Arama

  • Anasayfa
  • Galeri
  • Edebiyat
  • Nurullah Genç Şiirleri: Anlamlı, En Güzel Nurullah Genç Sözleri ve Alıntıları

Nurullah Genç Şiirleri: Anlamlı, En Güzel Nurullah Genç Sözleri ve Alıntıları

"Yağmur" şiiriyle ismini geniş kitlelere duyuran Nurullah Genç, geniş imge denizinin içinde sebatkar bir şiir işçisidir. Şiirleri ile genç nesli yakalayabilmiş az sayıdaki modern şairden olan Genç, şiire yüklediği ilahi anlam ve sanatsal dokunuşlar ile öne çıkıyor. Bugüne kadar yazdığı eserler Nurullah Genç sözleri ve Nurullah Genç şiirleri başlıkları ile aratılan şairin en bilinen şiirlerini sizler için derledik.

  • 25
  • 76

İstanbul bilmeli ki, limanlardan gemiler

Önce senin yüreğine açılır

Uzaklarda bir yerde

Toprağı öpmek için eğilen bahçıvanın

Parmaklarında hüzün

Sana doğru akan nehrin

Ağlayan sûretidir

Bir elimizde umut

Bir elimizde sevda

Yürüyelim seninle İstanbul'da

Musıkî kesilsin, tükensin yazı

çaresiz kalınca mızrap ve şiir

Ozan bir kenara bıraksın sazı

Ressam fırçasına neden mi kızgın

Tuvalde çizgiler, renkler kırmızı

Kırmızıyı sevdiğini bilince

Çekilir mi artık güllerin nazı

Anadolukavağı'nda her akşam

burcu burcu bir rüyadır hayalin

karanlık, hüznünü düşürür dağa

kuşlar kanat çırpar, yıldızlar ağlar

endâmın her sabah iner toprağa

hasret, yalnızlığı çoğaltan deniz

ayrılık acıyla süzülür kandan

nefesin fermandır Topkapı Sarayı'nda

dönüşünü bekliyor rıhtımda şehzâdeler

öylesine yorgun, mahzun ve candan

İstanbul bir yanımda, sen bir yanımda

Uykusundan uyanınca fırtına

Dalgalar türkümüze âşinâ olur

Yüzümüze bakınca deniz fenerleri

Sahibini arayan gemilerin

Çığlığıyla vurulur

Tarih intikamdır hainlerin ardında

İstanbul tarihin soylu anası

Biz bu yürüyüşü çiğdemlerden almışız

sevdayı kız kulesinden

yalıların burukluğu altında

geçiyoruz sokaklardan delice

Anlayabilir misin

Beyoğlu'nda gezinen

Hayal kırıklığının benden türediğini

Anlayabilir misin

Kırmızı neden böyle

Doldurur aynalara inleyen yüreğimi

Sana giden yolların kavşağında

Bir adam direniyor izini bulmak için

Siliyor tanyerine akan alın terini

Ufkunda sapsarı umudun rengi

Mavi yitik, beyaz kızgın ve siyah

Arıyor sessizce kaybolan günlerini

Gülhane'de simit satan çocuklar

Nasıl anlasınlar ellerimizin

Neden böyle çekingen olduğunu

Ayasofya önünde tramvay bekleyenler

Gökyüzüne dokunurken bu acı

Kimdir diye sorsunlar içlerinden

Birlikte yürüyen iki yabancı

Biz gitsek de, İstanbul'da yine de

Yıllar yılı gezinmeli bu sızı

Benden bir yaralı şiir kalmalı

Senden bir tebessüm, bir de kırmızı

Nurullah Genç

  • 26
  • 76

Müpteladır Gemiler Benim Denizlerime

Müzmin bir karanlıkta yine virândır özüm

Künhünü bir güneşte bulduğu ândır özüm

Gezginim; nice bin yıl sahralarda yürüdüm

Gurbetinde baharı arayan candır özüm

Müptelâdır gemiler benim denizlerime

Bilmem ki hangi derde yine dermandır özüm

Esmeli rüzgâr bir gün ufka baktığım yerden

Ebedi her sevdaya inen fermandır özüm

Renklerini yakarsa bir gün ebemkuşağı

Gam çeken yüreklerde ağlayan kandır özüm

İşaret parmağımdan süzülür toprağa su

Devleri mahkûm eden ulu hâkândır özüm

İşaret parmağımdan süzülür toprağa su

Devleri mahkûm eden ulu hâkândır özüm

Kuşlar mı getiriyor ayrılığı öteden

Kalbini bir rüyada her gün yakandır özüm

Aynalar hiç görmedi ben kimim, bendeki kim

Ateş yaksa ne olur; tende nihândır özüm

Geçmişim en vefasız köprüsünden hayatın

Ölümü dâre çeken kutlu beyândır özüm

Nihâyetinde meftûn oluyor aşka ölüm

Yönümü anlayamaz, bilmez ne yandır özüm

