteydi.
*MUAZZEZ AKKAYA KİMDİR?
Orta okul mezunu memurlardan Hamid Akkaya ile Fitnat Hanım'ın kızıdır. 1930'da Geyve'de doğdu. 1949'da Kandilli Kız Lisesi'ni "Pekiyi" derecede bitirdi. S.B.F.'nden mezuniyetini müteakip, Maliye Bakanlığı stajyer Memurluğuna tayin edilerek Devlet hizmetine girdi. Nisan 1955'te Karayolları Genel Müdürlüğü, Ağustos 1955'te tekrar Maliye Bakanlığı, Mart 1957'de Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü teşkilatlarında memurluklara girdi. Bu arada Ankara Hukuk Fakültesi'nde fark sınavı verip sertifika aldığından, Ocak 1960'da Maliye Bakanlığı Hazine avukat stajyerliğine, sonra avukatlığına getirildi. Eylül 1964'de Eşi Orhan Giray'ın Tel-Aviv Mali Müşavirliğine nakli üzerine memuriyetten ayrılıp Tel-Aviv'e gitti. 1967'de yine eşiyle birlikte Türkiye'ye dönüp avukatlığa başladı. Ankara Barosu'na kayıtlı avukatlık yaptı. 7 Kasım 1958 Cuma günü S.B.O. 1944 yılı (2602 Sıra Numaralı) mezunlarından Orhan Giray ile evlendi; 9.6.1959 doğumlu Ayşegül Giray, 24.3.1961 doğumlu Ela Meral Giray adlarında 2 kızı ile 4.4.1967 doğumlu İhsan adında 1 oğlu vardır (1970). İngilizce bilmektedir.
(11 ve 15'inci fotoğraflarda yer alan renkli harfleri sırasıyla birleştirin)
Sezai Karakoç, vakarı, onuruna düşkünlüğü, içe kapanıklığı, aşırı kırılganlığı ile tanınırdı. Bundan dolayı uzun yıllar bu şiir hakkında konuşmadı. En sonunda arkadaşlarının sorusu üzerine son kez konuştu:
"19 yaşındaydım. Heyecanlı bir genç. Şiirde yeni bir dönem başlamıştı. Ölçüsü olmayan vezinsiz, kafiyesiz şiirler yazılmaya başlanmıştı. Hece ölçüsü de bitmişti. Serbest şiir yazılıyordu. O dönemin bu serbest şairleri, eski dönemleri kötülüyordu.
Tabi isterdim ki öz edebiyatımız olan divan edebiyatı ile yazılabilsin şiirler. Ama tek başıma ben aruzu getiremem ya. Aruzu geçtim hece de gidiyordu artık. O dönem dedim ki hece ile bir şiir yazayım. Bu serbestçi şairler divanla dalga geçiyordu. Gül bülbül, gül bülbül başka bir şey yok diyorlardı.
Sezai Karakoç'un sevda yüklü şiiri ve ardındaki sır perdesi
(11 ve 15'inci fotoğraflarda yer alan renkli harfleri sırasıyla birleştirin)
O dönemde şiirlere yabancı isim verme geleneği vardı. Birde bu serbestiler gül ile dalga geçince bende ''Mona Roza'' koydum şiirin adını. Tek gül anlamında bir şey. Tamamıyla kendimi denemek için yazdım şiiri. Akrostiş şiir yazma modası vardı birde. Genç şairler çok hevesliydi akrostiş şiirler yazmaya. Ben de gencim tabi, hem hece ölçüsüyle olsun hem de akrostiş olsun diye bir şiirde ben kaleme aldım. Okuldan bir arkadaşımın ismiyle yazdım.
Bir gün mülkiyede o zaman ikinci sınıftayım Ankara'nın meşhur bir kırı var Söğütözü diye oraya gittik. Bir bahar günüydü, 20 Nisan. Yazdığım şiirden birkaç yakın arkadaşım haberdardı. O kır gezisinde oku diye tutturdular.
Tabi diğerleri de oku dinleyelim deyince ısrarlı oldular okudum. Tabi beğendiler. Sonra döndük akşam. Öbür gün bizimle birlikte kır gezisine katılan 3. sınıflardan bir arkadaş vardı yanıma geldi. Kendisi mülkiye de Yeşilay başkanı idi. Ben de içkiye karşı diye severdim bu kişiyi.
(11 ve 15'inci fotoğraflarda yer alan renkli harfleri sırasıyla birleştirin)
Şiiri herkes çok beğendi. Ama kimse 30 sene boyunca akrostiş olduğunu fark etmedi. Ben şiirimi kıta olarak yazdığım için kimse anlamamıştı akrostişi.
Bir gün Hisar Dergisi kapanınca, Hisar Dergisini anmak isteyenler bir araya gelmişti Ankara'da. O buluşmada Hisar dergisinin sahibine bir arkadaşı benim şiirim üzerine konuşulurken ''o şiir akrostiş'' demiş. Tabi Hisar'ın sahibi şaşırmış ''ya olur mu öyle şey diye''. Ta 30 yıl sonra tartışmaya başlamışlar. Hadi bakalım demişler şiire. Sonra incelemişler akrostişi fark etmişler tabi.