"Şu dünyanın bir mirasçısı varsa onlar çocuklardır!" I Ayçin Kantoğlu 🎤
Filistin ve Gazze halkı her geçen gün soykırıma uğramaya devam ediyor. Sabah gözlerini yeni bir güne açabildiklerinde, içlerindeki umut biraz daha yeşeriyor. Seslerine ses olabilmek adına bizler de gücümüz yettiğince yanlarında olmaya devam ediyoruz. "Gazze'nin size insanlığınızı hatırlatmasına müsaade edin." diyen Ayçin Kantoğlu ile ikinci röportajımızı gerçekleştirdik. Çevremizde gördüğümüz tüm şefkatsizliğin ve merhametsizliğin altında "yalnız" bir insanın olduğunu vurgulayan Kantoğlu, "Gazze sizin, örtülerin altından çıkmanızı sağlayabilir. Bu yüzden cesur ve samimi olun. Çünkü bütün bu ihtirasın, şefkatsizliğin, arzu ve isteklerin altında "yalnız bir insan" var. O sizsiniz!" diyor.
Giriş Tarihi: 09.08.2024
14:22
Güncelleme Tarihi: 09.08.2024
16:42
Betül Sav: Heniyye'nin dünya üzerinde büyük bir etki yaptığını düşünüyorsunuz.
Ayçin Kantoğlu:
➡ Bana yaptı. Bana yaptıysa herhalde size de yapmıştır. Dünyanın geri kalanına da yaptı. Sadece Müslüman ülkelerde değil, sadece Türkiye'de değil, dünyanın birçok ülkesinde benim takip edebildiğim kadarıyla etkinlikler protestolar yapıldı. Meydanlar doldu. Sadece buradan bile hakikatin nasıl bir gücü olduğunu insanlar fark etmeli.
➡ Ben anlayamıyorum; güzeli görünce nasıl ayırt edemiyorsunuz? Bakmıyorsunuz demek ki. Hakk'ın böyle bir kudreti var ve bu dünyada hiçbir güç O'nun bu kudretinin etkilerini azaltamıyor, kesemiyor. Mümkün olsa mazlumun göğe yükselen, arşa yükselen ahını bombalar bunlar. Mümkün olsa edilen duaları bombalarlar.
O alan sizin artık güç sahibi olduğunuz bir alan değildir. Dolayısıyla o, şehidin kuvveti, mübarek kanın bereketi. Sen ne söylersen söyle, hakikatin üstünü nasıl örtersen ört, nasıl çarpıtırsan çarpıt; hepsini ayağının altına almıştır. Bari bunu görün ve teslim edin.
Betül Sav: Batı'da İslam' a artan merakı nasıl yorumlarsınız?
Ayçin Kantoğlu:
➡ Bir programda söylediğim cümle çok konuşuldu: "İslam mevcut coğrafyasının insan kalitesinden kalibresinden memnun değil" dedim. Şu kadını kim durduracak, Müslümanları beğenmiyor, diyenler çıktı. Yazdılar, hedef gösterdiler. Onları tasvip etmiyorum. Çünkü insanlarla fikir anlamında mücadele edebilirsiniz. Ama bu şekilde hedef göstererek falan bunlar tehlikeli işler. Yapmayın lütfen.
Dediğim şey şuydu; Mevcut insan bakiyesi kalibresi İslam'ın tarif ettiği insanı taşıyamıyor. Hayata, pratiğe bunu dökemiyoruz. Dolayısıyla İslam sana mecbur değil. Allah sana mecbur değil. Yoksa İslam Müslümanlardan haşa hoşnut değil gibi bir cümle kurmadım. Bana sorarsan İslam Gazze'dekilerden razı, Filistinlilerden razı, bizden razı mı bilmiyoruz...
➡ Ama herhalde yolunda gitmeyen bir şeyler olduğu konusunda hepimiz mutabıkız. Eğer biz dediğimiz gibi isek her yaptığımız tartışmasız doğru ise doğruyu, hakikati biliyorsak, hayata bunu döküyorsak o zaman sonuçları böyle olmamalı. Demek ki biz bir yerlerde hata yapıyoruz. Belki dili kaybetmekte belki sadece satıhta kalmaktan belki kitap aramızdan çekildiği için. Bilmiyorum ama ben Gazze'de gördüğümü buralar da bulamıyorum ya da orada gördüğüm kadar etkili değil.
