Peygamber Efendimizin maruz kaldığı musibetlere karşı tavrı
Peygamber Efendimiz, 23 yıllık risalet hayatında Mekke'de 13 yıl, Medine'de ise 10 yıl boyunca çetin bir mücadeleye girişti. O, bu dönemlerde büyük musibetlere maruz kaldı. Kendi kavmi tarafından yalanlanmış, işkence görmüş, ölümle tehdit edilmiş hatta taşa tutulmuştu. Onun bela ve musibetlere karşı tavrı ise tüm Müslümanlara örnek teşkil etti.
Giriş Tarihi: 22.11.2019
14:25
Güncelleme Tarihi: 23.10.2021
14:01
Peygamber Efendimiz (sav) bir gün, çocuğunun kabri başında feryat eden bir kadına rastladı. Efendimiz, acılı anneye, "Allah'a isyan etmekten sakın ve sabret!" diyerek nasihatte bulundu. Üzüntüsünden dolayı Hz. Peygamberi tanıyamayan kadın, "Bana karışma! Benim başıma gelen senin başına gelmedi ki!" dedi. Bir müddet sonra Resûl-i Ekrem olduğunu anlayınca onun huzuruna gelerek özrünü beyan etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber, şu tavsiyede bulundu: "Gerçek sabır, musibetin geldiği ilk anda gösterilen sabırdır."
Efendimizin bu tavsiyesi, insanların imtihan edildiği musibetlerin ilk anında gösterilecek sabrın önemine işaret eder. Aynı zamanda sıkıntıya maruz kalan kişinin teselli edilmesini ve onların fevri tepkilerine karşı anlayışlı olunması gerektiğini gösterir.
Diyanet, 22 Kasım 2019 Cuma Hutbesi yayınlandı. Diyanet İşleri Başkanlığı bu haftaki Cuma Hutbesi'nin konusu "Musibetler Karşısında Müminin Tavrı" oldu. Hutbe'de Hz. Muhammed'in hayatından örneklere yer verildi. İşte 22 Kasım Cuma Hutbesi...
Muhterem Müslümanlar!
Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir gün, çocuğunun kabri başında feryat eden bir kadına rastladı. Acılı anneye, "Allah'a isyan etmekten sakın ve sabret!" diyerek nasihatte bulundu. Üzüntüsünden Allah Resûlü'nü tanıyamayan kadın, "Bana karışma! Benim başıma gelen senin başına gelmedi ki!" deyiverdi. Bir müddet sonra kendisine nasihat edenin Resûl-i Ekrem olduğunu anlayınca Peygamberimizin huzuruna gelerek özrünü beyan etti. Bunun üzerine Rahmet Elçisi (s.a.s), şu özlü tavsiyede bulundu: "Gerçek sabır, musibetin geldiği ilk anda gösterilen sabırdır."
Aziz Müminler!
Hayatın akışı içerisinde her birimizin yaşadığı zorluklar, çile ve kederler, maddi ve manevi sıkıntılar olması mukadderdir. Çünkü bu dünya, adı üstünde, "imtihan dünyası"dır. Başa çıkmak için uğraştığımız imtihanlardan çok daha fazlasını Resûlullah (s.a.s) yaşamıştır. O, daha doğmadan babasını, henüz altı yaşındayken annesini kaybetmiş, yetim ve öksüz olarak büyümüştür. Can yoldaşı eşini ve altı çocuğunu kendi elleriyle toprağa vermiştir. Mekke'de bir avuç müminle birlikte müşriklerin amansız baskı ve işkencelerine, kısıtlama ve dışlamalarına maruz kalmıştır. Bütün bu sıkıntı ve musibetlere rağmen, Peygamber Efendimiz asla ümidini ve inancını kaybetmemiş, daima Rabbine sığınmış ve O'ndan yardım istemiştir. Şiddetten değil, merhametten yana tavır almış ve hiçbir zaman Allah'ın razı olmayacağı çözümlere tevessül etmemiştir.
Kıymetli Müslümanlar!
Hutbemin başında okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyurur: "Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!" Elbette hiçbirimiz zorluklarla karşılaşmayı arzu etmeyiz. Ancak müminler olarak biliriz ki, hayatın güzel anları kadar, sıkıntılı zamanları da dünya imtihanımızın birer parçasıdır. Cenab-ı Hak, insanı bazen elindekileri alarak bazen de fazlasıyla nimet vererek imtihan eder. Bu yüzden, musibet karşısında isyan etmek, kırıp dökmek ya da kötü söz söylemek yerine öncelikle sabırlı ve metanetli olmaya gayret gösteririz. Sağduyu ve akl-ı selim ile hareket ederiz. Sıkıntıyı aşmak için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getiririz. Bizler, her musibetten dünyamıza ve ahiretimize yönelik dersler çıkartırız. Benzer sıkıntılara maruz kalmamak için hata ve ihmallerimizi gözden geçiririz. İlim sahibi, tecrübeli insanlardan yardım alır, ondan sonra da Rabbimize tevekkül ederiz.