Türkiye'nin roman haritası
Edebiyata yön veren yazarların çoğu yaşadığı şehrin kültüründen, tarihinden ve dokusundan etkilenir. Okuduğumuz romanların kahramanları ve hikâyeleri kadar, yaşadıkları yerler de bizleri sarıp sarmalar. Edebiyatımızda en çok mesken tutan mekân ise İstanbul olarak bilinir. Burada başlayıp şekillenen roman sevdasında en büyük etken, yayınevlerinin, gazetelerin ve matbaaların burada olmasıdır. Anadolu'yu ise daha çok Milli Mücadele ve Erken Cumhuriyet anlatıları ve sonrasında köy romanlarında görmek mümkün.
Giriş Tarihi: 28.12.2018
15:43
Güncelleme Tarihi: 28.12.2018
17:52
AYDIN; Bir Karış Toprak, Samim Kocagöz, 1964
Toplumcu gerçekçi sanat anlayışı doğrultusunda ürünler veren Samim Kocagöz, hikâyelerinde genellikle Ege bölgesinde yaşayan insanların sorunlarını anlatır. Kurtuluş Savaşı′nı belgesel roman tarzında, destansı bir anlatımla işleyen Kocagöz, romanlarında ve hikâyelerinde olduğu gibi toprak sorununu dile getirmiştir. Topraksız ya da az topraklı kesimin ilerleyen teknoloji karşısında içine düştüğü sıkıntıyı ′Bir Karış Toprak′ta anlatır.
"Yörüklere gelince, ne padişahı ne de ağası, onları adamdan saymaz. Sözün kısası, Osmanlı köylüsünün, Türkmen Yörüğünün, Anadolu toprağında sözü geçmez. Bunu böyle kafana koy oğlum; ayağını ona göre denk al. Benden söylemesi… Rahmetli babandan duyduğumu sana deyiverdim. Yasa böyle kurulmuş." (Ataç Kitabevi Yayınları, 1964, s. 106.)
Samim Kocagöz kimdir?
Samim Kocagöz, Türk romancı. 1942'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. 1942-1945 arasında Lozan Üniversitesi'nde sanat tarihi eğitimi aldı. Türkiye'ye döndükten sonra bir süre İzmir Ticaret Okulu'nda edebiyat, Devlet Konservatuvarı'nda sanat tarihi dersleri verdi. İlk öykülerini, 1939 -1940 yıllarında yayımladı. Samim Kocagöz'ün sanat anlayışı "sanat yaşam içindir." biçiminde özetlenebilir. O, doğup büyüdüğü, yaşadığı, iyi bildiği yöreyi, insanlarını anlatır. Edebiyatımızda 1940'lı yıllarda filizlenmeye başlayan yeni edebiyatla kendini duyurdu, "Milli Mücadele"yi romanlaştıran bir yazar olarak da adını yaygınlaştırdı.
BALIKESİR; Kuyucaklı Yusuf, Sabahattin Ali, 1937
İlk basımı 1937 yılında "Yeni Kitapçı" tarafından basılan roman, Sabahattin Ali'nin roman türünde ilk eseridir. YKY tarafından ilk olarak 1999 yılında basılan roman günümüzde YKY (Yapı Kredi Yayınları) tarafından basılmaya devam eder. 1985 yılında Sinema filmine uyarlanan romanın filminde Talat Bulut, Derya Arbaş ve Ahmet Mekin'in rol almış, filmin yönetmenliğini ise "Feyzi Tuna" üstlenmiştir.
Kuyucaklı Yusuf konusu itibariyle ailesinin katledilmesiyle sahipsiz kalan dokuz yaşındaki Yusuf'un olayı soruşturmak için Kuyucak'a gelen Nazilli Kaymakamı Selahattin Bey tarafından evlatlık alınması ve çocuğun daha sonraki hayatı anlatılmaktadır. Edebiyat eleştirmenlerine göre Yusuf karakteri, köyden şehre göç edip şehir hayatına uyum sağlayamayan insan tipinin habercisi olarak değerlendirilir.
