Hasan Basri Kader Risalesi
Kader meselesi, İslam'ın en kadim meselelerinden biridir. 7. yüzyılda yaşayan İslam alimlerinden Hasan Basri, "Kader Risalesi" isimli metinde bu konuyu ele alır. Peki kulun ilahi hükümdeki konumu nedir? İşte Hasan Basri'nin kader hakkındaki görüşleri…
Giriş Tarihi: 06.01.2020
10:37
Güncelleme Tarihi: 06.01.2020
12:14
"Ey müminlerin emiri, Allah'ın: "Sizden her kim, ileri gider (yetekaddeme) veya geri kalırsa (yeteahhara)" sözünü düşün. Allah'ın onlara kudret vermesi sebebiyle onlar ileri gider veya geri kalırlar. Dolayısıyla iyilik yapan kimse Cenneti hak edecek, kötülük yapan da Cehennemi (en-nar) hak edecektir. Eğer mesele yanlış görüş sahiplerinin iddia ettikleri gibi olsaydı, onların ne ileri gitme ve ne de geri kalma (yetenekleri) olmayacaktı. Ne ileri giden övülecekti, ne de geride kalan yerilecekti. Çünkü onların zannına göre bu, ne onlardandır, ne de onların elindedir (leyse minhum ve lâ ileyhim), fakat onlara yapılan bir şeydir (umile bihim). Allah onların cezalarından bahsederken "onların yaptıklarından dolayı ceza" ve "onlara önceden yazdığım ceza" (ketebtü) demeliydi, fakat "onların yapmış olduklarından dolayı ceza" dememeliydi."
Günahların kula ait olduğu düşüncesi
Bir iradeye sahip olan kul, kendi işlediği günahlardan yine kendisi sorumludur. Hasan Basri Kader Risalesi'nde bu durumu şöyle anlatır:
"Ey müminlerin emiri, Allah'ın karar (kaza) ve hükmü hakkında bilgisi olmayanların sapkın görüşlerini (el-ehvâ) terket ve Kitab'ın sana öğrettiğini anla. Çünkü Allah bu anlamda, kendisinin insanlara vermiş olduğu bir nimeti (geri alarak veya onun yerine zıddını vererek), onlar içlerinde olanı değiştirinceye (yozlaşma/bozulma) kadar değiştirmediğini (lem yekün muğayyiran ni'meten en'amehâ alâ kavmin) söyler Buna göre önce nimet Allah'tan gelmekte, fakat değiştirme (tağyir) insandan (el-ibad) olmaktadır. Çünkü onlar Allah'ın buyurduğu gibi, O'nun emirlerine itaat etmediler: "Allah'ın nimetini inançsızlıkla (küfür; nankörlük anlamına da gelir) değiştirenleri (beddelû) ve halkının azap yurdu olan cehennemde alçalmalarına sebep olanları düşünmezmisin" Dolayısıyla nimet Allah'tan, değiştirme (tebdil) insandandır. Çünkü insanlar, Allah'ın emrettiklerini terk ettiler (terekû) ve yapılmasını yasakladığı şeyleri yaptılar (amilû). Bununla beraber Allah, "kötülüğün (el-fevâhiş) ne gizlisine ne de açığına da yaklaş" buyurdu."
Dinimizde sürekli yapan, oluşturan, yaratan bir ilah anlayışı vardır fakat söz konusu insan iradesi olduğunda bütüne nispette değil yalnızca özerk alana nispet edilen bir ilah anlayışı ortaya çıkar.
Kendi eylemlerimizden kendimiz sorumluyuz
Bunun sebebi Allah'ın ilminin ezeli olmasının yanı sıra hüküm alanında Allah'ın iradesinin ne olacağının, eylemden önce değil ancak kişinin o eylemi işledikten sonra belirgin hale gelmesidir. Hasan Basrî Allah'ın, kulu hakkındaki hükmünü önceden değil kulun yapıp ettikleri sonucunda, süreç içerisinde şekillenecek bir hüküm olarak görmüştür. Kulun bir eylemi seçmesi sonucunda bir bakım hüküm kula ait olur kaza ise yapılan fiillerin vasfına ve Allah'ın nasıl takdir edeceğine dairdir.
"Ey Emirel Müminin! Bilmiş ol ki, Allah kullara yapılacak; işleri kesin olarak mukadder kılmamıştır, fakat şöyle yaparsanız size böyle yaparım, böyle yaparsanız size şöyle yaparım, diyor ve onları ancak yaptıkları amellere göre cezalandırıyor. Allah kendine ibadet, dua edilmesini ve kendinden yardım' dilenilmesini emrediyor. Eğer kullar Allah'ın. indinde olan ecri isterlerse; .Allah onlara yardım eder ve iyiliği elde etmek, kötülükleri bırakmak hususunda onlara muvaffak olmakta kolaylık gösterir. Allaha itaat edip yanındakini (ecir) isteyen kimse hakkında Allah'ın hükmü budur ki bence de söz budur."
Hasan Basri kimdir?
642 yılında Medine'de doğan ve Hz. Ömer başta olmak üzere birçok sahâbînin duasını alan Hasan-ı Basrî on iki yaşında Kur'an'ı ezberledi. Yetmişi Bedir gazisi olmak üzere 120 kadar sahâbî ile görüşme imkânı buldu. Daha sonra Vâdilkurâ'ya giderek burada kendini ilme verdi. Hz. Ali'nin halife olmasının ardından ailesiyle birlikte Basra'ya gitti ve ömrünü burada geçirdi.
Pek çok sahâbîden hadis rivayet eden Hasan-ı Basrî tâbiînin en faziletlilerinden biri olarak kabul edilir. Hasan-ı Basrî, hem yaşayışında hem tavsiyelerinde ılımlı bir zühd anlayışı ortaya koymuştur. Zühdü, ahlâk kurallarına uyulmasını kolaylaştıran ve dinî görevlerin yerine getirilmesini sağlayan bir unsur olarak görür.
Kur'an'a getirdiği serbest yorumları, hakîmâne sözleri, dünya ve âhirete bakış tarzıyla zâhid ve sûfîlere örnek olan Hasan-ı Basrî, tasavvufî hayatın vücut bulmasını sağlayan ve ona mânevî zemini hazırlayan takvâ sahibi tâbiîlerden kabul edilir.