Ecdadımızın tüm dünyaya emsal teşkil eden hayvan sevgisi
Türkler tarih boyunca hayvanlarla iç içe yaşayan ve onlara tarih sürecinde oldukça önemli ayrıcalıklar tanıyan, onlara değer veren bir millet oldu. Atalarımız, ölen atlar için mezar taşları ve kitabeler yaptırdılar. Kaya resimleri ve kilimlerde hayvan figürleri çoğunluktadır. Edebiyatta, türkülerde de hayvan sevgisi hissedilir derecede vurgulanır. Bu sevgi, Osmanlı döneminde de devam eder. Osmanlı'da hayvanlara bakılması için uşak tutulur, maaş verilir, fırıncılara ve kasaplara, köpekler için aylık para verilirdi. Sokak hayvanlarının beslenmesi için Mancacılık mesleği dahi oluşmuştu…
Giriş Tarihi: 30.06.2019
09:09
Güncelleme Tarihi: 30.06.2019
09:13
1655'de dokuz ay yurdumuzda yaşayan Jean Thevenot , anılarında "Ölen bazı kişiler mallarını haftada birkaç defa köpek ve kedileri beslemek üzere bırakırlar; bu vasiyetlerini yerine getirmek için sadakatli ve dindar bir şekilde bunu yapan fırıncı veya kasaplara paralarını bırakırlar" diye yazmıştır. Gerçekten de o dönemlerde halk, vasiyetnamesinde sokak köpeklerine de yer verir, onlara da bir miktar ayırırdı. Osmanlı Devleti'nin hayvanlara karşı işte bu hassas ve adil yaklaşım ile yaptığı düzenlemeler, sadece tarihteki diğer milletlere değil, günümüzde de, tüm dünyaya emsal teşkil edecek mahiyettedir.
İSLÂM'DA HAYVAN SEVGİSİ
Vicdan ve ahlak sahibi her bireyin insan sevgisini kazanabilmesi için öncelikle hayvan sevgisi yetilerinin gelişmesi gerekiyor. Hayvana değer vermeyen bir ümmet, insan ve tabiat sevgisinden de yoksun olacaktır. İşte bu minvalde Hz. Muhammed'in hayvanların korunmasını, onlara eziyet edilmemesini, temizlik ve bakımlarının yapılmasını, yaratılışlarına uygun işlerde kullanılmasını, fazla yük yüklenmemesini ve avlanılmamasını tavsiye ettiği hadisler yaşamımızın tek gerçek kaynağı olmalı ve her Müslüman toplum, hayvanları ve onların refahını koruma yükümlülüğünü kendine görev edinmelidir.
"Onların vadileri bütün itibariyle haramdır. Ve burada bulunan yabani ağaçlar ile av hayvanlarına karşı her çeşit tecavüz, gasp, hırsızlık ve fena muamele Allah adına yasaklanmış bulunmaktadır."
Her bir peygamberin "alâmet-i fârika"sı yani onu diğerlerinden ayıran bir özelliği vardır. Hz. İbrahim, "Halîlullah"; Hz. Musa "Kelîmullah"dır sözgelimi… Son Nebi'nin pek çok ismi yanında Onun "Habîbullah" oluşu çok özel bir anlam ifade eder. Zira Habîb kelimesi hem "en çok sevilen"; hem de "en çok seven" anlamlarına gelmektedir. Dolayısıyla Habîbullah, "Allah'ı en çok seven" ve "Allah tarafından en çok sevilen" demektir. Böylece biz Nebiyy-i Muhterem (sav) Efendimizin, Allah'ı da, O'nun yarattığı tüm mahlûkatı da çok sevdiğini söyleyebiliriz. Zira kaynaklar hep bu engin sevginin, şefkatin ve merhametin örnekleriyle doludur…
Çok farklı alanlarda önemli inkılaplar yapan Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz, hayvan hakları ve hayvanlara muamele konusunda da toplumunda önemli bir değişimin yaşanmasını sağlamıştı. Çoğu cahiliye döneminden kalan; hayvanları dövüştürmek, işkence ve eziyet etmek, yüzünü dağlamak gibi davranışları yasaklamış, onları canlı nişan hedefi haline getirenleri ise sert bir biçimde uyarmıştır.
"Kim bir kuşu boş yere öldürürse, o kuş, avazını Arş'ın etrafını sararcasına yükseltip kıyamet gününde mahşere gelerek şöyle der: "Ey Rabbim! Beni öldürene sor niçin boş yere beni öldürdü?"
Zevk için avlanıp sonra hayvanı bir kenara atmayı "haram" olarak nitelendiren Şefkat Peygamberi'nin şu uyarısı ne kadar anlamlıdır: "Haksız yere bir serçeyi veya daha küçük bir hayvanı öldüren insandan Allah bunun hesabını mutlaka soracaktır."