İsmini burçlarına yazmışım düşlerimin

Özün gülzârım olmaz ise, ziyândır özüm

Vakti gelmiştir feda etmenin yıldızları

Tanyerinde gülümser, gökte âyândır özüm

Tükendi hâtıralar dergâhında kıvılcım

Külünü her yangına köle sayandır özüm

Nasıl düşer bir gülün çehresine âh ü zâr

Duy ki, bütün sesleri sende duyandır özüm

İklim seni soruyor yemyeşil bahçelerden

Mevsim yazdı şi'rini sana; divândır özüm

Nurullah Genç

  • 27
  • 76

İçimden Al Bu Sevda Mahşerini

Yol, çobanın bir çöle baktığı yerden alır

Bir kavalın kalbini tutuşturan ateşi

Avcı kan deryasında yitirmiştir yüzünü

Ölümü okşamayı öğrenirken bunalır

Büyüyen her nefretin vadisinden kaçmalı

Âyetler okumalı çocuğun gözlerinden

Yabanda öten kuşun sesi kadar tertemiz

Bir ülkeye varınca göklere el açmalı

Şimdi içli bir yağmur olmalıyız seninle

Alnında buz ve ateş, bozkır bizi bekliyor

Binlerce efsaneye yetecek kadar beyaz

Bir rüyayı çoğaltıp besliyorsun teninle

Ben senin her nakışa attığın taze ilmek

Ben senin her hecende bir harf kadar seninim

Umutları sessizce lekeleyen mutluluk

Bilemez bu nasıl aşk, bu ne sonsuz sevilmek

Denizler ortasında bir infilak, bir hüzün

Mazide en hülyalı gemileri batırdı

Seninle bütün alem deniz oldu içimde

Şimdi binlerce gemi berrak sularda yüzün

İşte geldin; dirildim fotoğraflarda bile

Tabutum bir boşlukta yakıverdi kendini

Kırılan tüm kalplere cemre düştü yeniden

İşte geldin; içimde kayalar geldi dile

  • 28
  • 76

Kimse bilmez, güz nedir senin bahçelerinde

Gökkuşağı rengidir her mevsim ilkbaharın

Âbı-hayat süzülür senin bulutlarından

Senin ırmaklarındır akıp gider derinde

Unuttuk: terkedilmiş bir karanfildi ömür

Yapraklarında şehrin gözyaşları kurumuş

İstilâ kafesinde rengi simsiyah olan

Senin bakışlarında kahverengi görünür

Hatırlamak ekmeğin buğusunda mı kaldı

Hangi iftar akşamı bekledik sonsuzluğu

Şimdi nerde bir leylak açsa kalbimizdedir

Gökyüzü kapkaradır; umut yine bunaldı

Bazen gönül bir garip, sisli rüyada ölür

Gözyaşıyla yeşeren çiçek solmayı bilmez

Gittikçe uzayan yol durduğum anda biter

Kalbim bir bahçıvanın toprağına gömülür

Bu mahşer yutar beni asırlardan beridir

Bu hayat şimdi yalnız ikimizin adına

Bize düşman adımlar götürür bulutları

Yağmuru bulandıran gecenin elleridir

Nurullah Genç

  • 29
  • 76

Söylenmemesi Gerekenin Şiiri

kırılsa da baharı bekleyen pencereler

akrebin gözlerinden geçse de dehlizlerim

simsiyah bulutların arasından ansızın

çatlayan yüreğime koydu susuzluğunu

gündüzümde ışığı, gecemde hilâli var

evimin tenhâsında büyüyen melâli var

gemilerde aradım yüzünün görkemini

martılarla yoruldum, tayfalarla vuruldum

hüznü avutuyorum bir liman köşesinde

nefesini gizlemiş dalgaların sesinde

fırtınalar diner mi ulaşmadan sahile

hayalin bozkırında kurtkapanıydı ömrüm

nasıl da bir başıma kopardım dikenleri

nasıl da acımasız köprülerde yürüdüm

uzaktan gülümseyip deniz fenerlerine

sonunda mahkûm olup kapandım ellerine

vurgun yemiş denizin dibinde volkandır aşk

yaslı bir muammayı öğretir balıklara

balıklar derde düşen âşığı avuturlar

âşık ölünce kuşlar uçmayı unuturlar

güneşle buluşmayı göze alan, derinde

yağmur yüklü bir ömür paylaşır göklerinde

eleğim sağma renkler düşürünce şehrâyin

başlamalı yeniden içimizde bir âyin

nefesimde rüzgârın gölgesidir dağılan

kanımda gözlerinin hasretidir boğulan

melekler en çâresiz ânımda buldu beni

gaflet şarâbı içtim, âşikâr kıldı beni

baykuşlar dahi mutlu bu habersiz dönüşten

hangi yokuş daha yâr olabilir inişten

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN