İslamiyet sonrası Arapların himayesinde gelişen ilk dönem Fars edebiyatı
İslamiyet'i kabul ettikten sonra yüzyıllar boyunca edebiyatımıza büyük etkileri olan ve Divan edebiyatımızın başlıca kaynakları arasında yer alan İran edebiyatı, İslamiyet'in kabul edilmesinden önce ve İslam medeniyetinin etkisi altında olmak üzere başlıca iki bölüme ayrılır. İslamiyet'in kabulünden sonra büyük oranda Arap etkisiyle gelişen ilk dönem Fars edebiyatının nasıl teşekkül ettiğini siz Fikriyat okurları için inceledik.
Giriş Tarihi: 05.01.2020
15:46
Güncelleme Tarihi: 05.01.2020
16:31
Rûdekî'nin bir divanı vardır. Divanda yer alan şiirlerin çoğu kaside, gazel, mesnevi ve rubâî tarzındadır. Şiirlerinde aşırı mübalağalı ibare ve tasvirlere rastlansa da bunların çoğunun samimi ve sanat endişesinden uzak olduğu söylenebilir. Ona isnat edilen şiirlerde birçok atasözüne rastlanır. Diğer beyitleri ahlâkî hikmetler şeklinde kaleme alınmıştır. Methiye türünde zirve sayılan Rûdekî öbür nazım şekillerini de başarıyla kullanmıştır. Şiirlerinin çoğu yeni mazmunlar ve özlü mânalar ihtiva eder. Kasidedeki üstün mevkiinden dolayı kendisinden sonra gelen büyük kasideciler onu üstat kabul etmiştir.
"Özgürce bir öğüt verdi bana zaman İyi bakarsan zaten hep öğüttür zaman:
Şöyle dedi: "İyilerin günlerine bakarak üzülme sakın! Senin günlerini arzulayıp duran niceleri var.
Zaman şöyle dedi bana: "Öfkene yenilme sakın; Ayağına bağ vurulur diline bağ vurmayanın."
“Şahname” yazarı Firdevsi
Tahmini olarak 940'lı yıllarda doğduğu tahmin edilen Firdevsi "Şahname" yazarı olarak Fars edebiyatının en önemli edebiyatçılarından biridir. Firdevsî'nin çocukluk dönemi ve öğrenim hayatı hakkında kaynaklarda hemen hemen hiçbir bilgi yoktur.
Başlangıçta diğer şairler gibi gazel ve kasideler yazan Firdevsî, bir süre sonra döneminin de etkisi altında kalarak eski İran tarihi hakkında bilgi edinmek üzere Pehlevî dilinde yazılmış eserlere karşı büyük bir ilgi duydu. O dönemde yazılmış eserlerden faydalanmak için babasından veya Zerdüşt rahiplerinden Pehlevîce öğrendi. Şiir yazacak kadar da Arapça biliyordu.
990 yılında Şâhnâme'yi yazmaya başlayan Firdevsî'yi kimin veya kimlerin desteklediği bilinmemektedir. Firdevsi eserini tamamlayınca Gazneli Mahmut'a sunmuştur.
"İster bir kul, ister bir padişah olsun, bu dünyada mesut sayılabilecek kimse, öldükten sonra iyiliğini yadigâr bırakabilendir."
"Bir gece ne kadar uzun olursa olsun karanlık sonsuza kadar sürmez!"
1039-104 yılları arasında Horasan eyaletinin merkezi Nîşâbur'da doğan Ömer Hayyam, öğrenimini ve hayatının büyük bir kısmını orada ve Semerkant'ta geçirdi. Sözlükte hayyâm kelimesi "çadır yapımcısı" anlamına gelmekle birlikte onun İran'da yerleşmiş Arap asıllı Hayyâmî kabilesine mensup olabileceği de düşünülmektedir.
Kendisine büyük ilgi gösteren Selçuklu sultanlarının, Vezir Nizâmülmülk'ün saraylarında görev yapmaktan hoşlanmadı ve bilimsel araştırmalara adanmış sakin bir hayatı seçerek zaman zaman Semerkant, Buhara, Belh ve İsfahan gibi bilim ve sanat merkezlerinde dolaşmayı tercih etti.
Hayyâm rubâîleriyle tanınmış bir şairdir. Arapça bir rubâîsinden ötürü kimilerince Horasan şairleri arasında sayılmıştır. Rubâîlerin sayısının Rubâʿiyyât'ının istinsah tarihlerine göre günümüze yaklaştıkça arttığı görülmekte ve birçoğunun zamanla ona izâfe edilen başka şairlerin şiirleri olduğu anlaşılmaktadır. Kendi özgün üslûbunu yansıtan rubâîlerin sayısı 100 civarındadır. Rubâîlerinin Latince çevirileri 18. yüzyılda ortaya çıkmaya başlamıştır.
"Yaşamanın sırlarını bileydin Ölümün sırlarını da çözerdin; Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok: Yarın, akılsız, neyi bileceksin?"
"En doğrusu, dosta düşmana iyilik etmen; İyilik seven kötülük edemez zaten. Dostuna kötülük ettin mi düşmanın olur: Düşmanınsa dostun olur, iyilik edersen."