➡ Bütün Müslüman coğrafya, bütün ülkeler, Müslüman kazanabilmek için diğer ülkelerdeki diğer dindeki insanları kendi dinine davet etmek için bir sürü faaliyet gösteriyor. Yani bizim sayısız basılı kitabımız var, yazılı kağıdımız, yapılmış konferansımız var. Peki, nasıl oluyor da hiçbir dil bilmeyen, Arapça dışında konuşmayan, bazısı adını bile söyleyemeyen o çocukların, insanların, mücahitlerin bu direnci yapılan bütün bu çabaları aşarak İslam'a insan kazandırıyor, Aradaki fark ne? Aradaki fark; hakikat...
Yani biz, farz-ı muhal ederek yaşıyoruz. Onlar hakikat olarak yaşıyorlar. Sen öyle olacağını ümit ediyorsun. Diyorsun ki ben Hak yoluna kendimi feda ederim, oradaki ediyor gerçekten. Dolayısıyla bu, önemli bir etkiye sahip.
Betül Sav: Boykot sürdürülebiliyor mu hala?
Ayçin Kantoğlu:
➡ Bizim evde, evet. Ben kendimden mesul olarak bakacaksam meseleye, adaptasyonumu her geçen gün arttırıyorum. İsrail tarafından bir liste yayınlanmış; "bizi yaşatanları yaşatın" başlığı altında firma listesi vermişler. İşte tam tekmil boykot etmen gereken odur. O listede kim varsa. Tabi her tarafımız kuşatılmış durumda. Güneyde bu işler daha zor. O sıcakta sağda solda, yoldaysa girdiğin restoranlarda, marketlerde dolabı açıyorsun boykot edilmesi gereken bir sürü marka. Onları buluyorsun ama beri taraftan ise mesela benim yaşadığım Köyceğiz tarafında çok güzel kaynaklar var. Oraları biz tercih etmeye çalışıyoruz. Suyumuzu yanımızda taşıyoruz. Bu sefer soğuk çanta alman gerekiyor yanına falan. Yeni yeni bunlara bir şekilde adapte olmaya çalışıyorum. İstanbul'da nasıl gidiyor diye ya da bir başka şehre gittiğim zaman mutlaka o kahvecilerden falan şöyle bir önlerinden geçip bakıyorum. İçeride ne oluyor, ne bitiyor? Öz disiplini olan arkadaşlar, bu boykotu çok önceden yürütüp getirenler, başarıyla devam ettiriyorlar.
➡ Çocuklar çok sağlam boykotu yapıyorlar. İnanılmaz. Anaokulu bebeleri, ilkokul çocukları, anne babalarının poşetlerini denetliyor ve ağlıyorlar. Çok başarılılar. Çocuklar genel olarak iyi. Benim yaş grubum çok berbat. Yetişkinler de o manada çok sallapati gidiyor. Uzlaşı yapmamız gereken, konsensüs sağlamamız gereken konu siyonist mallar değildir. Konsensüs yapmamız gereken uzlaşı göstermemiz gereken husus çocukların hayatıdır. Kadınların yaşamıdır, sergilenen şiddete karşı durmaktır. Ama ümitsiz değilim. Çok açık söyleyeyim; boykot küresel İntifada'nın bir parçası.
