Türk edebiyatına pitoresk bakış
Bugün teknolojinin gelişmesiyle beraber görüntü ve yazıyı birbirinden ayrı düşünemez olduk. Bu ifade ortaklığının tarihine dönüp bakığımızda hem faydacı hem de estetik kaygılar görürüz. Sanat kaygısıyla güzel manzaraların yazıya aktarılırken bir tablo gibi tasvir edilmesi pitoresk olarak tanımlanır. Farklı disiplinlerde başka anlamlara bağlansa da pitoresk, çoğu zaman güzel ve esrarengiz çağrışımlar için kullanılmıştır. Bu çok yönlü kavramı Türk edebiyatı bağlamında örneklerle ele aldık.
Giriş Tarihi: 11.12.2022
16:40
Güncelleme Tarihi: 11.12.2022
17:00
"Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş; Eşini gâib eyleyen bir kuş Gibi kar Karlar (…) Ey uçarken düşüp ölen kelebek (…) Gittiniz gittiniz siz ey mürgân, Şimdi boş kaldı ser-te-ser yuvalar;"
(Cenab Şehabettin, Elhan-ı Şita)
Servet-i Fünun dergisinin şaşırtıcı anketi
🔹Refik Halit Karay, iyi bir gazeteci olmasının yanı sıra üretken bir edipti. O günün sosyal meselelerini bazen romanlarına konu eder bazense müstear isimlerle gazetede eleştirirdi. Nükteli ve kıvrak bir dile sahip olan Karay, aynı zamanda bir Türkçe virtüözüdür. Dili çok iyi kullanır, Türkçesi temiz ve yalındır.
🔹Usta yazarın aslında bir sistem ve toplum eleştirisi niteliğinde olan Şeftali Bahçeleri hikâyesinin girişinde yaptığı tasvirler ise bizi turuncu-yeşil ve rehavet uyandıran bir tablonun içine çeker.
«Irmağa giden yol, kasabadan kurtulunca, göz alabildiğine uzanan sayısız şeftali bahçeleri arasından geçerdi. Haziran içinde bile taşkın dere ayaklarının çamurlu, ıslak tuttuğu bu gölgeli yerlerde otlar bütün bir yaz mevsimi yeniden yeniye sürer, kızgın güneş, ağaçların tepelerinde meyvaları pişirirken, rutubetli toprakta birbiri arkasına yoncalar fışkırır, çayırlar kabarırdı. Suların serinliği, taze ot kokusu, gölgelik ve bereket içinde bahar, bu bahçelerde tâ kışa kadar uzanıp giderdi. »
(Refik Halit Karay, Şeftali Bahçeleri)
🔹Gazeteciliği ve kıvrak kalemi ünlü olan Ahmet Rasim gezi yazılarında, hatıratlarında pitoresk bir üslup kullanmış; manzaraları bir tablo gibi aktarmıştır.
🔹 Şehir Mektupları'na ait bir bölüm olan aşağıdaki pasaj, insanı Göksu da bir kayıkla gezerken hayatı ve duyguları hakkında sorgulamaya itiyor ve eş zamanlı olarak bizi o ıssız, ahenkli ve hüzünlü karanlığa çekiyor.
Ben Ahmet Rasim, İstanbul Mektupçusu
"Göksu gölgeler içinde kaldığı zaman, batan güneşin son ışıkları, o hafif karanlık içinde ayrı bir güzellik aksi meydana getiriyor. Sulara doğru eğilen yaprakların uçları, toprağa doğru inen dalların her yanı karararak renk zıtlıkları ortaya çıkarıyor. O zaman, ta içerilerden ağır ağır gelen, gittikçe hafifleşen uzak bir gürültü, bir vakit oralarda aksedip kalan neşeli seslerin geri döndüğünü hatırlatıyor. Sanki zayıf bir ses haline gelmiş gibi boyuna tekrarlanan, gönül âlemlerine mahsus garip bir hüzün duyuluyor. İnsan, ağlamaya bahane ararken seviniyor. Sandal ilerledikçe, gölgeler koyulaşıyor. Bir yere geliniyor ki, oradan öteye geçilmiyor. Uzun, karanlık, titreşimli, derin bir koridoru andıran bir boşluk, iç burukluğu veren bir ıssızlık gitmenize engel oluyor. İşte, Göksu'nun son şairane manzarası…"
(Ahmet Rasim, Şehir Mektupları)