Arama

Ayçin Kantoğlu: Gazze’deki çocuklar uyuyan kalpleri uyandırıyor

Biliyorsunuz iki aydır büyük bir acı içerisinde yaşıyoruz. Yaptığımız hiçbir şey içimize sinmiyor. Elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz; dua ediyoruz, ağlıyoruz, konuşuyoruz, boykot ediyoruz. Geçtiğimiz günlerde çok güzel bir ses duyduk. "Gazze'den başka herkesin, her yerin işgal altında" olduğunu söylüyordu bize. O sesin sahibi Ayçin Kantoğlu ile Gazze'ye, insanlığa, vicdana dair güzel bir sohbet ettik.

  • 5
  • 17
Ayçin Kantoğlu: Gazzeli "Rim" kızımız vardı
Ayçin Kantoğlu: Gazzeli Rim kızımız vardı

Sosyal medyayı bu süreçte nasıl doğru kullanabiliriz?

Yeni bir sosyal medya kullanıcısıyım. Özellikle, bulunduğum X platformunda aşağı yukarı 2 senedir varım. Yayınevi, bir çevirim sebebiyle orada olmam gerektiğini söyledi. 50 yaşın üzerindeyim ve orayı etkin kullanabilmek için çok büyük gayret sarf ediyorum. Çünkü görüyorum ki orada oluşan enerji, sloganlar ve paylaşılan görüntüler hakikatin anlatılmasında, dünyanın bir ucuna ulaşmasında etkili. Sivil bir inisiyatif olarak somut bir şeyler yapabilmek adına bir etkinlik başlattık. Belki bu önümüzdeki süreçte gerçekten önemli bir sivil harekete de dönüşme ihtimali olan bir hareket biçimi, stratejisi. Bizi çok etkileyen halihazırda videoları dönmekte olan Gazzeli "Rim" kızımız vardı. Hatırlayacaksınız. Dedesi göz kapağını kaldırıp, onu gözünden öpmüştü. "Ruhumun ruhu" demişti Rim için… Dedesinin, 23 Aralık'ta her ikisinin de doğum günlerini beraber kutladıklarını ama bundan sonra artık o günü kutlayamayacaklarını belirttiği bir röportajı vardı. Bunu dinledikten sonra 23 Aralık tarihini unutulmaz bir tarihe dönüştürme fikri bir takipçimizden geldi. Biz o günü kendimize "Rim Günü" olarak hem Türkiye'de hem dünyanın bütün diğer ülkelerinde, çeşitli dillerde hazırladığımız görsellerle ve her ülkeye mahsus etiketlerle dünyada şehit çocukların anıldığı bir güne dönüştürme hedefini koyduk. Bu itibarla da bir kampanya yürütüyoruz. Sosyal mecralarda #ŞehitÇocuklarGünü Türkçe tagi ile her türlü aktivitenizi, paylaşımınızı yapabilirsiniz.

Basit başlamak lazım. Evde artık cep telefonlarıyla video çekme imkânı var. Bu çok kreatif bir alan ve genç nüfusu yüksek bir ülkeyiz, yetenekli gençlerimiz var. Buralarda gerçekten dikkat çekici birtakım görsel işler yapabilirler. Evde bir görsel hazırlayıp paylaşabilirsiniz, şiir okuyabilirsiniz. Akla aslında bir sürü şey geliyor. Avrupa'daki Amerika'daki örneklerine de bakmak lazım belki ama çok kısa sürede çok çabuk toparlanıp orayı doldurabileceğimizi düşünüyorum. Bu tag ile beraber herkesin evinden, oturduğu yerden aslında katkıda bulunacağı bir zemin oluşturmuş oluyoruz. Bunun hedefi, 23 Aralık Rim'in doğum gününü İsrail'in katlettiği bütün şehit çocukların anladığı bir güne dönüştürmek ve bu sayede "yönetebilirim" zannettiği asabiyeyi biraz daha genişletmek. Daha yukarı bir noktaya taşımak gibi hedeflerimiz var.

