sen benimle karanlık gecelerde
alabilir misin avuçlarına
denizin dibindeki bir âteş çiçeğini
sen benimle kumlara gömülmeyi
sen benimle ölürken de gülmeyi
paylaşabilir misin
yosunlarda ağlayan yitik bir defineyi
dalgalara tırmanan kalbin çizgilerini
yıldızlara gül kokusu taşıyan
kaptanları ağlatan aşkın ezgilerini
paylaşabilir misin
rıhtımları kıskanan benim ayrılığımdır
karaya çıktığında vurulan her askerin
kanıyla ıslanan benim ayrılığımdır
kurşunlanan deniz fenerlerinin
kapanan gözkapakları ardında
acıların heykelini yontan el
benim ayrılığımdır
sen benimle rüzgârı tutuşturan alevi
kasırgayı, tayfunu, suları yutan devi
paylaşabilir misin
benim ruhum kuşların öldüğü ânda biter
senin ruhun kuşları öldürürken dirilir
benim ufuklara baktığım yerde
yorgun savaşçılar seferden döner
senin her umudu yıktığın yerde
içimizde yanan kandiller söner
şimşekler susunca tükenir sesin
bulutlar tutunmuyor kanlı kirpiklerine
sen bir yanardağı sevecek kadar
mavi değilsin
martılardan, mürekkep balığından
suları sevmeyi öğrenmelisin
adımların öylesine karanlık
bana doğru yürüdüğün her sabah
ansızın akşam olur
senin o kızıl dudaklarında
unuturum çiçeklerin adını
artık duymalısın uykuda bile
kervanları gördüğün mesafeden
çöllerin feryâdını
benim intizârımdır çölde kum fırtınası
bedevî bir infilâktır susuzluk
her serâbın ortasında bunalan
her Mecnûn yüreğinin beyaz kıvrımlarında
Leylâyı arayan benim intizârımdır
hani bir âhûnun can damarından
kelebekler uçar sılâya doğru
hani arslanları avlayan bir yiğidin
bir vahşînin pençelerinde solan
karanfili güvercindir ansızın
kelebeğin kanadında büyüyen
güvercinin renklerinde uyuyan
benim intizârımdır