Stefan Zweig'in okunması gereken 20 kitabı
"Bütün yalnızlar gibi özgür ve bütün özgürler gibi yalnız…" demiş vakti zamanında Stefan Zweig. Yazdıklarına, ruhunun derinliklerinde mahkûm ettiği yalnızlığın her türlü acısını da iliştirmiş. Ortaya ise her bireyin kendinden mutlaka bir his bulacağı eşsiz satırlar çıkmış. İşte Zweig'in ruhunuzun derinliklerine işleyen, her biri birbirinden değerli 20 kitabı...
Giriş Tarihi: 22.10.2018
10:05
Güncelleme Tarihi: 22.10.2018
13:31
''Ve yavaş yavaş yüreğinin ölümü yaklaştı.''
Zweig insani duyguları büyük bir ustalıkla çözümleyebilmesini keskin gözlemciliğine ve psikolojik derinliğine borçludur. Benzersiz maceralar, büyük sırlar, marazi saplantılar, duygusal ikilemler ve gerilimler, bu sayede çağları aşarak, her devrin okuruna hitap edebilen anlatı lara dönüşür.
Bu derlemedeki öykülerinde de, duygudaşlığı elden bırakmadan insan doğasının en iyi ve en kötü yanlarını gözler önüne serer. Bunlar sevgiye, ölüme, yitirilen ve yeniden canlanan umuda, yeniden kazanılan inanca, gençliğe ve insanın kendini keşfine dair yapıtlardır.
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayınız…
"Sessizlik insanları giderek daha fazla sıkıştırıyor gibiydi."
1920'lerin Avusturya'sı... Zengin bir ailenin on iki yaşındaki içine kapanık oğlu Edgar, astım problemi nedeniyle bölgedeki bir kaplıcada tedavi görmektedir. Bu sırada aristokrat bir baronla tanışır ve onunla arkadaşlık kurar.
Baron, ona avcılık ve safari öyküleri anlatır ve çocuğu tam anlamıyla kendine bağlar. Ancak baronun, kendine hayran olan çocuğa karşı tavırları birden tam tersine döner. Kıskançlığa kapılan ve ihanete uğradığını düşünen çocuğun duyguları, tehlikeli bir şekilde kontrolden çıkmaya başlar.
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayınız…
"Korku cezadan daha berbattır, çünkü ceza bellidir, ağır veya hafif; bilinmeyene, sınırlandırılmışa kıyasla ceza, daha az ürkütür. Cezasının ne olduğunu anlayınca kız rahatladı. Ağlaması seni şaşırtmasın: Gözyaşları şimdi dışarıya akıyor, daha önce içeride birikip kalmıştır. İçerdeki gözyaşları dışarı akandan daha fenadır."
Rahat ve korunaklı bir yaşam süren saygın bir kadın, sekiz yıllık evliliğinden sıkılmış burjuva dünyasının kozasından çıkmıştır. Korku insanı bilinç dışına itilmiş deneyimlerden, bastırılmış pişmanlıklardan özgürleştirebilecek güçte bir yapıt sizleri bekliyor.
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayınız…
''Ölüm saatini beklemek, ölmekten daha beterdi.''
Bu son derece çarpıcı çöküş öyküsü, XV. Louis döneminde Fransız sarayında epey etkili olmuş aristokrat bir kadının gerçek yaşamına dayanır. Madame de Prie günün birinde gözden düşer ve kral tarafından Normandiya'ya sürülür. İktidar sahibi ve ilgi odağı olduğu hareketli ve eğlenceli Paris günlerinden sonra, ne kadar süreceği belli olmayan, kendisiyle baş başa kalacağı bir sürgün dönemi beklemektedir.
Ancak iktidar savaşları, entrika ve eğlenceden ibaret boş saray hayatı varoluşuna anlam katan tek şeydir. Hem kendini hem çevresindekileri sürekli kandırma eğilimindeki bu sığ ve kibirli kadın, evinde gösterişli eğlenceler düzenler ve hayatını yeniden canlandırmaya çalışır. Giderek mantıklı düşünme yetisini bütünüyle yitiren Madame de Prie, yeniden bütün dikkatleri üzerine çekebilmek için inanılmaz bir plan yapar.
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayınız…
Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat
"Uyumakta olan bebeğini seyreden mutlu bir anne gibi ona baktım."
Zweig bu eserinde, bir kadının yaşamını bütünüyle değiştiren yirmi dört saatlik deneyimini anlatıyor. Özgürce ve tutkuyla içgüdülerinin peşine takılan bir kadının bu kısa ve yoğun hikâyesi, kadın kalbinin sırlarına ermiş ustanın kaleminde olağanüstü bir anlatıya dönüşür.
Yapıtı için mekân olarak muhteşem atmosferiyle Fransız Riviera'sını seçen Zweig, 1920'li yılların sonlarında Avrupa'nın "kibar" tabakasının ikiyüzlü ahlak anlayışına yönelik eleştirel tavrıyla dikkat çeker.
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayınız…