Arama

Mümin Suresi'nden günümüze mesajlar

Mü'min suresi, Cenab-ı Hakk'ı bize tanıtarak başlar. Nasıl affettiğini, rızık verdiğini, yarattığını, hesap soracağını, ödül ve ceza yeri hazırladığını öğreniriz. Çünkü biliyoruz ki Rabbimizi tanımak bize güç verir, yolumuzu aydınlatır, birtakım hesaplardan kurtarır. "Şu andaki davranışlarımı ahiretteki sonuçlarına göre seçmeliyim" bilincini kazandırır. Bu minvalde Mü'min suresi, bugüne öyle güzel mesajlar verir ki, evvelimizin, ahirimizin neye dayanması gerektiğini biliriz. Bizleri bu konuda bilinçlendiren Fatma Bayram hocamızın, Mümin Suresi'nden günümüze verilen mesajlar konuşmasını sizler için derledik.

  • 8
  • 16
"KESİNLİKLE ZAFERİN BİZİM OLACAĞINI GÖSTERİYOR"
KESİNLİKLE ZAFERİN BİZİM OLACAĞINI GÖSTERİYOR

"O gün zalimlerin dostu olmayacak, hallerini anlatıp aracılık etmesini isteyecekleri tek bir kişi bile bulamayacaklar." Yani birisini bulmak isteyecek, etrafına bakınacak birini bulayım da şefaat etsin, aracılık etsin… Allah izin vermedikçe kimse şefaat edemeyecek. Allah adaletle hükmedecek. Çünkü o, "Semî" ve "Basîr"dir. Bu isimler biraz sonra yine gelecek. Cenab-ı Hakk'ın "Semî" ve "Basîr" isimleri, "Alîm" ismi, bazılarına göre müjdedir bazılarına göre tehdittir. Siz bir konuda haklıysanız Allah her şeyi işitip her şeyi görmesi sizin için tesellidir, müjdedir, ferahlıktır. Çünkü haklısınız. Ama haksızsanız Allah'ın her şeyi işitmesi her şeyi görmesi her şeyi bilmesi bir tehdit olur.

21 ve 22. ayetlerde de inkârcılara tekrar uyarıda bulunuyor Rabbimiz ve ibret alma çağrısı yapıyor.

Bu bölümden benim anladığım mesaj;
ahireti iyice bil, sağlam bir şekilde inan. Rabbini tanı, ahireti tanı.
Usulü Selase'nin ikisi burada.

◾ Hazreti Musa ile Firavun arasında olan bitenin kısaca anlatıldığı bölüme geldik. Burası da 23 ve 27. ayetler arası. Bu bölümde Hz. Musa'nın tavrıyla Firavun'un tavrını bir özet şeklinde görüyoruz.

◾ Hz. Musa, Rabbi tarafından mucizelerle desteklenerek Firavun'a, Hâmân'a ve Karun'a gönderiliyor. Hz. Musa kendi istemedi, tam tersine 5 yerde "Korkuyorum Ya Rabbi" diyor. "Korkuyorum… dilimdeki düğümü çöz, bana yardım et." Hiçbir peygamber, "sonunda peygamber oldum" diye kıvançla yola girmemiştir, korkuya kapılmıştır.

◾ Bizim gibi böyle körler, sağırlar birbirini ağırlar. Herkes mümin anlatıyorsun, alkışlanıyorsun, iniyorsun. Böyle değil ki peygamberlerin görevi. Şu anda bu toplumda dinden en uzak, en azgın ve makamı en yüksek kim varsa gidip ona anlatmak, demek. Bugün peygamber gelse mesela Netanyahu'ya gitmesi lazım. Anlatabildim mi? Firavun'a gitmek böyle bir şey.

◾ Hz. Musa'nın Firavun, Hâmân ve Karun'a gönderildiği bilhassa zikrediliyor surede. Firavun, zalim yöneticidir. Hâmân, zalim din adamıdır. Karunda,Firavun'un zalim hazinedarıdır. Yani biri ekonomik gücü elinde tutan biri kültürel ve dini gücü elinde tutan biri de siyasi gücü elinde tutan 3 kişiye Hz. Musa'nın gönderildiğini söylüyor. Firavun ne yapıyor buna karşılık? Hz. Musa'yı yalancılıkla ve sihirbazlıkla suçluyor. Hz. Musa'ya inananların oğullarını öldürme, kadınlarını hor ve hakir şekilde kullanma kararı alıyor.

Bunu psikologlar, sosyal psikiyatristler herhalde değerlendireceklerdir. Ama bir 20 yıl falan geçmesi lazım. Maalesef suya sabuna pek dokunmuyorlar ya bu arkadaşlarımız… İyice sular durulduktan sonra belki ancak konuşurlar. Çok ilginç arkadaşlar şu anda Siyonistlerin Müslümanlara yaptığı, zamanında Firavun'un onlara yaptığının neredeyse aynısı. Yani kendisine yapılan o zulmü birebir tekrar ediyorlar. Bu da neyi gösteriyor? Sizi coşturmak için söylemiyorum. Kesinlikle zaferin bizim olacağını gösteriyor. Kesinlikle zaferin inananların olacağını gösteriyor. Yeter ki ayağımız kaymasın, yolumuzu şaşırmayalım, istikametimizi şaşırmayalım. Kimin yanında duracağımızı iyi bilelim.

◾ Firavun, Hz. Musa'yı öldürmek istiyor. Sebebini de; dinimizi değiştiriyor, ülkede bozgunculuk çıkarıyor, diye açıklıyor. Ne güzel bir düzenimiz vardı, düzen bozuyor diye Hz. Musa'yı öldürmek istiyor. Hz. Musa da Allah'a sığınıyor. O bölüm böylece bitiyor, küçük bir bölüm.

Buradan benim çıkardığım mesaj arkadaşlar; yaşadığın hiçbir şey yeni değil, sen kimin yanında duracağını bil.

◾ Bugün hiç kimse ben Firavun'um demiyor. Firavunların yeni adları var. Güce mi hayransın, zenginliğe mi hayransın? Genç arkadaşlar çok dikkat edin. Güzellik, zenginlik şöhret, makam, mevki insanın hak yolda olduğunu göstermez. Bunları kötülemiyorum. Bilen bilir; ben dünyayı her boyutuyla severim. Güzel yemeyi, giyinmeyi, gezmeyi güzel yerlerde yaşamayı her şeyini… Dünyayı Allah yaratmış neden sevmeyeyim? Ama bir numaralı önceliğim değildir. Başarı ve hak noktasında kıstasım değildir. Eğer öyle olursa yolumu şaşırırım arkadaşlar. Sonra da ne yaparım biliyor musunuz? Biraz ağzım laf yaptığı için bu sefer kendi haklılığımı kanıtlamak uğruna birtakım ayetleri, hadisleri kendime göre yorumlarım, onları öne çıkarırım, Allah korusun arkadaşlar ondan sonra bir daha sırat-ı müstakimi bulamam. İnsanlar tesettüre imrensin diye "ben şık giyiniyorum" diyorlar. Şık olmak başka israf etmek, müsrif ve gösterişçi olmak başka.

◾ Hz. İbrahim Kâbe'yi yapınca Cenab-ı Hak demiş ya; "çık şu taşının üstüne insanları çağır." "Kime duyururum, Ya Rabbim burada kimse yok" demiş. Zaten şehir yok orada yani. "Sen seslen ben duyururum" diyor. Biz de öyle… Biz sesleniyoruz arkadaşlar.

