Rasim Özdenören'in Acemi Yolcu kitabından 20 alıntı
Yedi Güzel Adam'dan biri olarak tanıdığımız Rasim Özdenören, düşünce dünyamıza fikirleriyle ve kaleme aldığı eserlerle ışık tutan bir mütefekkir. Yolcuyu ve yolculuğu anlattığı, yolculukların hüzünlü ve mutlu yanlarını işlediği "Acemi Yolcu" da, tam her şey bitti derken imdada yetişen önemli eserlerinden biri... Yolların bitmeyeceğini, ulaşılan her menzilin aslında yolculuğun yeni bir başlangıç noktası olacağını bilerek ve onu öyle kabul ederek bu işe giriştiğini hatırlatan Özdenören'in Acemi Yolcu kitabından 20 alıntıyı derledik.
Giriş Tarihi: 30.04.2020
04:56
Güncelleme Tarihi: 06.07.2021
13:12
🔸 "Oku!" buyruğu neyin okunmasını öngörüyordu dersiniz? Buyruğu verenin kendi zatının ve o zatın halk ettiği ayetlerin (işaretlerin) okunmasını değil mi? Belli bir düzlemde harfsiz, hecesiz, kelimesiz ve sessiz bir halde bulunan bu evren, onu okuyan tarafından dile getirildiğinde (tercüme edildiğinde) ancak harflerin ve seslerin dolayımma sığınmak zorunda kalmıyor mu? Ve böylece gene evrenin bir halinden başka bir haline geçilmiş olmuyor mu?"
🔸 "Her yolculuk -uzun veya kısa- bir dünyanın, o dünyaya ait alışkanlıkların ve aslında o dünyaya ait her şeyin geride, arkada bırakılması anlamına geliyor. Önündeyse bilmediğin bir dünya ve bilmediğin bir istikbal duruyor. Bir gerçek terk edilirken, bir mümküne doğru yol almıyor. Terk edilen gerçeğin senin tarafından istenilir olup olmadığı önem taşımıyor; o gerçeğin bir başına değeri olup olmadığı da önemli sayılmıyor; önemli olan, o gerçeğin biliniyor olması; oysa istikbalde karşılaşılacak olan gerçekse tümüyle meçhul bir halde bulunuyor. Sanıyorum gerginliğin ve kaygının zeminini bu meçhul oluşturuyor."
🔍 Rasim Özdenören'in kaleminden 20 alıntı ile 'Kafa Karıştıran Kelimeler'
🔸 "Uyku ve uyanıklık, hayat ve ölüm, ölüm ve rüya, rüya ve hayat arasındaki alışveriş birbiriyle öylesine yakın ilişki içinde bulunuyor olmalı ki, her yeni kuşak bu ilişkiyi yeniden keşfediyor ve ilk kez kendisi keşfediyor gibi bir duyguya kapılıyor. Ölüm mü gerçek hayattır, hayat mı rüyadır, rüya mı uyanıklıktır, uyanıklık mı ölümdür ve insan hangisinden kalkıp hangisine doğru yolculuğunu sürdürmektedir, kimi zaman anlaşılmaz hale geliyor.
Biz, böyle bir yolculuğun neresinde duruyoruz? Biz bu yolculuğun başlangıcında mıyız, yoksa sonunda mı? Yoksa bu yolculuk bizim için daha başlamamış mıdır? Başlamamışsa, bu yolculuğun ne zaman başladığını kabul edeceğiz? Daha önemlisi, biz bu yolculuğun başlayıp başlamadığını nasıl anlayacağız? Anlayabilecek miyiz?"
🔸 "İnsanın bu dünyadaki nasibi de kendine mahsus tarihini oluşturup durmaktır. O arayacaktır. Tereddüt edecektir. Çünkü o hayattadır, yani yaşamak üzere bulunmaktadır. O, kör kurt gibi, mağarasına çekilip nasibini bekleyemez. Şayet mağarasına çekilip nasibinin ayağına gelmesini beklemeye karar vermişse, bu da bir karar sonunda elde edilir ve dolayısıyla onun da sonuçlarına katlanılır. Çünkü insanın nasibi sorumluluktur. O, giriştiği eylemin sorumluluğunu da yüklenir."
🔍 Rasim Özdenören'in Yeniden İnanmak kitabından 30 alıntı
🔸 "Hakikatin var olup da bir yerlerde saklı durduğunu düşünen insanın, eğer hakikate ulaşmak gibi bir niyeti varsa, onun ardına düşmesi beklenir. Fakat ona nasıl ulaşacaktır? Hakikatin ardına nasıl düşülür? Hakikat muz gibi, kivi gibi hangi iklimde yetiştiği belli olan bir meyve olaydı, ona ulaşmak kolay olurdu. İnsan altı ay bir güz giderek de olsa, dere tepe düz giderek de olsa, gereken meşakkati göze almakla aradığı meyveye ulaşabilirdi. Nitekim eski masallarda, efsanelerde, hakikati aramak üzere yola koyulanlar, elde demir asa, ayakta demir çarık hazır olunca, yola koyulmanın şartını yerine getirmiş sayılırdı. Ama çoğu kez, eldeki maddî malzemenin yeterli olmadığı da bu masalların söyleminde şöyle dile getirilir ve denir ki, elde demir asa, ayakta demir çarık, altı ay bir güz gitti, dere tepe düz gitti, bir de arkasına dönüp baktı ki, bir arpa boyu yol almış!"