Üsküdar'da Bir Attar Dükkanı kitabından alıntılar
Çağımızın içindeki buhrandan, sıkıntıdan sıyrılıp bir an da olsa eski günlere, eskinin nahif samimiyetine gitmek, sanıyorum hepimizin düşüncelerinde yer ediniyor. Fiziksel olarak bunu yapamasak da ince ince işlenmiş satırları okuyarak biraz da olsa eskinin ruhunu koklayabilir, özlemimizi azıcık da olsa giderebiliriz. İşte Ahmet Yüksel Özemre'nin kaleminden dökülen eski Üsküdar, bizi tam olarak o günlere doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Üsküdar'da bir attar dükkanına konuk oluyoruz. Etrafımızda şifa saçan birçok bitki mevcut ama asıl mesele o dükkanın içindeki sıcak sohbet, samimi yüzler ve belki de bir yudum çay! Gelin alıntılar eşliğinde Üsküdar'da Bir Attar Dükkanı'nda neler yaşanıyormuş, birlikte okuyalım.
Giriş Tarihi: 10.10.2021
18:41
Güncelleme Tarihi: 06.11.2022
16:11
Sesli dinlemek için tıklayınız.
Üsküdar'da Bir Attar Dükkanı sözleri
💠 "Yarım asır öncesinin Üsküdar'ı gürültüsüz , âsûde bir belde idi."
Yarım asır öncesinin Üsküdar'ı... Bir düşünsenize, nüfusu 40 bin kişi civarında. Sabahın serinliğinde bülbüllerin şakıdığı bir semt... Horozların peşi sıra uyandırma mesaisinin başladığı bu semt, günün her diliminde oldukça sessiz olurdu. Özemre şöyle diyor:
"...hele bir yaz günü Saim Efendi Amca'nın dükkanından etrafı dinlerseniz, öğleden sonrasının o rehavet bahşedem sessizliğinin ancak zaman zaman caddeden geçen Kadıköy tramvaylarıyla ihlal edildiğini fark ederdiniz."
💠 "Müşterinin hakkının geçmemesi için, malın ambalâjlandığı kâğıdın aynısı terâzinin ağırlık kefesine dara olarak konur ve, daha da garantili olsun diye ayrıca, tartılan malın birkaç gram daha ağır çekmesine özen gösterilirdi. Aktar Hocalar'da her şeyin çok cüz'i bir kârla satılmasına rağmen, kul hakkına hürmet ve riâyet titizliğinin lütfettiği bereket dolayısıyla bu dükkândan iki âile, yâni cem'an 9 kişi, kimseye muhtaç olmadan geçinirlerdi."
Attar dükkanlarında sülükte bulunurdu. Şimdilerde de olduğu gibi... Özemre hatırasını şöyle aktarıyor: "bütün bunları tezgahın arkasında sülük kavanozlarının hemen yanındaki arkalıksız, kısa, hasır iskemleden merakla seyrederdim."
Başka neler varmış derseniz, şöyle anlatayım. Şimşir kaşıklar, çengelli iğneler, dikiş iğneleri, çamaşır lastikleri, topaçlar, kumbaralar, sabun ve fırçaları, misvaklar, tencere kazımak için teller, gaz lambası fitilleri vesaire...
💠 "İmamların, kıldırdıkları namazın tavrına göre, cemaati fevkalâde tesir altında bırakabildiklerini, çocukluğumda Necmeddin Hoca ile Sâim Efendi Amca'nın arkalarında kılmış olduğum namazlardan, ve bilhassa teravih namazlarından, bilmekteyim. Kıldırdıkları namazla cemaate onlar kadar inşirâh, neş'e ve letâfet bahşeden imamlara, maalesef, bir daha hiç rastlayamadım. Onların arkasında namaz kılan bir insan, namazın bittiğine hayıflanırdı."