◾ Öyle zamanlar vardır ki ihtiyacımızdan fazla her şeyi infak etmeniz gerekir. Şu anda öyle bir zamanda olduğumuzu düşünüyorum. İhtiyacımızdan fazla her şeyi infak etmemiz gerekir, bağışlamamız gerekir. Ömer Bin Abdülaziz'in döneminde zekâtlar toplanmış, Kuzey Afrika'ya gönderilmiş, Şam bölgesinde verilecek fakir bulunamadığı için… Kuzey Afrika'da da verilecek fakir bulunamamış, geri gelmiş merkeze. Ne yapmışlar? Köle satın alıp azat etmişler. Yani fakir yok.Böyle bir dönem olursa o zaman lüks içinde yaşayabilirsiniz. Ama varsa da bugünlerde giymeyin. Şatafatlı törenler yapmayın, düğünleriniz daha sade olmalı. Hani dedim ya duygusal boyuta girmeyeceğim, yavaş yavaş oraya kayıyorum, hemen geri döneyim, kendimi toparlayamam. Kimin yanında duracağını bil, şaşırırsan geçmişteki benzerlerine bak. Şu anda bugün şu kişi kıssalardaki kime benziyor? Benzerini bul ona göre yanında mı duracaksın karşısında mı duracaksın, dur.

  • 10
  • 16
MÜMİN KULUN ANLATILDIĞI BÖLÜM
MÜMİN KULUN ANLATILDIĞI BÖLÜM

◾ Size asıl anlatmak istediğim bölüme geldik.28 – 50. ayetler arası…

22-23. ayette, Hz. Musa'nın öldürülmesi konuşuluyor, Firavun'un meclisinde. Bu konuşmalara kadar inancını gizlemiş mümin kul; Firavun'un ahalisinden, yakınlarından. Bazıları kuzeni olduğunu söylüyor bazıları Polis Teşkilatı'nın Başkanı yani bugünkü İçişleri Bakanı gibi bir mevkisi olduğunu söylüyor bu kişinin. Sözü geçen, danışma meclislerinde bulunan biri bu kişi. İman etmiş Hz. Musa'ya Müslüman olmuş fakat bunu o güne kadar açıklamamış. Gizli gizli Hz. Musa'yı da korumaya çalışmış. Fakat öyle bir nokta geliyor ki -deminki korkaklık, cesaret, saldırganlık tanımını tekrar hatırlayın- artık gizlerse zalimin işini kolaylaştırmış olacak.(gizleyeceksin, çaktırmayacaksın, hissettirmeyeceksin, gözle namaz, kaşla namaz falan diyenlerle boşuna uğraşmıyorduk arkadaşlar, boşuna karşı çıkmıyorduk bunlara.)

◾ Firavun'un hanedanlığından o güne kadar Hz. Musa'yı gizliden gizliye korumuş ise de öldürülmesi konuşulunca açıktan artık mücadele meydanına atılıyor. Bu mümin kulun izlediği stratejiyi madde madde tespit etmeye çalıştım arkadaşlar.

Madde-1: Düşündürme

◾ Karşısındakilerin akıllarına hitap ediyor. Bir adamı "Rabbim Allah" dediği için öldürecek misiniz? Niye öldürüyorsunuz, adam ne diyor; "Hepimizi Allah yarattı" diyor. Bu böyle dedi diye birisi öldürülür mü diyor? Üstelik de apaçık mucizeler gösterdi size. - burada çok güzel bir hitabet tekniği uyguluyor; tefsirler söylüyor- Eğer yalancıysa zaten Allah yalancıları muvaffak etmez. Yani zımnen ne demiş oluyor Firavun'a; "Sen de yalancısın, muvaffak olamayacaksın." Tanrılık iddiasında bulunuyorsun, Tanrı olmadığını hepimiz biliyoruz.

Arkadaşlar benim buradan çıkardığım mesaj:
Dava adamı, aksiyonunu sağlam düşünsel temellere dayandırması lazım.

◾ Hepimizin bir davası var. Bana şöyle diyor bazı anneler; "hocam bize bir kitap söyle, çocuğumuza verelim, o kitabı okusun ve dine dönsün." Arkadaşlar, böyle bir kitap yok, öyle bir kitap varsa da onu önce sizin okumanız lazım. Ben eminim ki sizin de kafanıza 4-5 tane, çocuğunuzun aklına takılan sorulardan sokulsa, sizin de imanınız sarsıntıya uğrar. Sorgulamalardan geçirerek sağlamlaştırılmış yani denenmiş, imtihandan geçirilmiş imanlar sağlamdır. Kendi kendine gereken açıklamaları yapılmış imanlar sağlamdır.

