Faruk Nafiz'in edebiyatçılarla tanışma anıları
Faruk Nafiz Çamlıbel, şiirleriyle gündeme gelmeye başladıktan sonra devrin şöhretli edebiyatçılarını tanımaya çalışmış, onlarla aynı ortamda bulunmaya gayret etmişti. Davetler, konferanslar, edebi etkinlikler ünlü yazarın ediplerle tanışması için büyük fırsatlardı. Bu sebeple "Nasıl Tanıdım?" başlıklı yazı serisi, bir şairin otorite olarak kabul edilen isimler tarafından kabul görme gayretini de yansıtır.
Giriş Tarihi: 26.03.2019
15:21
Güncelleme Tarihi: 26.03.2019
16:15
Faruk Nafiz'in Mehmet Âkif'le ilgili aklında kalan ilk sahne, Kadıköy'de Hale Sineması üstünde, Şark Musiki Cemiyeti'nin provasıdır. Musiki Cemiyeti'nin reisi Ali Rıfat, Mehmet Âkif'in "Bülbül" ve Süleyman Nazif'in "Daüssıla" şiirlerini besteler. Yakın zamanda halka takdim edilecek bu eserlerin provasını takip eden Mehmet Âkif ve Süleyman Nazif'i de Faruk Nafiz izler. O gün Mehmet Âkif'in "Bülbül" şiirinin bestesini beğenmediği her hâlinden bellidir. Sohbet ortamında yöneltilen "Nasıl buldunuz, hazret?" sorusunu, başını sallayarak geçiştiren Âkif'in imdadına, konuyu değiştirerek Süleyman Nazif yetişir.
ÖMER SEYFETTİN’DEN FARUK NAFİZ ŞİİRİ
Faruk Nafiz, Ömer Seyfettin'le de ne zaman ve nerede karşılaştıklarını hatırlayamaz. Tanıştıkları güne dair aklında kalan en önemli sahne, kendisine ait birkaç mısraı Ömer Seyfettin'in ezberden okumasıdır. Buna rağmen Ömer Seyfettin'in hikâyelerinden bir iki cümle okuyamaması, Faruk Nafiz'in unutamadığı mahcubiyetleri arasındadır.
İki ismin bir diğer karşılaşması savaş yıllarında vapurda gerçekleşir. Ömer Seyfettin, Faruk Nafiz'i Mithat Cemal Kuntay'la tanıştırarak önemli bir görevi yerine getirir. Mithat Cemal, daha ilk görüşmelerinde, Çanakkale Savaşı'ndan ilham alarak yazdığı "Yirmi Sekiz Kanunu Evvel" başlıklı manzum tiyatrosunu Faruk Nafiz'e hediye eder. Mithat Cemal'in en yakın dostlarına bile eserlerini kitapçılardan tedarik ettirdiği düşünülürse bu hediye oldukça kıymetlidir.
TÜM TANIŞMALARIN AKSİ YÖNÜ
Tanıştığı ediplerden genellikle övgü dolu sözler duyan Faruk Nafiz'in Celal Sahir'le görüşmesi bu kanaatin aksi bir örneğidir. Birinci Dünya Savaşı'nın sonlarında bir mecmua idarehanesinde iki şair bir araya gelir. Faruk Nafiz'in Celal Sahir'den ilk duyduğu şu cümleler, moralini bozar: "Okuduğum hazin şiirlere göre, karşımda ak saçlı, aksakallı bir şair bulacağımı sanıyordum."
Faruk Nafiz, Celal Sahir'in bu sözlerle özeleştiri de yaptığını düşünerek teselli bulur. Zira onun "Kitab-ı hayât-ı güzeşte" ile gençlik çağına ilk adımını atarken mazi defterinden üzüntü ile bahsettiğini anımsar. Bunun yanında Celal Sahir'in Edebiyat-ı Cedide'den Fecr-i Âti'ye, Fecr-i Âti'den Millî Edebiyat'a nasıl geçiş yaptığının şaşkınlığını yaşar.
YAHYA KEMAL’İN ACIMASIZ ELEŞTİRİSİ
Faruk Nafiz'in Celal Sahir'e yönelik şaşkınlığı, Yahya Kemal'le ilk defa bir şiir vesilesiyle gazetedeki odasında yapılan görüşmenin yanında basit kalır. İki şair karşı karşıya oturduğunda Yahya Kemal, Türk edebiyatının büyük ediplerini eleştirmeye başlar. Faruk Nafiz, "Bize bütün kitaplarını ezberleten şairler, hikâyeciler, Yahya Kemalin bir hamlesiyle, can evinden yaralanarak düşüyordu." diyerek hayretini gizleyemez. Son bir gayret ile Abdülhak Hamit'in Makber'i hakkındaki görüşlerini sorar ve "Makber'de beğenilecek yirmi yedi mısra var!" cevabını alır.