Hayali Bey kimdir? Hayali Bey divanı ve şiirleri nelerdir?
Fuzuli, Baki, Taşlıcalı Yahya gibi önemli isimlerle çağdaş olan Hayali Bey, 16. yüzyılın büyük şairleri arasındadır. Peki, Kanuni döneminde yaşayan ve padişah başta olmak üzere daha pek çok devlet erkanının takdirini, beğenisini kazanan Hayali Bey kimdir? Döneminde hangi ünlü şairler tarafından kıskançlıkla karşılanmış ve bugün hemen herkesin aşina olduğu hangi beyti yazmıştır? İşte bu soruların cevabı ve daha fazlası sizlerle…
Giriş Tarihi: 18.02.2020
09:43
Güncelleme Tarihi: 17.02.2022
14:05
Hayali Bey’in tek eseri olan divanı
📌 Hayâlî'nin tek eseri divanıdır. Bazı kaynaklar kendisinin divanını bizzat tertip etmediğini, hatta Kanûnî bir defasında divanını görmek istediğinde divanın onun şiirlerini toplamış olan Vefalı Şeyhzâde Ali Çelebi'de bulunabildiğini kaydederler.
Bununla beraber bazı şiirlerinde bizzat divan tertip ettiğini belirten ifadeler bulunmaktadır. Ali Nihad Tarlan'ın neşrettiği divanında bazı şiirleri eksik kaydedilmiş olsa da mevcut olanlar şairin kudretini göstermek için yeterlidir.
Sosyal hayatın divan şiirine yansıdığı beyitler
Hayali Bey’in şiirlerinden örnekler
"Cihân ârâ cihân içindedir ârâyı bilmezler O mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler"
Ara: Süsleyen, süs Mahi: Balık
Dünyayı süsleyen varlık (Yüce Allah), yine bu cihan içindedir, ama (insanlar) aramasını (arayıp bulmasını) bilmezler. Tıpkı denizin içinde olup da denizi bilmeyen, tanımayan balıklar gibi.
Şerhi
📌Bu beyit şairin en tanınan beyitleri arasındadır. Şair, tasavvuf akidelerine dayanan bu beyitiyle, Allah'ın, kâinatta bütün yarattığı şeylerde göründüğünü anlatıyor ve "Allah'ı görmek ve bilmek için kâinata bakmak kâfidir. Çünkü her şey onun varlığının bir delilidir. Ancak, bunun böyle olduğunu görecek göz lâzımdır. Gafillerin gözleri bunu göremez. Onlar cihanın Allah'la dolu olduğunu anlayamazlar; denizde yaşayan balıkların, denizin ne olduğunu bilmedikleri gibi..." diyor.
"Harâbât ehline dûzah azâbın sorma ey zâhid Ki bunlar ibn-i vakt oldu gam-ı ferdâyı bilmezler"
Harabat ehli: Elest bezminde sarhoş olan topluluk Düzah: Cehennem İbn-i vakit : Vaktin oğlu Gam-ı ferda: Yarının gamı, kederi
Ey zahid! Sen meyhanedekilere cehennem azabından bahsetme, onları bununla korkutmaya çalışma. Zira bunlar zamanı yaşarlar ve yarın endişesi duymazlar.
Şerhi
📌Meyhane demek olan "harâbât" kelimesi, eski şiirimizde bu alelâde manasından farklı bir mana kazanmıştır. Binaenaleyh, bu beyitteki "harâbât ehlini" de, meyhane sarhoşları gibi basit ve bayağı bir mana ile değil, başka bir âlemin şevk ve zevkini duyanlar manasıyla anlamalıdır. Şarap , dinde haram sayıldığı için, zahit onlara yarın ahrette cehennemde yanacaklarını hatırlatıyor.
Eski edebiyat gerçekten "eski" midir?
"Anı hoş tut garibindir efendim işte biz gittik Gönül derler ser-i kûyunda bir dîvânemiz kaldı"
Ser-i kuy: Sevgilinin bulunduğu yer
Efendim, işte biz gittik; senin yanında gönül adlı bir divanemiz kaldı. Onu hoş tut, senin garibindir, (çünkü bizi bırakıp senin kapına gitmiştir.)
"Gülün derdinden ey bülbül ne çektin gerçi ün verdiğ Gamından dil-berin senden hezâran derdnâkim ben"
Hezaran: Bin
Ey bülbül! Aleme ün saldın ama, gülün derdinden sen ne çektin ki? Şevk ve arzu bir zincirdir, gönlüm de o zincire vurulmuş bir delidir.