İslam dünyasının insanlığa armağan ettiği 20 keşif
Endülüs'ün en büyük tıp doktoru olan Zehrâvî'nin, 30 ciltten oluşan "Kitab el-Tasrif" adlı tıp kitabı ile cerrahi tarihinin birçok ilkini keşfettiğini biliyor muydunuz? Ya da El İdrisî'nin Kristof Kolomb'un Amerika'yı keşfetmeden çok önce, Avrupa, Asya ve Kuzey Afrika'yı gösteren bir harita çizdiğini? Sizler için İslam dünyasının insanlığa armağan ettiği 20 keşfi derledik.
Giriş Tarihi: 31.01.2019
09:39
Güncelleme Tarihi: 31.01.2019
12:59
Keçi çobanı Halid'in kırmızı meyvelerden yiyen keçilerin uyarıldığını fark etmesiyle birlikte kahve üretimi başladı ve erken dönem Arap içeceği kahva olarak ortaya çıktı. Kahve Avrupa'da ilk kez 1645 yılında Venedik'te bir kahvehanede ikram edildi.
Bugün biz kahveyi neden içiyorsak, Yemenli Sufiler de aynı sebepten kahve içmekteydiler: uyanık kalmak için kahve sayesinde gece geç saatlerde eda ettikleri zikirlerine odaklanabiliyorlardı. Gezginler, hacılar ve tüccarlar eliyle İslam dünyasının geri kalınına yayılan kahve, popüler bir içecek haline geldi.
Günümüzde 300 olimpik havuzu dolduracak kadar tüketilen kahve, eski dönemlerde Müslümanların gecenin geç saatlerinde kılınan namaz vaktine kadar uyanık kalmalarını sağlaması için tüketilirdi.
Hârizmî tohumları atılan cebir bilimi sonraki dönemlerde yaşayan Müslümanlarca geliştirilerek bugünkü halini aldı.
Cebir, rasyonel ve irrasyonel sayılarla geometrik büyüklüklere cebirsel nesne olarak yaklaşılmasını sağlayan birleştirici bir teoridir. Matematiğe yepyeni bir boyut ve gelişme yönü kazandıran Cebir, matematiği çok daha geniş bir mefhum haline getirdi ve bu alanda geleceğe dönük gelişimi mümkün kıldı.
Şampuanı İngiltere'ye ilk kez getiren Sake Dean Muhammed, IV. William'ın sarayında şampuancıbaşı olarak görev yaptı.
Mülsüman hastanesi herkese ücretsiz sağlık hizmeti vermekteydi. Nureddin Hastanesi eczacı, berber, ortopedist, göz doktoru ve hekimlerin kalitesini muhtesibler tarafından düzenli olarak teftiş edildiği oldukça büyük ve karmaşık bir hastaneydi.
SOSYOLOJİ VE İKTİSAT BİLİMLERİNİN KURULMASI
İbn-i Haldun insan toplumlarının yükselişini ve düşüşünü medeniyet bilimi kapsamında izleyerek Mukaddime adlı eserinde kaydetti; bu eser ile sosyoloji ve iktisat teorisinin temelini attı.
İbn-i Haldun, araştırmasına İslam medeniyetinin altını oyan çeşitli istilacı güçleri ve atalarının bu istilalardan ne şekilde etkilendiğini inceleyerek başlar. Çok büyük bir emeğin ürünü olan Mukaddime, genel dünya tarihi üzerine bir eserdir. İbn-i Haldun, tarih yazıcılığının gerçeklerin liste halinde sunulmasından ibaret olmadığına, hangi bölgeye ait olduklarına ve taraflı olup olmadıklarına bağlı olarak farklılık arz edeceği fikrini araştırdı ve uyguladı.
Tarih yazıcılığına ve yöntembilimine yönelik bu yeni yaklaşım bugün hala tarihçiler tarafından kullanılmaktadır. İbn-i Haldun doğrulanmamış bilgilerin aktarılmasını reddeder. Böylece, delillerin bilimsel sayılabilmesi için esas teşkil eden akademisyenlik ve sosyal bilimleri yeni ve ihtimamlı bir boyut getirdi. İbn-i Haldun'un düşüncesine göre bölücü kuvvetlere karşı koruyacak yegâne şey, her milletin tabiatında mevcut olan din olgusuydu.
İbn-i Haldun, iktisat teorisinde de zamanın ilerisindeydi. Refahın kaynağının emek olduğu sonucuna Adam Smith'ten 400 yıl önce vardı.