Ruhsal hastalıklarla boğuşan yazarlar
Yazarların ruhsal durumu edebiyatı nasıl etkilediği sıklıkla tartışılan konulardandır. Kimi görüşe göre bu kalem sahiplerinin ruhsal sorunları onların özgün eserler üretmelerini sağlıyor. Kimi görüşler ise yaratıcılık ve deha ile deliliğin açıklanamaz birtakım yakınlıklarının olduğunu öne sürer.
Sizler için edebiyatın usta kalemlerinde ciddi ruhsal hastalıklara sahip olanları bir araya getirdik.
Giriş Tarihi: 24.10.2018
17:45
Güncelleme Tarihi: 24.10.2018
18:38
19. yüzyıl Fransız edebiyatının büyük ismi Baudelaire, tüm hayatı boyunca sistemle uyumsuz bir yaşam sürdü ve bohem bir hayatı tercih etti.
Yakalandığı frengi hastalığının da etkisiyle ruhsal sağlığı git gide bozuldu. Baudelaire ayrıca bipolar bozukluk tan muzdaripti.
Modern edebiyatın ünlü yazarı Kafka'nın tüm yaşamı boyunca klinik depresyon ve sosyal anksiyete yle geçti. Babasıyla ciddi iletişim sorunları yaşayan Kafka, ayrıca yaşadığı diğer hastalıklardan dolayı da acı çekiyordu. Yaşadığı tüm bu hastalıklar yazarda aşırı strese yol açıyordu. Prag'da, devlete bağlı bir sigorta şirketinde çalıştı. Bu onun üzerinde bürokrasinin ve genel olarak hayatın anlamsızlığı olduğu duygusunu uyandırdı.
"Tom Sawyer''ın Maceraları" ve "Huckleberry Finn'in Maceraları" gibi ünlü kitapların yazarı Mark Twain, bütün ömrü boyunca depresif, neşesiz ve melankolik bir hayat geçirdi.
"Perde Arası" romanını yazdığı sıralarda artık kendini yeterince yetenekli hissetmeyen Virginia Woolf, yeteneğini kaybettiğini düşünüyordu. Her gün yeteneğini kaybetmenin vermiş olduğu stresle ruhsal bunalıma giren yazar, 28 Mart 1941'de içinde bulunduğu duruma daha fazla dayanamayıp evlerinin yakınlarında bulunan Ouse nehrine ceplerine taşlar doldurarak atlayıp intihar etti.
Virginia Woolf'un kocası Leonard Woolf'a yazdığı intihar mektubu, yazarın ruhsal durumuna ilişkin ipuçları taşıyor:
Leonard Woolf'a, 18 Mart 1941
" Sevgilim, yine çıldırmak üzere olduğumu hissediyorum. O korkunç zamanları tekrar atlatamayacağımızı hissediyorum. Ve ben bu kez iyileşemeyeceğim. Sesler duymaya başladım. Odaklanamıyorum. Bu yüzden yapılacak en iyi şey olarak gördüğüm şeyi yapıyorum. Sen bana olabilecek en büyük mutluluğu verdin. Benim için her şey oldun. Bu korkunç hastalık beni bulmadan önce birlikte bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemezdim. Artık savaşacak gücüm kalmadı. Hayatını mahvettiğimin farkındayım ve ben olmazsam, rahatça çalışabileceğini de biliyorum. Bunu sen de göreceksin. Görüyorsun ya, bunu düzgün yazmayı bile beceremiyorum. Söylemek istediğim şey şu ki, yaşadığım tüm mutluluğu sana borçluyum. Bana karşı daima sabırlı ve çok iyiydin. Demek istediğim, bunları herkes biliyor. Eğer biri beni kurtarabilseydi, o kişi sen olurdun. Artık benim için her şey bitti. Sadece sana bir iyilik yapabilirim. Hayatını daha fazla mahvedemem. Bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemiyorum."
Jack London, bipolar bozukluğu nun pençesindeydi ve bunun da etkisiyle intihar girişiminde bulundu. Pasifik'te bir yelkenli ile yaptığı bir seyahat sırasında tropikal bir hastalığa yakalandı.
Hastalığı ise kendince hazırladığı ilaçla tedavi etmeye çalıştı. Bu ilacın içinde afyon, eroin, cıva vs. gibi kimyasal maddeler bulunuyordu. Bu karışımı bir süre kendine enjekte etmesi onun böbreklerinin iflas etmesine neden oldu.