Edebiyatta eski kuşak - yeni kuşak kavgası
Edebiyatımızın en heyecanlı ve merak uyandıran yazıları, tartışma metinleridir. Sözcüklerini adeta mermi gibi kullanan yazarlar, girdikleri polemiklerle kalem kavgası olarak adlandırılan bir türün oluşmasını sağladı. Bu tartışmaların en ses getireni Nazım Hikmet'in başlattığı eski kuşak-yeni kuşak kavgasıydı. Abdülhak Hamid'in dâhi-i azam, Mehmet Emin'in ise milli şair olmadığını söylemesi basında büyük yankı uyandırdı. Gelin, bu polemiğin nasıl başladığına yakından bakalım.
Giriş Tarihi: 30.12.2021
18:25
Güncelleme Tarihi: 31.12.2021
09:05
🔸 Yakup Kadri'nin 27 Haziran 1929'da İkdam gazetesiyle yaptığı mülakat tartışmaları daha da sertleşti. Usta kaleminin sözleri zehir zemberekti. Nazım Hikmet ve onun etrafındaki edebiyatçıları komünistlikle, Anadolu Harbi sırasında düşmana karşı çıkmaya korkmakla, yazdığı oyunları ise soytarılıkla itham etti.
"Biliyorsunuz ki, bu taarruz yalnız bana karşı değildir. Bu salyalı dişler, sıra ile büyük Abdülhak Hamid'e, Ahmet Haşim'e ve Falih Rıfkı'ya karşı da aynı gayz ile hırladılar. Yalnız hayâsızlıktan ve kıskançlıktan kuvvet alan bu gibi taarruzlardan, gözümün önüne gelen manzara şudur: Eski İstanbul'un viranelikleri arasından kendi halinde bir adam işine giderken, ansızın bir sürü aç ve uyuz köpeğin hücumuna uğrar. Elindeki bastonunu bu pis deriden ve kırık kemikten mahlûkatın üzerine indirir, indirir. Fakat köpekler, gene saldırışlarına devam ederler; çünkü açlığım ve kuduzluğun verdiği fena bir ateş bunlardaki hayvani hassasiyeti de iptal etmiştir."
🔸Yakup Kadri, sözlerini şöyle tamamladı: "Hiçbir şeyde muvaffak olamayan bir köşede kalmış şair bozuntularının işi gücü o devirde yetişmiş şöhret, ehliyet ve itibar sahibi edip ve şairler aleyhinde ağza alınmaz derecede müstehcen birtakım sözler uydurup bunları vezne sokmaktan ibaretti."
🔸 Nazım Hikmet'in Yakup Kadri'ye cevabı da bir o kadar sertti:
"Behey! Kara Maça Bey Halka ahmak diyen sendin Halkın soyulmuş derisinden Sırtına frak giyen sendin"
🔸 Nazım Hikmet'in Yakup Kadri'ye bu hicvi yazmasının ardından edebiyat kavgasına ünlü hatip Hamdullah Suphi de dâhil oldu. Artık deyim yerindeyse kılıçlar kınından çekildi:
"Vatan ve milliyet dininin diktiği putları kıranlar, bunların yerine hangi putları dikecekler? Bolşevik dininin putlarını! Hâlbuki kırılmak istenen putlar, kaybolmuş bir milletin, kapanmış bir devrin, metrukâtı değildir. O putların etrafında vatan ve millet mefkûresi için daha dün yüz binlerce evladını kurban etmiş, yaşayan bir millet var. Karşımızdakiler kimlerdir?
…Memleketin harp günlerinde topraklarımız işgal altındayken, memleketin bütün delikanlıları harp cephelerine damarlarındaki kanı getirirken, vazife saatinde devlet bütçesinden iğfal ile aldıkları paralarla Bolşevik topraklarına kaçanlar, yani asker ve vatan kaçakları, her kandan ziyade Türk kanına bulaşmış, kızıl lokmayla beslenenler..."
🔸 Tüm tartışmanın temelinde Nazım Hikmet'in Abdülhak Hamid'e eleştirileri olsa da şair-i azam ona cevap vermemiş aksine evine yemeğe davet etmişti.
🔸 Yemekte Hamid ve Nazım arasında edebi bir sohbet geçmiş, onun "Putları Yıkmak" yazısına şöyle yorum yapmıştı:
"Putları kırmakta haklısınız. Biz de edebiyat hayatına atıldığımız zaman aynı şeyi yaptık. Divan edebiyatını yıktık, Tanzimat edebiyatını getirdik. Türk edebiyatında yeni hamleler yaptık. Biz onları yıktık siz de bizi yıkacaksınız."
🔸 Abdülhak Hamid'in yemekte kendisine kızacağını düşünse de aksi yaşanmış, Nazım onun tolerans göstermesine hayran kalmıştı:
"Abdülhak Hamid'in toleransına hayran oldum. Oysa ben, çetin tartışmalar yapacağımızı sanmıştım."
🔸 Beş yıl sonra da Nazım Hikmet "83 Yaşındaki Delikanlı" adlı fıkrasında yine Abdülhak Hamit'ten bahsetti. Fakat bu sefer konu bambaşkaydı. Hamid'i eleştirmemiş, onun büyük bir edip olduğunu anlamaya başladığını yazmıştı:
"Ben Hamid'i şimdi anlamaya başlıyorum… Onun yürek derisini yüzerek bu sert kabuğun içinde tutuşan alevle gözlerim yeni yeni kamaşıyor… O seksen üç yaşında ve piyes yazıyor. Daha kırk üçüne basmadan çıktığı yüksekliğe dayanamayarak patlayıp boşanan balonlar gibi sönmüş nice yazıcılar biliyorum… Onların yürek gücü mü eksikti? Yoksa doğuşlarındaki artistlik mi yetmedi?
Bence onların eksikliği, onlara yetmeyen nesne kültürleriydi. Hamid'e seksen üç yaşında piyes yazdırtan nasıl kültürüyse yirmi beşine kadar kanlarının sıcaklığıyla çoban şarkıları yazdıktan sonra bu kan soğur soğumaz susanları susturan da kültür eksikliğidir.
Hamid'i bugün okudukça, onunla konuştukça daha çok anlıyorum ki derelerin arasındaki köprüler nasıl bilgisiz kurumazsa yüreklerin arasında da köprü kurmak için bilgili olmak gerekir."
Türk Edebiyatında Kavga- Emin Karaca Yeni Türk Şiirinde Tasfiye Hareketleri- Gaye Belkız Yeter Bizde Kalem Düelloları-Sami Akbıyık