"Edremit, üç tarafını saran Çamtepe, İbramcaköy ve Tavşanbayırı isimli üç yamaca yaslanan büyükçe, şirince bir kasabaydı. İki küçük dere, kasabanın içinden ve kaldırımlı sokakların ortasından gelerek Aşağıçarşı dedikleri yerde birleşiyor, sonra biraz ilerde kasabayı yalayıp geçen Büyükçay'a kavuşuyordu. Tepelerden birine çıkıp bakıldığı zaman, görülen manzara ender bir şeydi:
Damların yosun tutan ve kararan kiremitlerini nihayetsiz dut, erik ve iri yapraklı incir ağaçlan örtmeye çalışıyor, derelerin kenarını beyazımtırak yapraklarıyla uzun kavaklar, bazı yerlerde kopan bir şerit halinde ve yalnız kenar mahallelerde takip ediyor; bunların arasında belki yirmiden fazla minare, bembeyaz yükseliyor ve uzaktan bakan bir göze, tıpkı kavak ağaçları gibi hafif hafif sallanıyor hissini veriyordu.
Yukarıçarşı'daki Kurşunlu Cami'nin iri kubbesi daima donuk bir ışıltı ile parlıyordu. Kasabanın panoramasında, bir tablodaki kadar ahenk ve uygunluk vardı. Bu, ağaç, minare ve kiremit kümesinin etrafını ayva ve diğer meyva ağaçlarından ve ova tarafında bağlardan ibaret açık yeşil bir çember sarıyor; onun etrafında da siyah yapraklı zeytinlerin daima kıpırdayan halısı göz alabildiğine uzanıyordu." Yapı Kredi Yayınları, 2012, s. 19.
Sabahattin Ali, Türk yazar ve şair. Edebi kişiliğini toplumcu gerçekçi bir düzleme oturtarak yaşamındaki deneyimlerini okuyucusuna yansıttı ve kendisinden sonraki cumhuriyet dönemi Türk edebiyatını etkileyen bir figür hâline geldi. 25 Şubat 1907 tarihinde, bugün Bulgaristan sınırları içindeki Gümülcine kazası Eğridere köyünde doğdu. İlköğrenimini Üsküdar, Çanakkale ve Edremit'te yaptı. 1927'de,Balıkesir Muallim Mektebi'ni bitirdi. Aynı yıl Yozgat Cumhuriyet İlkokulu'nda öğretmen oldu. Sabahattin Ali ilk şiirlerini, Balıkesir Muallim Mektebi'nde okurken Irmak ve Çağlayan dergilerinde yayınladı.(1926) Farklı coğrafyalarda bulunan Sabahattin Ali, çevresindeki insanları ve mekânları eserlerine iyi yansıtan bir yazardan. Yazarın eserlerindeki birçok kurgusal kahramanın gerçek hayattaki kişilerin yansımasıdır aynı zamanda. "Kuyucaklı Yusuf" romanında babası, Ali Selahattin Bey'i; annesi, Şahinde Hanım'ı; kardeşi de Muazzez'i sembolize eder. Aslında Yusuf, hapishanede hikâyesini dinlediği bir mahkûmdur. Mekân olarak Aydın ve Edremit'in olması, Sabahattin Ali'nin yabancı olmadığı mekânları anlatmasının etkisidir. Sabahattin Ali'nin gerçek hayatta da arkadaşı olan ve romanda adı geçen Ali, bu eserde öldürüldüm diye yazara küser.
Kuyucaklı Yusuf kitabını incelemek ve satın almak için tıklayın.
BURDUR; Yılanların Öcü, Fakir Baykurt, 1959 1958 Yunus Nadi Roman Ödülü
Yılanların Öcü, Fakir Baykurt'un 1954 yılında yazdığı, köy hayatını anlatan ilk romanı. Bu kitap nedeniyle 1959 yılında hakkında soruşturma açılır ve öğretmenlikten uzaklaştırılır. Dil bakımından tamamen köy ağzından yazılmış, karakterler de gerçek hayattaki gibi seçilmiştir. Yılanların Öcü romanının konusu, romanın başkahramanı olan Kara Bayram'ın evinin önüne legal olmayan yollarla ev yapılmasına karşı verdiği mücadeledir.