  • 6
  • 17
Ayçin Kantoğlu: Artık şuurluca davranmamız gereken bir süreç bu
Ayçin Kantoğlu: Artık şuurluca davranmamız gereken bir süreç bu

Artık şuurluca davranmamız gereken bir süreç bu. Çok kısa sürelerde de toparlanmayı gerektiriyor. Basit hedefler, küçük adımlar ama etkili adımlar. Yapabileceğimiz, bana göre, benim aklımın erebildiği en yakın çözümlerden ve etkili çözümlerden biri bu. Tabi bir diğeri de başlattığımız boykota devam etmek. Sanıyorum orada iyi gidiyoruz. Buna da memnun oluyorum. Şunu söylemek isterim; boykot yapmaya karar vermek bir an meselesidir. Görülen bütün o vahim tablolar, videolar, kayıtlar sizi anında böyle bir karar almaya sevk eder ama bunu sürdürmek bir şahsiyet meselesidir. Bu itibarla da dirençli olmak, şuurlu olmak, orada çocukların halihazırda ölmekte olduğunu unutmamak ve iki buçuk milyon insanın orada bir abluka altında can mücadelesi verdiğini akılda tutmak gerek.

https://www.instagram.com/p/C0l9YoUN4Wx/

  • 7
  • 17
Ayçin Kantoğlu: Dışarıda olanlar da en az Filistin kadar mağdur edilmiştir
Ayçin Kantoğlu: Dışarıda olanlar da en az Filistin kadar mağdur edilmiştir

Ayçin Hocam, şimdi sizin 25 dakikalık konuşmanız aslında bize gösterdi ki sizin gibi belleği berrak aydınlara çok fazla ihtiyacımız var. Özellikle bahsettiğiniz gibi çocuklar konusunda. Fakat çocuklar bir şekilde uygun mecralarda da olsa ele alınmamaya, görünmemeye çalışılıyor. Tabii ki belli mecralarda sesimizi çıkarabiliriz. Kedi olsun, köpek olsun hepsi hakkında tabii ki konuşmalıyız ama bile isteye görmemek çocuk konularını bebek ölümlerini görmemek bunu nasıl yorumlarsınız?

O zaman alfabeden başlamak gerekir. Yani buraya gelmeden önce oturup insan olmanın ne demek olduğunu konuşmamız icap eder. Tabi konuya oradan başlamak üzücüdür. En azından bir taraf için öyledir ama mecbursak onu da yaparız çünkü bu biziz. "Biz"in içine maalesef o bahsettiğimiz, şu anda hadiseye duyarsız insanlar da dahildir. Ben bunu birkaç röportajda daha dile getirdim. Siz sadece bu mevcut baskın ideolojinin Gazzelileri, Filistin halkını abluka altına aldığını düşünmeyiniz. Dışarıda olanlar da en az Filistin kadar mağdur edilmiştir. Mağdur edilmiştir ki bir çocuğun, bu kadar masum bir varlığı katli karşısında ama diye cümle kurabilir, böyle bir katliam karşısında gerçeği görmezden gelebilir. Bence bunun iki gerekçesi olur; ya tarafsınızdır yani karşı taraftasınızdır ve o çocuğun katledilmesine rızanız vardır. Bu örtük bir rızadır. Her zaman dile gelmesi gerekmez ama unutmayınız ki suskunluklar da insanlara çok şey anlatır. Bir insan sadece kendini konuşarak ifade etmez. Bu tip olaylar karşısında susan insanların da esasen söyledikleri cümleler vardır ve onları duymak önemli bir haldir. Kendimizi tartmak kendimizi anlamak… Yapılacak bir şey varsa mağdur edilmiş bu yitik kardeşlerimiz için yapmak, onları yapıp ettikleri işle yüzleştirmek onları bir daha böyle davranmamaları gerektiğine ikna etmek ve hatta hatta pişman etmek gerekir. Çünkü bu artık en temelde hiç kimsenin hiçbir gerekçeyle hiçbir referansla yanında duramayacağı bir hususi haldir. Biz çocukların taammüden öldürüldüğü, planlayarak katledildiği bir cürmü ancak kutsal metinlerde görürüz.

