Sezai Karakoç'a göre şair kimdir, şiir neye denir?
Sezai Karakoç, şiir anlayışı üzerine oldukça derin fikirler öne sürmüş bir edebiyatçımızdır. Poetikasının önemli kısmını şiir ve şairliğe ayırır. İkinci Yeni'nin diğer kalemlerinin aksine şaire büyük görevler yükler. Karakoç, şairin kim, şiirin ise ne olduğu soruları etrafında kendi şiirinin kalbine giden yolun da ipuçlarını verir. Sizler için Karakoç'un şiirlerinin anlamını, şairler arasındaki duruşunu ve hayata bakış açısını inceledik.
Diriliş Gününün İfadesi: Şiir
Böylece şiir, şairin kaleminde bazen hayatın özünü fısıldayan tılsımlı söze, bazen aşka, bazen isyana, bazen varoluşun karanlık kıyılarına tutulan bir projektöre, bazen de bilinçaltının rastgele ifşa edilmesine dönüşür. Sezai Karakoç'un poetikasında da şiir önemli bir yer tutar ve Karakoç, şiire yeni tanımlar, yeni yaklaşımlar getirmeye çalışır.
Şaire büyük sorumluluklar yükleyen ve önemli payeler biçen Karakoç, doğal olarak şiiri de önemser ve şiire epey değer biçer. Şiirin kaynağı konusunda Doğu medeniyetinin manevî zenginliğini işaret eden Karakoç, İslâmî bir şiirden bahseder. Bu İslâmî şiir, "rahmanî ilhama dayanan şiirdir. Vahyin aydınlık izindeki şiir(dir). (…) alnı vahiy ve kıyamet günü ürpertisiyle aşılı hikmetten yanadır."
Bu bağlamda şiirin açık bir biçimde taraf olmasını isteyen Karakoç yine de vahiy ile şiirin farklı şeyler olduğunu belirtir. Karakoç'a göre "(v)ahiy mutlak hakikati belirler. Şiir ise ilke olarak mübalağayı benimser. Bu özelliği belirtme, onu küçültmek için değil, öz doğrultusunda sapmaması, büyük fonksiyonunu yerine getirmesi içindir." Şiirin abartıya dayanan, sanatlı bir söyleyişi olduğunu ifade ederken saf şiir anlayışına yaklaşan Karakoç, şiirin ve vahyin hedefinin aynı; fakat üslûplarının farklı olduğuna inanır.
Karakoç, şiirin ne olması gerektiğini tartışırken diğer edebiyat ve sanat dallarıyla farklılığı üzerine de kafa yorar. Şiirin bir damıtma, süzme işi olduğuna inanan Karakoç, şiirin her şeyden önce üzerinde yoğunlaşılması gereken zor bir alan olduğunu söyler. Çünkü şiirde, "(ç)ıplak duygu ve düşünceler, duyarlılığın ve biçimleyici zihin gücünün soyut cenderesinden geçerek, sanat dünyasına yeni bir kimlikle doğarlar."
Nesnenin soyutlama yoluyla sunumunu, sözcüklere yeni bir kimlik kazandırma uğraşını öncelemesi, Karakoç'un şiiri diğer sanat dallarından ve edebiyat türlerinden daha farklı bir yere koyduğunu gösterir. Tam bu noktada şiir ile romanı karşılaştıran Karakoç'a göre "(r)oman somut insanın peşindedir. Şiir soyutlaştırmıştır insanı. Şiirde insan anlaşılır olarak vardır. Roman tam anlamıyla 'özel isim sanatı' olmasına karşılık, şiir 'nitelikler sanatı'dır."