Mehmet Akif'in ilim ve irfan hocası: Arap Hoca
Âkif'in ilminin beslendiği ilk ve en büyük kaynak, onu Kur'an ahlakıyla ahlaklandıran kişi, yani Arap Hoca'ydı. Müderristi. Seksen senelik hocalığında üstadı Hacı Kadri gibi dersten ve Ta'lim-i Kur'an'dan mezun ettiği binlerce talebeye icazet verdi. Cemaleddin Server Revnakoğlu da, Mehmet Âkif gibi Arap Hoca'ya gelmiş, onu dinlemişti. İşte, Revnakoğlu'nun yazdığı yazıdaki öğretmen ve öğrencisinin güçlü bağları, paylaştıkları kaderleri…
Giriş Tarihi: 23.03.2019
16:53
Güncelleme Tarihi: 23.03.2019
17:26
Âkif'i çok severdim, uzun müddet yanımda kaldı. Babasının ölümünün ardından baytardan aliyyü'l-a'lâ derecede mezun olduğu için onu Adana'ya at cinsinin ıslahına gönderiyorlardı. Bu tarihlere kadar sarıklı idi. Sonra Adana'daki vazifesine gitti. Şâyân-ı hayrettir, orada vazifesiyle meşgul olurken baki kalan on iki sayfayı kendi kendine ikmal etmiş, yazdığı mektuplarında: 'Hocam, hıfzımın bitirdim. İnşallah cemiyeti İstanbul'a döndüğümde yaparız." diyordu.'
Hayati hadiseler, memuriyetler bu arzusunu yerine getiremedi fakat İstanbul'a gelir gelmez ilk işi benim de gençliğimde mukabele okuduğum Bozdoğan Kemeri'ndeki Kirazlı Mescit'te mukabele okumak oldu. Daha sonraları Tabhane Medresesi fünûn-ı cedîde kısmına edebiyat hocası oldu.
“SİZE DOYAMADIĞIMA ATFEDİN HOCAM”
Derslerim çoğaldı, fazla olduğu için o sıralarda sık sık görüşemez olduk. Fakat haberim yok iken talebe arasına karışır, dersimi dinlermiş, farkında değilim. Nasılsa gördüm, 'Size doyamadığıma atfedin hocam.' dedi, taltifte bulundu. Âkif'in aruza hakim, çok muktedir velûd bir şair olduğu muhakkaktır fakat onun ilmi bakımdan yazdığı manzum tefsir de unutulmamak şartıyla.
Bence en mühim mazhariyeti gündüzleri de edebiyat tarihi ve Sır'at-ı Müstakîm ve Sebîü'r-Reşâd'a harıl harıl fî-sebîlillâh yazı yetiştirirken geceleri de hususi dershanesinde tam dört defa Celâleyn tefsiri okutmasıdır. Son asırda yetişen müellif, mütefekkir, İslâm ulemasından hiçbirine nasip olmamış bir mazhariyet doğrusu…"
AKİF’İN CENAZESİ FATİH’E GETİRİLMEDİ
Âkif tam 28 sene Fatih'te Sarıgüzel'de oturmuş, orada okumuş, oradan yetişmiş; mektebi, meskeni, konservatuvarı her şeyi Fatih'te olan Âkif'e ilk memuriyet hayatı olan hocalığı da yine Fatih'te verilmişti. Hastalığında Fatih'i çok özlediğini, tahammül edemeyecek derecede susadığını dayanamayarak iç yanıklığı ile belki yüzlerce defa tekrar etti. Fakat Âkif'in son isteği son bir defa olsun tahakkuk etmedi, cenazesi Beyazıt'a getirildi.
ÖĞRENCİSİNİN KADERİNİ TAŞIYAN HOCA
Hocası da, Âkif gibi aynı akıbete uğramaktan kurtulamadı. Fatih'te okumuş, Fatih'te okutmuş, hayatının 55 senesini vefatından bir ay evveline kadar Fatih'teki hizmetine harcayarak eskitmişti. Onun da cenazesi Fatih'e getirilmedi. Cenaze namazı, arada bir gidip dinlendiği Sarıyer'de kılındı.
Arap Hoca'nın dünyamızdan ayrıldığı o günde Sarıyer caddeleri hocanın tabutunu kucaklayanlarla doldu. 81 senelik hocalık hayatında edindiği, yetiştirdiği ne kadar talebesi, arkadaşı, hayran ve hürmet karı, meslek dostları, ilim hayranı varsa hepsi gelmiş, onun manevi mihrabında vicdani bir ihtiyaçla diz çöküp ağlamak için elem ve matem ordusu halinde saflara dizilmişlerdi.