Ankebut suresinin başında diyor ki Cenab-ı Hak, "İnsanlar zannediyorlar mı ki iman ettik deyince biz onları bırakacağız ve o imanlarını hiç imtihan etmeyeceğiz, öyle mi zannediyorlar?"

◾ Bir defa muhatabının aklına hitap ediyor, düşündürmeye çalışıyor, "Ya şimdi ne yapıyorsunuz? Rabbim Allah'tır dedi, getirdiği mesaj bu, onun getirdiği mucizelerin insan ürünü olmadığını sizin sihirbazlarınız kabul etti. Bunun için insan öldürülür mü?"

Madde-2:

◾ Hitaplarında"Ya kavmi" diyor. (Burada da stratejik davrandığını düşünüyorum) Bir topluluk içinde geçiyor bu konuşma. Firavunla başbaşa olsaydı, Firavun onu anında ezip yok edebilirdi. Bir emir verip öldürürler, kimse anlamaz. Ama öyle olmuyor. Bir danışma meclisinde yapıyor bunu, Firavun da göz göre göre o adamı ortadan kaldıramaz, ikna etmesi lazım. Bütün dinleyicileri de o tartışmanın içine çekiyor. Firavuna hitap etmiyor mesela. Hep "ya kavmi" diye oradaki topluluğa hitap ediyor ve bunu toplumun ortak akıl ve vicdanına hitap ederek, kitle psikolojisinden yararlanmak üzere yaptığını düşünüyorum. Bunun sonucunda da Firavun'u sadece kendi görüşünü açıklayan biri konumuna düşürüyor. Hükmeden, kahreden, zalim pozisyonundan; bir tartışma meclisinde kendisi de fikrini açıklayan onların dengi biri konumuna düşürüyor. Mesela şu ifade tamamen Firavun'un sözü: "Ben sadece görüşümü söylüyorum bilirsiniz sizin için her zaman doğru olanı tavsiye ederim."

Buradan çıkardığım mesaj;
dava adamı toplumsal ilişkileri ihmal etmemelidir,
toplumu da daima o davanın içine çekmelidir, hesaba katmalıdır.

  • 11
  • 16

Madde-3

◾ Mümin kul, tarihten örnekler veriyor. Az önce Cenab-ı Hak da tarihten ve kıyametten örnekler verdi. Bu mümin kul da tarihten örnekler veriyor. Ad kavmine ne oldu, Semud kavmine ne oldu, Hz. Yusuf'a ne yaptınız diye hem uzak hem yakın tarihten örnekler veriyor. İnanmazsan ve inanırsan ne olur, helak edilen kavimler bunları anlatıyor.

Benim buradan çıkardığım mesaj;
yolumuzu doğru yürüyebilmemiz için bir tarih bilincimizin olması lazım.

Madde-4

◾ Mümin kul, kıyamet gününde uğrayacakları felaketleri hatırlatıyor. Sonuç olarak; düşündürdü, toplumun vicdanına hitap etti, tarihten örnekler verdi, gelecekte kıyamet günü ne yaparız biz Allah'ın huzuruna vardığımızda, hatırlattı. Tüm bu nasihatlere Firavun'un verdiği cevap nedir; "Bana bir kule yapın da çıkayım bakayım Musa'nın tanrısı göklerde mi?" Tam bir şarlatanlıktır, safsata (terminolojik anlamda) örneğidir. Safsata konusuna önem vermenizi dikkatlerinize arz ederim. Aristo'nun saydığı 13 safsata var, bugün mantıkçılar, felsefeciler yüzden fazla safsata sayıyorlar.

Tevfik Uyar'ın Safsatalar
kitabını okumanızı tavsiye ederim.

◾ Mesela şu bir safsatadır: 'sen benim kim olduğumu biliyor musun?' Senin kim olduğun, söylediğin şeyin yanlış olmadığını göstermez. O makamdaki biri de yanlış söyleyebilir. Firavun da ne yapıyor; Allah'ın göklerde aranacağını söylüyor ve uzak, kimsenin erişemeyeceği bir yer gösteriyor. Burada iki amacı var: 'bu kuleyi yaptırabilirse ben gittim, yoktu diyecek; gidemezse, ben gidemediğime göre Musa nasıl gitmiş de görüşmüş o gariban haliyle diyecek.'Her hâlükârda Hz. Musa'yı alt etmek için, sinsice tartışmayı başka bir mecraya çekiyor. Bugün bunu Harari başta olmak üzere bütün propagandacı ateistler yapıyor. Safsataları tanırsanız çocuklarımızı, gençlerimizi nasıl böyle ikna ettiklerini, yanlış argümanlar üzerine veya iki doğruyu yanlış bir şekilde birleştirerek, nasıl yanlış sonuçlar ürettiklerini görebilirsiniz.

Cenab-ı Hak ne diyor firavunun bu sözü için?

"Biz böylece Firavun'a kendi amelini süsledik ve onu yoldan saptırdık."

◾ Saptırdık derken şunu da bilelim Allah kimseyi durduk yerde saptırmaz, kişi sapmayı seçer, Allah da sapmasına izin verir. Burada önemli olan şu; herkes kendi fikrini, düşüncesini, stratejisini çok beğenir. Kendisini hatasız görmek, şeytanın yoludur. Adem'le Şeytan arasındaki ilk karşılaşmayı hatırlayın. Şunu da unutmayalım, yalnız kendinden sürekli şüphe etmek de insanı münafıklığa götürebilir.

Münafıklar nasıl anlatılıyor, Kur'an-ı Kerim'de?

◾ Devamlı bir git-gel içindedirler. İstikametleri yok sürekli şüphe, tereddüt, kendinden hiç emin olamamak. Bazı arkadaşlarımızı görüyorum, gencecik. 'Benim imanım zayıf herhalde, amelim eksik olduğuna göre' diyor. Muhakkak bunun evveliyatı var ama çok üzülüyorum. İmanına hemen niye zayıflık atfediyorsun. İmanla amel arasında irade basamağı var. İraden zayıf, imanın zayıf değil. Çünkü imanım zayıfsa benim tutunacak hiçbir şeyim yok ki. Yine de bilelim ki iman zayıflar mı, zayıflar. Ameli terk etmek suretiyle zayıflar. İmanı kuvvetlendirecek şey, ameldir. Amel arttıkça imanın kuvveti artar. Ama siz amelinizin eksikliğini iradenize veya başka çeldiricilere bağlayacağınıza, niye hemen imanınıza bağlıyorsunuz?

  • 12
  • 16
DÜNYANIN GEÇİCİLİĞİNİ VE AHİRETİN EBEDİLİĞİNİ UNUTMAYIN
DÜNYANIN GEÇİCİLİĞİNİ VE AHİRETİN EBEDİLİĞİNİ UNUTMAYIN

İnsanın kendisini özeleştiriden geçirmesi mutedil olandır; yani hesaba çekilmeden önce sen kendini hesaba çek. Bugün burada böyle söyledim yanlış mıydı? Şöyle bir tavır aldım acaba doğru mu?Yarın şunu yapacağım en doğrusu nasıl olur?Bu şüphe değildir. Bizim istikametimiz belli, sadece her adımı ölçüyoruz. İstikametinden emin olamamak, şüpheci karakter, hastalıklı bir karakterdir. Tartışmada muhatabını anlamaya çalışmak, en azından sözlerini çarpıtmadan dosdoğru anlayıp ona göre cevap vermek gerekir. Firavun bunu yapmıyor. Mümin kul neler neler söyledi, ona cevap vermiyor. Bunu yapabilmek için iletişim uzmanları diyor ki; iki özellikten arınmış olmamız gerekir. Bir tartışma sırasında karşımızdakini empatik şekilde dinleyip, anlayıp, uygun cevabı verebilmemiz için o tartışma sırasında öfkeye kapılmamak ve kibirli olmamak gerekiyor. Mesela narsistlerde böyle bir yetenek yok. Kibir iç dünyamıza yerleştikçe, başkalarını anlama kapasitemiz yok oluyor.

Onun için bu bölümden benim çıkardığım mesaj;
"sakin ol, mütevazı ol, safsataları iyi tanı."

◾ Elmalılı Hamdi Yazır, Firavun'un göklere çıkmak istemesini şöyle yorumluyor:

"Gökte bir yıldız arar gibi rasat ile cismani bir yolda Allah aramaya kalkmak, Allah'ı arama yolu değil; halkı bu suretle iğfale çalışmak da muvaffak olacak bir siyaset yolu değil. Göklerde ve yerdeki her şey halikının vücuduna delalet edip durmakta iken ve Allah'ı eserinden anlamak için yerin gökten bir farkı olamayacağı da aklı olanlar nezdinde malum iken, Hz. Musa'nın "bizim Rabbimiz her şeye yaratılışını veren Yaratan ve sonra onu yoluna doğrultandır" (Ta-ha suresinde) gibi ifadeleriyle herkese öğrettiği açık yolu bırakıp da yetişemeyeceği uzaklara gitmeye kalkışmak, elbette çıkar bir yol değildir."

◾ İşte bunun Firavun'un bir tuzağı ve hilesi olduğunu nereden anlıyoruz; 37'nci ayette "ve mâkeydufir'avne illâ fî tebâb" diyor, Cenab-ı Hakk. Firavun'un tuzağı kurudu, boşa çıktı diyor. Son olarak; Firavun ona da cevap vermiyor ve kule yapıp çıkmaya bakıyor. Bu arada mümin kul, kavmine hitap ederek; "Dünyanın geçiciliğini ve ahiretin ebediliğini unutmayın!" diyor.

◾ Arkadaşlar baştan beri bu surede vurgulanan şey - ilk ayetlerde söylendi-" dönüp Allah'ın huzuruna gideceğiz."Allah'ın huzuruna dönüp gideceğini yakinen bilen, iman eden kişi, 90-100 yıl bir asalak olarak yaşamayı mı tercih eder? Allah nasip etmiş 30'unda 40'ında şehit mertebesinde gitmeyi mi tercih eder? Şehit mertebesine gitmeyi tercih eder.

Âmir bin Füheyre'nin hayatını okuyun, İslam Ansiklopedisi'nde küçücük bir bölüm. Âmir bin Füheyre, Hz. Ebubekir'in, Müslüman olduğu için satın alıp azad ettiği, sonra da geçinebilmesi için sürüsüne çoban olarak tuttuğu bir zat. Yani bir çoban. Öncesinde de bir köle. Medine'ye hicret ettikten sonra Âmir bin Füheyre, ashabı suffadan oluyor. Yani Peygamberimizin yetiştirdiği çekirdek kadro, alimler kadrosundan. Bi'rimaûne faciasında şehit edilen, İslam'ı tebliğ etmekle görevlendirilmiş 70 kişiden biri olarak seçiliyor. Peygamberimiz tarafından gönderiliyor. Biliyorsunuz maune kuyusunun başında tuzağa düşürülüyorlar ve hepsi şehit ediliyor. Amir bin Füheyre, tam mızrak göğsüne saplandığında, "Yaşasın, kazandım!" diyor. Öldüren kişi, bu söz karşısında şok oluyor. Çünkü onlar sadece bu dünyaya inanıyorlar. Dirilişe inanmıyorlar. Hayat bu dünyadan ibaret. Ben de seni öldürüyorum, nasıl sen kazanmış olabilirsin ki? Ben kazandım yani seni öldürdüm. Fakat o ölüyor zaten ona cevap sonra Müslüman oluyor.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN