Şairlere dair bir tezkire: Meşairü’ş-Şuara
Dönemin ünlü isimleri her zaman halkın merak ettiği insanlardı. Edebiyatta da bu durum geçerliliğini yitirmedi. Şairlerin biyografilerinin derlendiği tezkireler, Osmanlı dönemi edebiyatına dair önemli bilgi kaynaklarıydı. Meşairü'ş-Şuara, Anadolu sahasında sunulan tezkirelerin en önde geleniydi ve ebced hesabıyla tertiplendi. Bir başka özelliğiyle sadece şairler tezkiresi olarak sayılmayan eser, devrin sosyal hayatını canlı bir üslupla dile getiren değerli bir kaynaktı.
Giriş Tarihi: 31.07.2019
17:12
Güncelleme Tarihi: 12.07.2022
10:22
3. British Library nüshası
İstinsah edilen yazmada 424 şair bulunmaktadır. Mehmed b. Murad adlı bir kişinin istinsah ettiği bu kopya, faksimilesiyle birlikte Âşık Çelebi'nin hayatına ve eserlerine dair bir önsöz, nüsha farklarını veren notlar ve indeksle G. M. Meredith-Owens tarafından yayımlanmıştır (Meşā'irü'ş-şuarā or Teẕkere of 'Āşık Çelebi, London 1971).
4. Süleymaniye Kütüphanesi'ndeki nüsha
978'de (1570-71) istinsah edilen bu yazmada 417 şair yer almaktadır.
5. Millet Kütüphanesi'ndeki nüsha
Şairlerin hayatı kısmında pek çok eksikliğe rastlanmakla birlikte Âşık Çelebi'nin kendi minyatürü dâhil olmak üzere minyatürlü olması bakımından önemli sayılmaktadır. İstanbul Kütüphaneleri Tarih-Coğrafya Yazmaları Kataloğu'nda Âşık Çelebi tezkiresinin yedi nüshası belirtilmekteyse de (s. 579-581) Meredith-Owens yaptığı neşirde eserin yirmi yedi nüshasını tespit ettiğini bildirmektedir.
Meşâirü’ş-şuarâ Tezkiresi’ndeki lâtifeler
🔹 Âşık Çelebi, tezkiresinde şairleri anlatırken latîfe olarak nitelendirilebilecek çeşitli olayları da anlatmıştır. Âşık Çelebi, bu tür anlatımlarını "letâif" ya da "latîfe" olarak nitelendirir.
"Monlâ kâzî-askerliği zemânında Mısr'a giderken ve Sultân Selîm ile Karaman diyârında yanaşup musâhabet iderken gird-bâd peydâ olur. Hünkâr-ı merhûm Karaman diyârınun gird-bâdı çokdur acebâ bir hikmeti var mı ve akl ü naklde mûcib-i illeti var mı dir. Monlâ cevâb virüp hikmet budur ki Konya Karamandandur ve Konya Hazret-i Monla'nun merkad-i mübâreki olmağla mehbiti envâr-ı pertevidür. Ol mülâbese ile her deşt ü tağı ve taş u toprağı bile semâ ider Mevlevîdür dir."
🔹 Kemalpaşazâde Ahmed , Sultan Selim ile Mısır'a giderken Karaman diyarında bir şiddetli rüzgar, kasırga meydana gelir. Merhum Sultan Selim, "Karaman diyarının kasırgası çoktur, bunun bir hikmeti var mı?" diye sorunca şair: "Konya Karaman'dandır. Hazreti Mevlânâ'nın mübarek kabri orada olduğu için dağı taşı toprağı semâ etmektedir, Mevlevî'dir. " der.
Devlet büyükleriyle ilgili mizahi unsurlarda kelime seçiminin özenli olduğu, o dönemde dikkat edilmesi gereken unsurlar arasındadır. Latifeler arasında ince bir mizah anlayışı sezilmektedir.
"Hacdan geldükden sonra sâ'ir menâsıbdan ferâğat ve amâ'ir-i selâtîn tevliyetlerine hidmet itmişdür. Burusa'da Kabluca ve İstanbul'da Ayasofya evkafına tevliyet itmişdür. Ol vakt Kırkçeşme kurbında mescid ü mülâzımına süknâ olmağçün hücerât binâ itmişdür. Revânî mescidi dimekle ma'rûf mescidi etrâfını ol ihyâ itmişdür. Hattâ ol mescid binâ olurken Sultân Selîm merhum yoldan geçüp giderken bu mescid kimindür diyü sormışlar Revânî kulunuzundur didüklerinde hoş Ayasofya'sın hoş yılda bir mescid toğurursın diyü latîfe itmişdür."
🔹 Revânî , hacdan geldikten sonra farklı işleri bırakmış; önce Bursa'da Kaplıca sonra İstanbul'da Ayasofya vakıflarına bakmaya başlamıştır.
🔹 Kırkçeşme yakınında kendisi bir hücre yapmıştır. Bu mescit yapılırken yoldan geçen Sultan Selim: "Bu mescit kimindir?" diye sormuş. Şair: "Revânî kulunuzundur" dediğinde Sultan Selim: "Hoş Ayasofyasın yılda bir mescit doğurursun" diyerek latîfe etmiştir. Böylece şairin Ayasofya mütevelliliğinden iyi gelir aldığını belirtmek istemiştir.
"Merhûmun kibriyâsından menkûldür ki mevâlî-i asrın birisi Süpürge Şüca' dimekle ma'rûf imiş, bir gün merhûma varur çendân iltifât itmez. Yârân kâzî-asker süpürgenün yüzine bakmadı dirler. Zarîfün biri göğe bakmadı dirler. Zarîfün biri göğe bakmakdan eli degmez süpürgeyi kanda görsündir"
🔹 Süpürge Şüca adıyla tanınan asrın âlimlerinden biri Hâtemî'nin yanına gelir. Ancak Hâtemî ona fazla iltifât etmez. Dostları "kazasker süpürgenin yüzüne bakmadı" derler. Zarif kişilerden biri "göğe bakmadı " der. Gene zarif bir kişi "göğe bakmaktan eli varmaz; süpürgeyi ne zaman görsün" der. Bu nüktede kişinin lakabı üzerinden gönderilme yapılmaktadır.