Arama

Ünlü yazarların kaleminden Ramazan

Ramazan, halk arasında on bir ayın sultanı" olarak adlandırılan ve arka planında büyük bir kültür oluşturan mübarek bir aydır. Toplumsal hayatın rengini değiştiren ve günlük hayatı doğrudan etkileyen müstesna bir dönem olan Ramazan, dini atmosferin toplumsal düzeyde en fazla varlığını hissettirdiği aydır aynı zamanda. Hal böyle iken bu mübarek ay ünlü edebiyatçılarımızın kalemine de yansımıştır. Peki, ünlü edebiyatçılarımızın orucun hikmetini idrak ettirebilecek ve eski İstanbul'un Ramazanlarına doğru yolculuğa çıkartabilecek bu kitapları ve yazıları hangileridir?

  • 12
  • 14
YAHYA KEMAL BEYATLI-HİLAFETE YAKIN BİR GÜN
YAHYA KEMAL BEYATLI-HİLAFETE YAKIN BİR GÜN

Türk edebiyatının ünlü şairlerinden Yahya Kemal, İstanbul'un işgal altında bulunduğu günlerde Topkapı Sarayı'nı ziyaret etmiş, oradaki intibalarını ve hissiyatını 14 Şubat 1921 tarihli İleri gazetesinde yayımlanan ''Hilafete Yakın Bir gün'' başlıklı yazısıyla dile getirmiştir. Şair, Saray katiplerinden Lütfi Bey'le birlikte dolaşırken, Yavuz Sultan Selim'in odasını şöyle tarif ediyor:

"Cihangir Selimi Evvel'in (Yavuz Sultan Selim) odası o kadar küçük ve sade ki, uzun seferlerinden birinde konduğu fakirane bir han odasını andırıyor. Zannediyorsunuz ki, eyerlenmiş atı yanı başındaki kapıda beklemektedir. Büyük Padişah, kısa bir istirahatten sonra çıkıp gidecek. Revan Köşkü'nde gezerken, kulağıma derinden bir Kur'an sesi geldi. Birdenbire İslam mimarisini tam manasıyla gördüm. Çünkü İslam mimarisinin içine, bir ruh gibi muhakkak rahle başında bir Kur'an sesi lazım. O olmadığı zaman, bu mimari kuru bir şekilde görünüyor. Bu fikrimi, rehberim Lütfi Bey'e söyledim ve bu Kur'an sesinin nereden geldiğini sordum. ''Hırka-i Saadet Dairesinde'' dedi. Yavaş yavaş sesin geldiği pencereye yaklaştım. Baktım: yeşil, yemyeşil ruhani yeşil bir daire, pencereye arkasını çevirmiş bir hafız, öteki aleme dalmış bir ruhun istirahatiyle okuyor, diğer bir hafız da gözlerini yummuş, birr köşede tesbihini çekerek bekliyor. Rehberim Lütfi Bey'e sordum: ''Hırka-i Saadet'te ne zaman bu hatim indirilr?'' Lütfi Bey, gülümseyerek kulağıma dedi ki: ''Her gün! Her saat! Dört yüz seneden beri geceli gündüzlü bilafasıla…''

  • 13
  • 14

Hayretten gözlerimi kapanmış dinliyordum. Lütfü Bey biraz malumat verdi: ''Yavuz Sultan Selim, hilafetin alameti olan Hırka-i Şerif, Sened-i Şerif ve diğer Emanet-i Mübareke'yi Mısır'dan İstanbul'a hatimle indirterek getirmiş; İstanbul'a vardığı gece, Saray'da yüksek bir mevkiye yerleştirmiş; mimarbaşı ve ustalar asıl tevdi olunacak makamı harıl harıl inşa ederlerken, sefer yorgunluğuna bakmaksızın sabaha kadar ayakta beklemiş. O gece, geceli gündüzlü Kur'an okunması için bir vazife tertip ederek, kırkıncısı bizzat kendi olmak üzere kırk hafız tayin eylemiş, işte o günden bu ana kadar, bu dairede bir saniye tevakkuf etmeksizin (durmaksızın) Kur'an okunuyor. Bu hafızlar el'an kırk kişidir. Daima, ikişerli nöbetle vazifelerini ifa ederler. Bugün de, bu iki hafızın nöbeti''' dedi.

Bu gece, bu saat, ben burada bu satırları yazarken, Hırka-i Saadet Dairesi'nde Kur'an okunuyor! Tam dört yüz seneden beri de böyle fasılasız okunmuş. O günden beri, bu düşünce, bir saat rakkası gibi hafızamda sallanıyor. O günden beri, Hilafet'in Türk kalbinde ne kadar derin bir temeli olduğunu duydum. Hilafet makamı olan İstanbul'da, böyle bir makamın yanında dört asırdır durmamış bir Kur'an sesi olduğunu bilmezdim. Nice Türkler, hatta nice İstanbullular da bilmezler. Bu sarayın içinde dört yüz seneden beri olmuş ihtilaller, hal'ler kıtaller, bu Kur'an sesini bir an susturamamış. Bu hadiseyi idrak ettikten sonra, İstanbul'dan niçin çıkarılamıyoruz, bu şüpheyi halleder gibi oldum."

  • 14
  • 14
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR- İLK ORUCUM
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR- İLK ORUCUM

Türk edebiyatının en verimli kalemlerinden Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın yaşamı kadınlarla dolu bir evde geçmiştir. Anneanne, teyzeler, dadılardan oluşan bu yaşam biçiminde, nakış işlemeye, dantel örmeye, yemek yapmaya ve müziğe derin bir sevgi beslemiştir. Hikâye ve romanın yanında çok çeşitli türlerde eserler veren Gürpınar, "İlk Orucum" isimli hikâyesinde, çocukluk günlerine geri dönüp ilk orucuyla ilgili anısını öykülendirmiştir.

Hüseyin Rahmi "İlk Orucum" isimli hikâyesinde, çocukluk günlerine geri dönüp ilk orucuyla ilgili anısını öykülendirir. Burada yazar, halk seyirlik oyunlarından diye nitelendirilen Karagöz'e de değinir…

"İlk orucumu dokuz yaşında tuttum. Bu da ömrümde hiç unutamayacağım günlerden biridir. Oruç ben yaşta çocukların ifasına tahammül edemedikleri büyük sevaptır. Eğer bir gün tutmaya dayanabilirsem hacı ninem büyük babamın anası, bu orucu benden bir mecidiyeye satın alacaktı. Çünkü küçüklerin oruçları büyüklerinkinden daha makbul olduğunu söylüyordu." diyerek çocuk zihninde orucun nasıl yer aldığını okuyucuya aktarmıştır.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN