Ayçin Kantoğlu: Gazze’deki çocuklar uyuyan kalpleri uyandırıyor
Biliyorsunuz iki aydır büyük bir acı içerisinde yaşıyoruz. Yaptığımız hiçbir şey içimize sinmiyor. Elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz; dua ediyoruz, ağlıyoruz, konuşuyoruz, boykot ediyoruz. Geçtiğimiz günlerde çok güzel bir ses duyduk. "Gazze'den başka herkesin, her yerin işgal altında" olduğunu söylüyordu bize. O sesin sahibi Ayçin Kantoğlu ile Gazze'ye, insanlığa, vicdana dair güzel bir sohbet ettik.
Giriş Tarihi: 10.12.2023
10:44
Güncelleme Tarihi: 12.12.2023
11:09
Ayçin Kantoğlu: Biz verilerden ibaret değiliz
Ayçin Kantoğlu: Peki ferdi olarak ne yapmak lazım? Yani böyle el elde baş başta durmak insanı hakikaten kahrediyor. Bunun için iki alan var aslında kullanabileceğimiz. Bir tanesi sosyal mecra. Orada çeşitli kısıtlamalar var ama halihazırda bazı mecraları daha etkin kullanarak en azından kullanabileceğimiz süreler boyunca orada daha faal davranabiliriz. Çünkü bu olayın başından beri İsrail, aslında hadiseleri bir şekilde kontrol altına almış gibi gözüküyor; yönetmek babında, asabiyeyi yönetme babında. Bizim yönetilmez olanı genişletmeye ihtiyacımız var. Biz onun için bir veriyiz ama esasen biz verilerden ibaret değiliz. Yapabileceklerimizi bu şuurla değerlendirmek bu alana yönelmek tabii ki meydanları, şehir meydanlarını bırakmamak duyurabildiğimiz kadar sesimizi Gazze için yükseltmek. Biz verilerden ibaret değiliz. Biz gerçek insanlarız. Doğrusunu isterseniz verilerle biz tahmin edilebilir durumda da değiliz. Bu alanı genişletmemiz, bu alanı tahkim etmemiz o bilinmezliği, tahmin edilemezliği yükseltmemiz lazım. Çünkü İsrail, bu asabiyeyi bir şekilde kontrol altına almış görünüyor. Tabi daha ziyade baskıyla. Ne kadar süre devam ettirebilir bilmiyoruz ama bunu kontrol edebildiği her süre, Gazze'nin aleyhine işleyen süredir. Aksine bu asabiyeyi yönetemediği, onu baskılayamadığı süreçlerde Gazze'nin lehine gelişen süreçlerdir. Buralarda her birimize fert olarak düşen görevler var. Bugün aşağı yukarı herkes sosyal mecralarda var. Oralarda bir hesap açmak mümkün. İşte bizim en kolay yapabileceğimiz işlerden biri diyelim. Çünkü bir diğeri de boykot. Onu da ben çok önemsiyorum hiç azımsanacak bir model değildir.
Ayçin Kantoğlu: Gazzeli "Rim" kızımız vardı
Sosyal medyayı bu süreçte nasıl doğru kullanabiliriz?
Yeni bir sosyal medya kullanıcısıyım. Özellikle, bulunduğum X platformunda aşağı yukarı 2 senedir varım. Yayınevi, bir çevirim sebebiyle orada olmam gerektiğini söyledi. 50 yaşın üzerindeyim ve orayı etkin kullanabilmek için çok büyük gayret sarf ediyorum. Çünkü görüyorum ki orada oluşan enerji, sloganlar ve paylaşılan görüntüler hakikatin anlatılmasında, dünyanın bir ucuna ulaşmasında etkili. Sivil bir inisiyatif olarak somut bir şeyler yapabilmek adına bir etkinlik başlattık. Belki bu önümüzdeki süreçte gerçekten önemli bir sivil harekete de dönüşme ihtimali olan bir hareket biçimi, stratejisi. Bizi çok etkileyen halihazırda videoları dönmekte olan Gazzeli "Rim" kızımız vardı. Hatırlayacaksınız. Dedesi göz kapağını kaldırıp, onu gözünden öpmüştü. "Ruhumun ruhu" demişti Rim için… Dedesinin, 23 Aralık 'ta her ikisinin de doğum günlerini beraber kutladıklarını ama bundan sonra artık o günü kutlayamayacaklarını belirttiği bir röportajı vardı. Bunu dinledikten sonra 23 Aralık tarihini unutulmaz bir tarihe dönüştürme fikri bir takipçimizden geldi. Biz o günü kendimize "Rim Günü" olarak hem Türkiye'de hem dünyanın bütün diğer ülkelerinde, çeşitli dillerde hazırladığımız görsellerle ve her ülkeye mahsus etiketlerle dünyada şehit çocukların anıldığı bir güne dönüştürme hedefini koyduk. Bu itibarla da bir kampanya yürütüyoruz. Sosyal mecralarda #ŞehitÇocuklarGünü Türkçe tagi ile her türlü aktivitenizi, paylaşımınızı yapabilirsiniz.
Basit başlamak lazım. Evde artık cep telefonlarıyla video çekme imkânı var. Bu çok kreatif bir alan ve genç nüfusu yüksek bir ülkeyiz, yetenekli gençlerimiz var. Buralarda gerçekten dikkat çekici birtakım görsel işler yapabilirler. Evde bir görsel hazırlayıp paylaşabilirsiniz, şiir okuyabilirsiniz. Akla aslında bir sürü şey geliyor. Avrupa'daki Amerika'daki örneklerine de bakmak lazım belki ama çok kısa sürede çok çabuk toparlanıp orayı doldurabileceğimizi düşünüyorum. Bu tag ile beraber herkesin evinden, oturduğu yerden aslında katkıda bulunacağı bir zemin oluşturmuş oluyoruz. Bunun hedefi, 23 Aralık Rim'in doğum gününü İsrail'in katlettiği bütün şehit çocukların anladığı bir güne dönüştürmek ve bu sayede "yönetebilirim" zannettiği asabiyeyi biraz daha genişletmek. Daha yukarı bir noktaya taşımak gibi hedeflerimiz var.
Ayçin Kantoğlu: Artık şuurluca davranmamız gereken bir süreç bu
Artık şuurluca davranmamız gereken bir süreç bu. Çok kısa sürelerde de toparlanmayı gerektiriyor. Basit hedefler, küçük adımlar ama etkili adımlar. Yapabileceğimiz, bana göre, benim aklımın erebildiği en yakın çözümlerden ve etkili çözümlerden biri bu. Tabi bir diğeri de başlattığımız boykota devam etmek. Sanıyorum orada iyi gidiyoruz. Buna da memnun oluyorum. Şunu söylemek isterim; boykot yapmaya karar vermek bir an meselesidir. Görülen bütün o vahim tablolar, videolar, kayıtlar sizi anında böyle bir karar almaya sevk eder ama bunu sürdürmek bir şahsiyet meselesidir. Bu itibarla da dirençli olmak, şuurlu olmak, orada çocukların halihazırda ölmekte olduğunu unutmamak ve iki buçuk milyon insanın orada bir abluka altında can mücadelesi verdiğini akılda tutmak gerek.
https://www.instagram.com/p/C0l9YoUN4Wx/
Ayçin Kantoğlu: Dışarıda olanlar da en az Filistin kadar mağdur edilmiştir
Ayçin Hocam, şimdi sizin 25 dakikalık konuşmanız aslında bize gösterdi ki sizin gibi belleği berrak aydınlara çok fazla ihtiyacımız var. Özellikle bahsettiğiniz gibi çocuklar konusunda. Fakat çocuklar bir şekilde uygun mecralarda da olsa ele alınmamaya, görünmemeye çalışılıyor. Tabii ki belli mecralarda sesimizi çıkarabiliriz. Kedi olsun, köpek olsun hepsi hakkında tabii ki konuşmalıyız ama bile isteye görmemek çocuk konularını bebek ölümlerini görmemek bunu nasıl yorumlarsınız?
O zaman alfabeden başlamak gerekir. Yani buraya gelmeden önce oturup insan olmanın ne demek olduğunu konuşmamız icap eder. Tabi konuya oradan başlamak üzücüdür. En azından bir taraf için öyledir ama mecbursak onu da yaparız çünkü bu biziz. "Biz "in içine maalesef o bahsettiğimiz, şu anda hadiseye duyarsız insanlar da dahildir. Ben bunu birkaç röportajda daha dile getirdim. Siz sadece bu mevcut baskın ideolojinin Gazzelileri, Filistin halkını abluka altına aldığını düşünmeyiniz. Dışarıda olanlar da en az Filistin kadar mağdur edilmiştir. Mağdur edilmiştir ki bir çocuğun, bu kadar masum bir varlığı katli karşısında ama diye cümle kurabilir, böyle bir katliam karşısında gerçeği görmezden gelebilir. Bence bunun iki gerekçesi olur; ya tarafsınızdır yani karşı taraftasınızdır ve o çocuğun katledilmesine rızanız vardır. Bu örtük bir rızadır . Her zaman dile gelmesi gerekmez ama unutmayınız ki suskunluklar da insanlara çok şey anlatır . Bir insan sadece kendini konuşarak ifade etmez. Bu tip olaylar karşısında susan insanların da esasen söyledikleri cümleler vardır ve onları duymak önemli bir haldir. Kendimizi tartmak kendimizi anlamak… Yapılacak bir şey varsa mağdur edilmiş bu yitik kardeşlerimiz için yapmak, onları yapıp ettikleri işle yüzleştirmek onları bir daha böyle davranmamaları gerektiğine ikna etmek ve hatta hatta pişman etmek gerekir. Çünkü bu artık en temelde hiç kimsenin hiçbir gerekçeyle hiçbir referansla yanında duramayacağı bir hususi haldir. Biz çocukların taammüden öldürüldüğü, planlayarak katledildiği bir cürmü ancak kutsal metinlerde görürüz.
Ayçin Kantoğlu: Neticede insan başıboş bırakılmış değildir
Savaşlar her zaman dünya tarihinde olmuş, hiçbir zaman savaş eksik olmamıştır. Savaşlarda maalesef kadınlar, çocuklar, yaşlılar da katledilmiştir. Çünkü artık Hz. Peygamberin savaş hukuku dünya üzerinde uygulanamamaktadır. Eğer o uygulanabilseydi belki o bir çare olurdu. Ona en yakın ortaya koydukları işte Birleşmiş Milletler 'de imza ettikleri anlaşmalar. Cenevre Sözleşmesi diye bildiğimiz sözleşmeler. Bunlar düzgün sözleşmeler esasen uygulanabilse fakat onların da adeta bir ölü doğum olduğunu biz bu son süreçte müşahede ettik dolayısıyla çaresiz kaldık. Bu çaresizlikte bunun yine tarafı olabilmek imkanı İsrail tarafından insanlara sunuldu. Çocukların ölümü ikincil bir zayiat olarak değerlendirildi ki onlar yaşamın asli kaynağıdır . Burada bir dine taraf olmanız bir inancın mensubu olmanız bir ırkın içinde olmanız falan sizi durduramaz, durdurmaz. Bu, hayatın akışına terstir. Dediğim gibi, ancak benzerini hakikaten kutsal metinlerde gördüğümüz bir cürümdür ve insanlık için çok ağır neticeleri olmuştur. Hayra olan vesilelerde elbette orada tezahür etmiştir. Neticede insan başıboş bırakılmış değildir ama bu bir perdenin yıkılması anlamına gelir.