Bu dükkana gelenler sadece müşteri değildi, sanatkarlar da kapıyı çalardı, ariflerin muhabbet için sıklıkla uğradıkları yerdi bu mekanlar. Dedik ya bir mahfildi attar dükkanları... "Akademi gibi bir şeydi" diyor Özemre de...
Özellikle cumartesi günleri öğleden sonra 7-8 kişi toplanırlar, sohbet ederlerdi. Aslına baktığınızda dükkanda sadece 5 kişinin oturabileceği kadar yer olurdu. Dükkanın dibinde yukarı kata çıkan yüksek basamaklı merdivenin yanındaki sandığa da 2 kişi sığardı. Bu sandığın içiyse baharatlar için bir nevi depo vazifesi görürdü. 7-8 kişinin zor sığdığı bu dükkanda en büyük huzur, irfan meclisine girebilmek, muhabbetin lezzetine varabilmekti. Kışın da gaz sobasıyla çocukluğumuzdaki gibi sımsıcak bir ortam olurdu attar dükkanlarında.
(x) Farklı seslerden Kur'an-ı Kerim meali dinlemek için tıklayın
💠 "Ahmed Celâleddin Dede bir gün Sükûtî Dede'yi: "Dede sen bilirsin; söyle bana zamânın Kutb'u kimdir?" diye sıkıştırmış. Dede: "Aman Sultânım, fakîr ne bilsin?" diye kıvırtacak olmuşsa da Ahmed Celâleddin Dede bütün celâliyle Dede'nin üzerine gitmiş. En sonunda Sükûtî Dede: "Sultânım, siz de biliyorsunuz ya, zamânın Kutb'unun karşınızda durduğunu!" demiş."
Attarlığın da bir erkanı vardı. Yalnızca bir şey satmak değildi amaç, aynı zamanda misafirleri sağlık konusunda bilgilendiriyorlardı da... Şifa veren bitkiler aracılığıyla insanların rahatsızlıklarını gidermeyi hedef alan pratik hekimlik görevi de görüyordu attarlar. Pek çok illetten muzdarip olanlar çareyi Attar Dükkanı'nda ararlardı. Dükkan, her mevsimde sabah en geç 7.30 dendiğinde açılır. Yazları yatsı namazından biraz önce kapanırdı.
(x) Prof. Uğur Derman'ın Hüsn-i hat hakkındaki tavsiyeleri için tıklayın
💠 "Eski Üsküdarlılar Osmanlı'nın zarâfet, diğerkâmlık ve lisâna hâkimiyetini aksettiren üslûbları, zarâfetleri, iz'anları, yol yordam bilmeleriyle parmakla gösterilir kadar azınlıkta kalmışlardı..."
Yaşadığı güzel anıları, attar dükkanı müdavimlerini tek tek anlatan Özemre son satırlara geldiğinde artık eskinin özeninin, güzelliğinin kalmadığından dem vuruyor. O nahif insanlar yerlerini kaba ve avam insanlara bırakıyordu. Çünkü Üsküdar, artık devrinin Üsküdar'ı değildi. Kozmopolit bir beldeydi. Sanatkarların soyları tükenmişti, yaşayanlar ise kendini pek göstermiyordu. Başta bahsettiği o renkli, cıvıl cıvıl Üsküdar'da, artık renksiz bir avamilik kol geziyordu. Yılların hatıralarına eşlik etmiş dükkanlar tek tek kapanmıştı. Sahipleri de sessizce kenar köşeye çekilmişti. Attar Dükkanı da artık sadece karın doyuruyordu. 1991'de dükkan başkasına kiralandı. Türkiye'nin kültür hayatında 75 yıllık bir irfan yuvası olan Attar Dükkanı tarihe gömülmüşken, 1996 yılında onu kalemiyle tekrar hatıratlara nakşeden Özemre, bizlere güzel bir miras bıraktı.
(x) Hüsn-i hat ile alakalı daha fazla bilgi edinmek için tıklayın