Ayçin Kantoğlu:
➡ Bizde şöyle bir hava var; her şeyin en iyisini biz biliyoruz. Madem sen her şeyin en iyisini biliyorsun, netice nasıl böyle? Üstelik her şeyin en iyisini bilene Mevla'dan niye yardım gelsin ki? Buradan geri döneceksin kardeşim. Diyeceksin ki ben hata ediyorum, neticeleri itibariyle arzu ettiğim, varmak istediğim, ortaya koymak istediğim hakikat ile pratik birbirini örtmüyor. O zaman geri dön. En iyisinin sende olmayabileceği ihtimalini hatırında tut. Allah'ın sana muhtaç olmadığını kabul et. Helak olmadıysak, ölmediysek, ümit var demektir. O zaman Allah'a tekrar sığın. Yaptıklarına tövbe et. Halis bir gönülle iyi niyetle. Bu vatanın senin yuvan olduğunu bilerek; bu dininin mensuplarının senin kardeşin olduğunu bilerek; dünyanın bu şerefsizlere bırakılmayacağının farkında olarak ve bu çağın, sürecin yetişkinlerinin sen olduğu bilinciyle... Mesuliyet sende. Senden öncekinde değil. Senden sonrakinde de değil. Öncekini överek, senden sonrakini yererek bu meseleyi halledemezsin Burada doğdun. Bu sorunun içinde doğdun. O zaman senin vazifen, bu problemin üstesinden gelmek. Bunu yaparken de bir tane memleketin var bir tane devletin var. Onu da üç kuruşluk etmeden, yerlere düşürmeden, sahip çıkarak. Çünkü Türkiye tek başına burada gücüyle dursa bir başka yerdeki insanın "mazlum " oluşunun önüne geçer. Türkiye sadece kendisinden ibaret değildir. Tıpkı Gazze'nin sadece kendisinden ibaret olmadığı gibi.
Ben bugün düşmanı daha iyi tanıdığımızı düşünüyorum dünden.
Betül Sav: Muğla'daki ziyaretimizde Osmanlı'dan birileri ile bağınız olduğunuz söylemiştiniz?
Ayçin Kantoğlu:
➡ Tabi herkesin bir kökeni elbette var. Benim baba tarafımda 2 kök var. Bir tanesi Antep'te, Ayıntaplı Ayni. Onun torunuyum ben. Bir tanesi de Kastamonu taraftan Reisizade ailesinden bir bağ. Reisizadeler Osmanlı'da uzun süre görev yapmış ulema sınıfı bir aile. Kim var meşhurlarından; Aşir Efendi, Reisülküttab Mustafa Efendi dedesi, torunu Şeyhülislam Aşir Efendi. Çok sayıda Vezir, Vezir-i Azam çıkarmış bir aile. Büyük dedem İstiklal madalyalıdır. Biz bu toprağın insanıyız. O nettir. Oralardan beni vuramazsınız. Arada böyle şeyler söylüyorlar. Büyük bir kısmına hiç müdanam yok. Cevap bile vermiyorum ama bazen insanlık hali ve şeytanın gör dediği saate denk gelenlere de bir cevap yazıyorum. Neticede kimden gelirsek gelelim, bu bizim seçtiğimiz bir şey, karar verdiğimiz bir iş değil ve Mevla bizi yarın ahirette huzurunda dedelerimizin, atalarımızın yaptıklarıyla değil bilfiil kendi yaptıklarımızla yargılayacak.
➡ Tabi bir eğilim, bir aşinalık, kolay adaptasyon oluyor. Bu şiirle de alakalı söylenebilir. Ayıntablı Ayni kıymetli bir şairdir . Tarihte şerh düştüğü manzumeleri ile meşhurdur . Bir genetik yatkınlık olarak kabul edilebilir belki ama son karede mühim olan insanın eğitimi ne olursa olsun geldiği aile kim olursa olsun içinde yetiştiği toplum ne olursa olsun hakla karşılaştığında bir tercih hakkının olduğudur. Orada o tercihi yapabilmek en önemli ayırt edici unsurdur ve bir kıymet atfedilecekse ona atfedilmeli. Yoksa benim söylemlerim dini söylemler değildir. Filistin'deki haberleri dünyaya ben yaymıyorum, paylaşımlarım bu manada yeni paylaşımlar değildir, söylemlerimin altında olan metinleri, isimleri çokça tekrar ettim.
Yunus Emre okuyorum, Hoca Ahmet Yesevi okurum. Edebiyat anlamında da Prof. Dr. Yalçın Koç'a çok ehemmiyetle eğiliyorum. Onun eserlerinden hareketlenen ve kimlik üzerine çalışmalar yapan hakikatin dayanak noktalarını deşen, bizim için yeni bir dille ortaya koyan isimlere de çok kıymet veriyorum. Bunların farkında olmak, onların yaptığı işlerden, ortaya koyduklarından kazanmak, öğrenmek nasiplenmek gerek . Yoksa benden kaynaklı bir şey yok ortada. Oradan gördüğümüzü, duyduğumuzu söylüyoruz.