"Kaymakam, atın üstünden küçülerek baktı Karataş'ın köylülerine. (…) Dizilmişler. El koyunları gibi. Çağırdığın yere giden. Koş dediğin zaman koşan. Öl dediğin zaman ölen. Durumları dil ile anlatılamayan… Eski püskü giysiler içinde, perişan… Paçavralara bürünmüş… Yüzyıllık çileler içinde yitmiş! Susuz kör kuyulara dönmüş ışıksız gözler… Ne demekte, ne söylemekte, ne anlatmakta olduğu belirsiz, anlamı yitik, hatta anlamsız, kaçak gözler!.. Yanmış, yunup yıkanmamış yüzler… Kavlamış… Adama kinli kinli bakan, "Sen düşürdün beni bu hallere!.. Senin ananı, dinini!.. Karını, kitabını!.. Sülaleni, messebini!…." diyen, kara, çilkara, çalkara adamlar… Adamların gözleri… Baktı kaldı Kaymakam. Sonra uyandı: "Selam arkadaşlar!.." dedi, kolunu kaldırdı. Literatür Yayınları, 2006, s. 192."
Fakir Baykurt kimdir?
1929'da Burdur'un Yeşilova ilçesi Akçaköy'de doğdu. Az topraklı köylü bir ailenin çocuğu. 1948'de Gönen Köy Enstitüsü'nü bitirdi, 5 yıl köy öğretmenliği yaptı. 1955'te Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü'nden mezun oldu. Sivas, Hafik ve Şavşat'ta öğretmenlik, ilköğretim müfettişliği yaptı. Romanlarında Türkiye'deki köylü yaşamını halkçı ve devrimci bir bakış açısıyla ele aldı. Köylünün bilinci ve bilinçaltındaki istekleri, tepkileri, çelişkileri yansıttı.
Yılanların Öcü kitabını incelemek ve satın almak için tıklayın.
BURSA; Çalıkuşu, Reşat Nuri Güntekin, 1922
Türk edebiyatının en çok tanınan ve sevilen eserlerinden biri olan Çalıkuşu, ilk kez 1922 yılında Vakit gazetesinde tefrika edildi ve aynı yıl kitap olarak basıldı. Beşinci baskısından sonra eser, 1939 yılında bizzat Reşat Nuri Güntekin tarafından sonra tekrar yayımlandı. Edebiyatın klasikleri arasında yerini alan Çalıkuşu, genel olarak Anadolu'da geçer ve arka planda Osmanlı'nın son yıllarını anlatır. Defalarca beyaz perdeye aktarılıp dizisi de yapılan bu eser, Feride'nin hatıra defteri olarak yazıldı.
" İlk bakışta Zeyniler bana, hala yer yer dumanları tüten bir yangın harabesi gibi göründü.
Köy deyince gözümün önüne yeşillikler arasında eski Boğaziçi yalılarındaki güvercinliklere benzeyen sevimli, şen manzaralı kulübeler gelirdi. Hâlbuki bu evler, çökmeğe yüz tutmuş, simsiyah viranelerdi. (…) Köyün dar sokakları içine girmiştir. Evleri şimdi daha iyi görebiliyordum. Hani Kavak'larda önüne ağlar erilmiş, yağmurdan çürüyüp kararmış, Boğaz rüzgârlarından bir yana çarpılmış, viran balıkçı kulübeleri vardır; bu evler, ilk bakışta onları hatırlatıyordu.
Altlarında dört direkten ibaret ahırlar, üstlerinde asma merdivenle çıkılan bir iki oda. Her halde, Zeyniler şimdiye kadar işittiğim ve resimlerini gördüğüm köylerden hiçbirine benzemiyordu. İnkılap Kitabevi, 1993, s. 161."