Müslümanlığa dair fikirlerini bilmediğiniz üç Batılı yazar
Tarihin en önemli felsefecilerinin başında gelen Friedrich Nietzsche… Batı dünyasının en büyük sanatçılarından Wolfgang von Goethe… Rus edebiyatının kontu Lev Tolstoy... Peki, bu üç edebiyatçıyı ortak noktada buluşturan unsur neydi? Sizler için, dünyaca ünlü üç edebiyatçının Müslümanlığa dair fikirlerini derledik.
Giriş Tarihi: 28.08.2019
14:01
Güncelleme Tarihi: 29.08.2019
09:27
'TANRI ÖLDÜ' DEDİ VE BİR DAHA KİLİSEYE GİTMEDİ
20 yaşına geldiği 1864'te, ilahiyat ve filoloji okumak amacıyla Bonn Üniversitesi'nde öğrenimine başladı. Hayatının ailesi tarafından planlamasından memnun olmayan Nietzsche, bir isyan duygusu edindi. Alışkanlıkları değişti, çekingenliği bırakıp girişkenliğe yeltendi. Bu dönemde "Tanrı öldü" düşüncesini edindi.
Tatil için eve döndüğünde bir daha kiliseye gitmemeye karar verdi. O günlerde yaşadığı duygu durumunu bir mektubunda kız kardeşine şu sözlerle açıkladı: "Gönül huzuruna ve mutluluğa kavuşmak istiyorsan inan; yok, hakikatin talebesi olacağım diyorsan sorgula."
"İSLAM'IN ÖNÜNDE DİZ ÇÖKÜLMELİYDİ"
Hristiyanlığın tanrısının öldüğünü söyleyen Nietzsche, Hristiyanlık dininin insanları köleleştirdiğini ve insanların dünyaya at gözlükleriyle bakmalarına sebep olduğunu belirtir. Nietzsche'ye göre ilk ve son Hristiyan, Hz. İsa'ydı. Deccal isimli kitabında bu konuda lanetler yağdırır ve İslam ile ilgili ise şu düşünceleri belirtir:
"Eğer İslam, Hristiyanlığı küçük ve hakir görüyor idiyse, böyle görmekte bin kez haklıydı: Çünkü İslam, insanı yüceltir ama putlaştırmaz... Hristiyanlık, bizi, kadim dünyanın kültürünün mahsulünden mahrum bırakmıştı. Üstelik bununla da yetinmemiş, daha sonraları, bizi İslam kültürünün mahsulünden de mahrum etmişti. Aslında bize, Grek kültüründen de, Roma kültüründe de, esasta temel meseleler açısından daha yakın olan, bizim duygularımıza, zevklerimize ve seçimlerimize daha doğrudan hitap eden İspanya'daki o harikulâde İslam kültürü ve İslam kültürünün eşsiz birikimi ayaklar altına alınarak çiğnenmiş ve yok edilmişti. İyi de, neden? Nedeni şuydu: Çünkü İslam kültürü, asil bir kültürdü; çünkü İslam kültürü, kökenlerini, temellerini insan fıtratına borçluydu; çünkü İslam kültürü, İspanya'daki Müslüman hayatının nadir bulunan, nefis hazinelerinin üzerinde bile hayata evet diyordu! Daha sonraları, Haçlılar, estirdikleri o toz bulutunun ortasında, aslında önünde diz çökmeleri gereken, diz çökmekle daha iyi bir yapmış olacakları bir şeye karşı, asil bir kültüre karşı, bizim bugünkü 19. yüzyıl kültürümüzle mukayese edildiğinde, bizim çağdaş kültürümüzün, kendisini, İslam kültürünün yanında son derece "yoksul" ve oldukça "geç kalmış" bir kültür olarak görebileceği böylesine asil ve yüksek bir kültüre karşı savaş açmışlardı. Haçlılar, ganimet peşinde koşuşturuyorlardı, hiç şüphesiz ki. Çünkü Doğu, İslam dünyası, zengindi..." Nietzsche daha sonraları, Hristiyanlığı öven bir eser üzerinde çalışan Wagner'i eleştirdi ve ondan uzak durmaya başladı. "Wagner, Schopenhauer, modern insanlığın tümü dâhil olmak üzere, içimdeki marazi her şeye cephe almak zorunda kaldım."
Nietzsche'nin İslam'a sempatik olan tutumunun diğer bir nedeni, onun Alman kültürüne dair hoşnutsuzluğundan kaynaklanır. Nietzsche'nin eserlerinde İslamın daha "dürüst," Avrupa öncesi, Avrupa dışı veya Avrupa karşıtı toplumlardan biri olarak sunulması iki noktayı öne çıkartır.