  • 8
  • 17
Ayçin Kantoğlu: Neticede insan başıboş bırakılmış değildir
Ayçin Kantoğlu: Neticede insan başıboş bırakılmış değildir

Savaşlar her zaman dünya tarihinde olmuş, hiçbir zaman savaş eksik olmamıştır. Savaşlarda maalesef kadınlar, çocuklar, yaşlılar da katledilmiştir. Çünkü artık Hz. Peygamberin savaş hukuku dünya üzerinde uygulanamamaktadır. Eğer o uygulanabilseydi belki o bir çare olurdu. Ona en yakın ortaya koydukları işte Birleşmiş Milletler'de imza ettikleri anlaşmalar. Cenevre Sözleşmesi diye bildiğimiz sözleşmeler. Bunlar düzgün sözleşmeler esasen uygulanabilse fakat onların da adeta bir ölü doğum olduğunu biz bu son süreçte müşahede ettik dolayısıyla çaresiz kaldık. Bu çaresizlikte bunun yine tarafı olabilmek imkanı İsrail tarafından insanlara sunuldu. Çocukların ölümü ikincil bir zayiat olarak değerlendirildi ki onlar yaşamın asli kaynağıdır. Burada bir dine taraf olmanız bir inancın mensubu olmanız bir ırkın içinde olmanız falan sizi durduramaz, durdurmaz. Bu, hayatın akışına terstir. Dediğim gibi, ancak benzerini hakikaten kutsal metinlerde gördüğümüz bir cürümdür ve insanlık için çok ağır neticeleri olmuştur. Hayra olan vesilelerde elbette orada tezahür etmiştir. Neticede insan başıboş bırakılmış değildir ama bu bir perdenin yıkılması anlamına gelir.

  • 9
  • 17
Ayçin Kantoğlu: İşte o perde yıkılmıştır
Ayçin Kantoğlu: İşte o perde yıkılmıştır

Siz Karagöz Hacivat sever misiniz? Hatırlar mısınız çocukluğunuzda, orada bir söz geçer, der ki, "yıktın perdeyi eyledin viran koşup sahibine haber edeyim heman." İşte o perde yıkılmıştır ve o çocuklar perdenin sahibine haber vermişlerdir. O perde dürülür sizde ben de içinde kalırız ama mutlaka yıkılan perde tamir olunur, yeniden açılır ama artık nasıl olur oraları da pek düşünmek ben de istemiyorum, çok büyük bir hüzne kapılıyorum. Yani orada hali hazırda ama diyen, efendim, şu şu saiklerle biz bu meseleye bakıyoruz, onlar da saldırdı, 7 Ekim olmasaydı, onu da duyduk o ne kadar korkunç bir cümleydi ben insanlığımda utandım dinlerken. 50.000 tane içeride hamile kadın bebek bekleyen anne adayı var, eğer 7 Ekim saldırısı yapılmamış olsaydı onlar bugün problemsiz bir hayata devam ediyordu, kabilinde bir açıklama duydum. Fevkalade yanlış buluyorum. Bu iş 7 Ekim'de falan başlamış değildir, onların yaşadığı o mezalim çok uzun yıllardır var ama artık önümüzdeki gördüğümüz o şiddet iyice böyle küstah bir şekilde kendini tezahür ettirdi.

Böyle bakılamaz o meseleye, o çok net. Bunu yapanı böyle laflar söyleyeni abuk sabuk konuşanı bu son derece ciddi meseleye dair…

Karşımızda çok küstah bir şiddet ve çok şuurlu bir kötülük var: Örgütlü bir kötülük. Kötülük dediğiniz şey işte bu… Bugüne kadar hikâye edilmiş olan kısmını bir tarafa bırakın, unutun onu. Hakiki manası ile bir kötülük tasviri tam karşınızda, vücut bulmuş şekilde fail olarak çeşitli cürümler işliyor. Meseleye öyle bakın, artık size bir şeyin hikâye edilmesine ihtiyacınız yok çünkü onun bizzat bir parçasısınız, böyle bir hal!

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN