Peygamber Efendimiz Miracı şöyle anlatırlar:
"Ben Kabe'nin Hatîm kısmında uyku ile uyanıklık arasında idim. Yanıma merkepten büyük, katırdan küçük beyaz bir hayvan getirildi. Bu Burak'tı. Ön ayağını gözünün gördüğü en son noktaya koyarak yol alıyordu. Ben onun üzerine bindirilmiştim. Böylece Cibrîl -aleyhisselâm- beni götürdü. Dünya semsına kadar geldik. Kapının açılmasını istedi. 'Gelen kim?' denildi. 'Cibrîl!' dedi. 'Beraberindeki kim?' denildi. 'Muhammed aleyhissalâtü vesselâm' dedi. 'Ona Miraç daveti gönderildi mi?' denildi.'Evet!' dedi.
'Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliştir!' denildi ve kapı açıldı. Kapıdan geçince, orada Hazreti Âdem'i (as) gördüm. 'Bu babanız Âdem'dir! O'na selam ver!' denildi. Ben de selam verdim. Selamıma mukabele etti. Sonra bana: 'Salih evlat hoş geldin, salih peygamber hoş geldin!" dedi.
Sonra Hazreti Cebrâîl beni yükseltti ve ikinci semaya geldik. Burada Hazreti Yahyâ ve Hazreti Îsâ (as) ile karşılaştım. Onlar teyze oğullarıydı.Sonra Cebrâîl beni üçüncü semaya çıkardı ve orada Hazret-i Yûsuf -aleyhisselâm- ile karşılaştık. Dördüncü kat semada Hazret-i İdrîs (as) ile beşinci kat semada Hârûn (as) ile altıncı kat semada ise Hazret-i Mûsâ (as) ile karşılaştık. 'Salih kardeş hoş geldin, Salih peygamber hoş geldin!' dedi. Ben onu geçince, ağladı. O'na: 'Niye ağlıyorsun?' denildi.
'Çünkü benden sonra bir delikanlı peygamber oldu, O'nun ümmetinden cennete girecek olanlar, benim ümmetimden cennete girecek olanlardan daha çok!' dedi.
Sonra Cebrail beni yedinci semaya çıkardı ve İbrahim (as) ile karşılaştık. Cebrâîl (as): 'Bu, baban İbrahim'dir; ona selam ver!' dedi. Ben selâm verdim; O da selâmıma mukabele etti. Sonra:
'Salih oğlum hoş geldin, Salih peygamber hoş geldin!' dedi. Daha sonra bana: 'Ya Muhammed! Ümmetine benden selâm söyle ve onlara cennetin toprağının çok güzel, suyunun çok tatlı, arazisinin son derece geniş ve dümdüz olduğunu bildir. Söyle de cennete çok ağaç diksinler. Cennetin ağaçları "Sübhânallâhi ve'l-hamdü lillâhi ve lâ ilâhe illâllâhu vallâhu ekber!" demekten ibârettir.' dedi.
Sonra Sidretü'l-Müntehâ'ya çıkarıldım. Bunun meyveleri (Yemen'in) Hecer testileri gibi iri idi, yaprakları da fil kulakları gibiydi. Cebrâîl (as) bana: 'İşte bu, Sidretü'l-Müntehâ'dır!' dedi."
Burada dört nehir vardı: İkisi bâtıni nehir, ikisi zahirî nehir. 'Bunlar nedir, ey Cibrîl?' diye sordum. Cebrâîl (as): 'Şu iki bâtıni nehir, cennetin iki nehridir. Zahirî olanların biri Nil, diğeri de Fırat'tır!' dedi...
(Buhârî, Bed'ü'l-Halk, 6; Enbiyâ, 22, 43; Menâkıbu'l-Ensâr, 42; Müslim, Îman, 264; Tirmizî, Tefsîr 94, Deavât 58; Nesâî, Salât, 1; Ahmed, V, 418)
Sidretü'l-Müntehâ'da Cebrail (as):
"Ey Allah'ın Resulü! Buradan öteye yalnız gideceksin!" dedi. Rasulullâh (sav) "Niçin ey Cibril?" diye sordu. O da cevaben: "Cenabı-ı Hak bana buraya kadar çıkma izni vermiştir. Eğer buradan ileriye bir adım atarsam, yanar kül olurum!" dedi.
(Râzî, XXVIII, 251)