Osmanlı klasik şiirinin kurucu şairleri
Osmanlı kültürü saf Arap ve dini tesirlerden kaynaklanmamış, Acem kaynaklarından da beslenmiştir. Osmanlı şiiri de dünyanın en zengin şiirlerinden biridir. Eski Türk şiiri formları daha çok halk şiirinde muhafaza edilmiştir. Osmanlı klasik şiirinin kurucuları Ahmedi, Şeyhi, Atayi, Necati bilhassa Ahmed Paşa gibi büyük şairlerdir.
Giriş Tarihi: 21.11.2018
10:59
Güncelleme Tarihi: 21.11.2018
11:03
Dîvan şâiri. Asıl adı Ali Çelebi olan Atâyî, Yıldırım Baye-zid'in vezirlerinden Edirneli İvaz Paşa'nın oğludur. Hayâtı hakkında geniş bilgi yoktur. Şeyhî ile Ahmed Paşa arasında yetişen dîvan şâirlerinin en iyisidir. Şiirleri nazım tekniği açısından oldukça başarılıdır. Sultan II. Murad'a sunduğu "güneş" redifli kasidesi çok meşhur olmuş ve Ahmed Paşa tarafından da tanzir edilmiştir. Duygulu bir şâirdir. Gazellerinde kasîdelerine göre daha sâde bir dil kullanmıştır. Türk Dîvan şiirine (gazele) atasözlerini ilk defa bu şâir sokmuştur. Tuyugtar da yazarak Türk şiir geleneğine ve zevkine önem vermiştir. Atâyî'nin iki kasîde, iki Farsça manzume, dokuz tuyug ve kırktan fazla gazelini Sadettin Nüzhet Erg un, Bursa Müzesi'ndeki bir elyazması mecmuada bularak tanımıştır.
Edirneli olduğu biliniyor, ancak doğum tarihi belirsiz. "Süleyman" olması ihtimali bulunmakla birlikte asıl adının Ahmed olduğu sanılıyor. Yaşamıyla ilgili bilgiler sınırlı. Gelibolu Mevlevihanesi'nde Şeyhi Ağazâde Mehmet Efendi'nin dervişi oldu. Şeyhinin ölümünden sonra bir süre Konya'da bulundu. 1670'te Edirne Mevlevihanesi'nde Osman Dede'den boşalan şeyhliğe getirildi. Dört yıl kadar bu görevde kaldı. 1674'te yaşamını yitirdi.
Edirne Mevlevihanesi'nin avlusuna gömüldü. 17'nci yüzyılın usta şairidir. Büyük ölçüde Nef'î ve Urfî'nin etkisinde kaldı. 20 sayfalık "Şerh-î Müşkilât-ı Urfî" adlı eseri hem Farsça'ya olan hakimiyetini hem de Urfî'ye hayranlığını gösterir. Sultan 4. Murat, Sultan İbrahim, 4. Mehmed gibi padişahlarla, Köprülü Mehmed Paşa, Köprülüzâde Fâzıl Ahmet Paşa gibi devlet büyüklerine kasideler yazdı.
Çağının gazel ustalarından biri. Divan edebiyatının Sebk-i Hindî tarzının öncülerindendir. Divanı 1933'te Nüzhet Ergun tarafından yayınlandı.
Nâbi Osmanlı'nın duraklama devrinde yaşamış bir şairdi, idare ve toplumdaki bozukluklara şahit oldu. Çevresindeki bu negatif olgular onu didaktik şiir yazmaya itmiş, eserlerinde devleti, toplumu ve sosyal hayatı eleştirmesine neden olmuştur. Ona göre şiir hayatın, karşılaşılan sorunların ve günlük hayatın içinde olmalı, hayattan, insandan ve insanî konulardan izole edilmemelidir. Bu yüzden şiirleri hayat ile alâkalı, çözümler üretmeye çalışan, yer yer nasihatte bulunan bir şairdir. Eserlerinin herkes tarafından anlaşılması ve hayatla iç içe olmasını istemesindendir belki de, kullandığı dil yalın ve süssüzdür.
"Bende yok sabr u sükûn, sende vefadan zerre; İki yoktan ne çıkar fikredelim bir kere."
Nedim, şiir lügati zengin olmayan şairlerdendir. Bulduğu bir imajı veya hoşuna giden benzetme unsurlarını tekrar tekrar kullanır. Onun asıl kudreti dili kullanmadaki ustalığında saklıdır. Konuşma dilinden gelen söyleyişleri kullanmadaki dehası ve ahengi sağlamadaki titiz işçiliği onu çağdaşlarından ayırır. Kafiye, redif ve vezin kullanımındaki başarısı, şiirlerinde ritmik akışkanlığın sağlanmasında etkili olmuştur. Redif ve kafiye kullanımında geleneğe bağlı olan şairin ara sıra Türkçe kelime ve eklerle yaptığı kafiyelerdeki doğallık, daha önceki şairlerde az rastlanan bir özelliktir. Nedim aruzun musikisini yakalayan ve şiirinde âdeta bir ahenk unsuru olarak kullanan divan şairlerinden biridir. Şiirlerinin bestelenmeye elverişli bir yapısı vardır. Onun için şairin yaşadığı dönemden başlayarak musammatları ve gazelleri bestelenmiştir.
Bu şehr-i Sitanbul ki bi misl ü behâdır Bir sengine yek pâre Acem mülkü fedadır
Devlet memurluklarının alt kademelerinden başlayarak sadrazamlığa kadar yükselen Koca Ragıp Paşa, İmparatorluğunun çözülmeye yüz tuttuğu bir dönemde sadrazamlığı başarıyla yürütmüştür. 1753 yılında Sultan Üçüncü Mustafa'nın dul kız kardeşi Saliha Sultan ile evlenmiş, bu evlilik kendisini padişaha daha da yakınlaştırmıştır. Sadrazamlığı sırasında imparatorluk sürekli barış içinde yaşamıştır. Vilayetlerde asayişin korunması, maliyenin düzeltilmesi, askerin disiplinli eğitimi, savaş gemileri yapımı, Laleli Camii inşası, Koca Ragıp Paşa devrine rastlar. Devlet adamlığını ve edebi kişiliğini bir arada yürüten Koca Ragıp Paşa, yaşarken şiirlerini toplayamamış ancak ölümünden sonra Müstakimzade'nin yardımı ile şiirleri düzenli bir divan halinde toplanmıştır. Koca Ragıp Paşa'nın günümüze kadar gelen ve İstanbul kütüphanelerinin bazılarında asılları bulunan diğer eserleri ise Münşead Mecmua, Tahrik ve Tevfik, Safinat al Ragıp'tır. 1763 yılında ölen Koca Ragıp Paşa, İstanbul Koska'da kendi adını taşıyan kütüphanenin yanında gömülüdür.
Nâdir bulunur tıynet-i kâmilde kusûr Kem mâyeden eyler ne ki eylerse zuhûr