İslam medeniyetinin son âlimi: İbn Haldun
İbn Haldun, Orta Çağ klasik İslam medeniyetinin son âlimlerindendir . Yazıları, aile hikayesi ve hayatı, İslam medeniyetinin gerilemesine ve nihayetinde çökmesine yol açan değişiklikleri birçok bakımdan mükemmel şekilde yansıtır. 1332 yılında Tunus şehrinde doğan ve 1406 yılında Kahire'de ölen İbn Haldun, sosyoloji biliminde öncüdür .
Giriş Tarihi: 12.07.2019
14:12
SOSYOLOJİNİN TEMELİNİ ATAN ESERİN BÖLÜMLERİ
Bu büyük kitap uzun bir giriş bölümünün ardından gelen altı bölümden oluşur. Birinci bölüm genel olarak toplum, toplumun türleri, coğrafi dağılımları ve medeni dünyanın bölgeleri ile ilgiliydi. İkinci bölüm vahşi kabileler de dâhil olmak üzere göçebe toplumlara bakılıyordu. Üçüncü bölüm hanedanlıklar, halifelikler, manevi ve geçici güçler ve siyasi makamlar üzerine bir söylemdi. Dördüncü bölümde göçebe olmayan toplumlar, şehirler ve iller ele alınıyordu. Beşinci bölümün konusu zanaatlar, geçim yolları ve diğer iktisadi faaliyetlerdi. Altıncı bölüm ise bilimlerin sınıflandırılması ve öğrenme-öğretme yöntemleri üzerineydi. Bu kitabın tamamı 1957 yılında İngilizceye tercüme edildi.
MEDENİYETLER NASIL YOK OLUR?
En tanınmış çalışmalarından bir tanesi, medeniyetlerin yükselişi ve çöküşüyle ilgiliydi; medeniyet ve sosyolojinin bilimi olan sosyal bilimlerin temelleri bu eserlerle atıldı. Medeniyet ve kültürün kendi çöküşünü nasıl hazırladığını açıklar. Çökmeleri; öncesinde sosyal bağların en sağlam olduğu noktada zirveye ulaşan medeniyetler, grup desteğinin ve sosyal bağların refah dönemlerinde boy gösteren sağlıksız rekabet ve yolsuzluk sebebiyle zayıflaması sonucunda tarih sayfasından yok olmaktaydı.
AŞIRI TOPRAK GENİŞLEMESİ HANEDANLIĞI YIPRATIR MI?
Geliştirdiği sosyal teoriyi daha ayrıntı şekilde açıklayan İbn Haldûn, bir sosyal grubun hatta devletin yükselişini asabiye ya da aşiretçilik adını verdiği sosyal bir kavramla başladığını öne sürer:
"Siyasi liderler ve hanedanlıklar, bulundukları yüksek mevkilere grup hissini yoğunlaştırma kabiliyetleri sayesinde gelirler ve bu hissin iktidarı elde konusundaki doğal gücünden fayda sağlarlar. Siyasi tahakkümün elde edilmesi sonucunda ortaya çıkan aşırı toprak genişlemesi hanedanlığa verilen grup desteğini seyreltir. Daha da önemlisi, bu noktada hanedanlığın ahlaki yapısının zayıflamasıyla ilgili üç nesle yayılan kaçınılmaz bir döngü başlar. Kendisini destekleyenlere yabancılaşan hanedanlığın toprakları güçlü ve bozulmamış grup hissinden beslenen diğer grupların eline düşer."
İBN HALDUN’A GÖRE MEDENİYETLER NEDEN DOĞAR?
İbn Haldûn, toplumların ve medeniyetlerin döngüsel bir yapısı olduğunu gördü. Ona göre medeniyetler, ortak bir korunma ya da yönetme ihtiyacından doğuyor, çöküşün hemen öncesinde sosyal bağların en kuvvetli olduğu dönemde zirveye ulaşıyor ve grubun desteğinin ve sosyal bağların refah döneminde ortaya çıkan haksız rekabet ve yolsuzluklar yüzünden zayıflamasıyla birlikte çökerek yok oluyordu.
BÖLÜCÜ KUVVETLERE KARŞI KOYACAK GÜÇ
İbn Haldûn'un düşüncesine göre bölücü kuvvetlere karşı koyacak yegâne şey, her milletin tabiatına mevcut bulunan din olgusuydu. İbn Haldûn, İslam'ın toplumlara kalıcı manevi hoşnutluk verdiğini, hayatın tüm sorunları için komple bir cevap sunduğunu ve insan ırkının yapılanmasıyla ilgili deneye dayalı soruları tek başına cevapladığını açıklar. Gerçekten birlik içinde yaşayan etkili bir devlet için dini mutlak bir gereklilik olarak görüyordu.