Ashab-ı Suffe mensubu sahabeler
Peygamber Efendimiz, Medine'ye hicretinin ardından Mescid-i Nebevî 'yi inşa ettirirken ailesine ait odaların yanı sıra mescidin güney tarafına düşen giriş kısmında kimsesiz fakir sahabîlerin barınması için bir gölgelik yaptırdı. Üzeri hurma dallarıyla kapatıldığı için oraya "Suffe " adı verilmişti. Kâbe'nin kıble olmasıyla birlikte bu gölgelik mescidin kuzeyine alındı, daha sonra genişletilen Mescid-i Nebevî'ye dahil edildi. Yoksul sahabîlerin ve kimsesizlerin barındığı Suffe , ilerleyen zamanlarda bir eğitim mekânına erişti.
Giriş Tarihi: 23.01.2019
13:13
Güncelleme Tarihi: 23.01.2019
13:23
Ashabın seçkinlerindendi. Erbâbın zineti olarak ünlenmişti. İnancı uğruna gösterdiği fedakârlıklar, İslâm'ın yüceliğinin bir vesikası olan kahramandı. Uzun boylu, kara yağız, ela gözlü ve geniş omuzluydu. Son derece sade ve nezih yaşadı. Hiçbir namazını kazaya bırakmadı. İslâm'ın ilk şehitleri olarak tarihe geçen Yasir ailesi kıyamete kadar gelecek müminlere bu davranışlarıyla tükenmeyen bir şeref, bir asalet bıraktılar.
Hz. Ali (r.a) devrinde Cemel ve Sıffın'de 93 yaşlarında çarpışırken şehit düştü. Hz. Ali (r.a.)'ın kıldırdığı cenaze namazından sonra oraya defnedildi. Ammar 62 hadis-i şerif rivayet etti. Buhari'de geçen bir rivayeti şöyledir: "Üç şeyi nefsinde toplayan kimse imanın tamamını elde etmiş olur. 1- Kendi aleyhine de olsa insafı elden bırakmamak, 2- Herkese selâm vermek, 3-Fakir iken bile sadaka vermek."
İslam'a gelenlerin altıncısıdır. İlim hazinesi ve Eshâb-ı kiramın meşhurlarındandı. Genç iken iman etti. Kur'an-ı Kerîm'i ve çok hadis-i şerif ezberledi. İki kere Habeşistan'a ve Medine'ye hicret etti. Bütün gazâlarda ve Yermük muharebesinde bulundu. Cennetle müjdelendi. Mekke'de ilk defa ve açıkça herkesin önünde Kur'ân-ı Kerîm okudu. İbn-i Mesud Hazret-i Osman'ın hilâfetine kadar Kûfe'de kalıp, O'nun da'veti üzerine Medine-i Münevvere'ye dönmüş, 32 (m. 652) tarihinde, 60 yaşını geçmiş olduğu halde ebedi hayata kavuştu.
Hürmet sahibi olmakla öne çıkmış, ayıplardan arınmış bir sahabi olarak bilinir. Abdullah bin Mesud(r.a)'un kardeşidir. Utbe bin Mesud (r.a) hakkında Tabiin'in meşhur fakih ve muhaddisi İmam Zühri'nin; "Abdullah bin Mesud bizce kardeşi Utbe'den daha fakih, daha yüksek, sahabelikte ve hicrette daha eski değildir. Fakat Utbe ondan daha erken öldü." dediği bilinir.
Eshâb-ı kiramın meşhûrlarından ve ilk olarak îmân edenlerindendir. Uzlet yolunu tutmuş, hatalardan yüz çevirmiştir. Hazreti Mikdâd'ın mensûb olduğu kabilesi, düşmanları tarafından hezimete uğratılmış, yerleri, yurtları ve malları ellerinden alınarak dağılıp gitmişlerdir. bu arada, kendisi Mekke'ye düşer ve orada Esved bin Abd-i Yegûs hânedanına sığınır. Bu sırada Resûlullah efendimizin, Peygamberliğini açıkladığını duyunca hemen müslüman olur. Hazreti Mikdâd bin Esved, gittiği yerlerde insanlara Kur'ân-ı Kerim'i öğretti ve hadîs rivâyetinde bulundu.
Peygamber efendimiz, kumandanlarından olan Mikdâd bin Esved'i çok severdi. Hakkında şöyle buyurdu: "Allah bana Eshâbımdan dört kişiyi özellikle sevdiğini bildirip, benim, de onları sevmemi emir buyurdu ki: bunlar; Ali, Mikdâd, Selman ve Ebû Zer'dir."
Hazreti Mikdâd bin Esved, herkesin hakkında son derece ihtiyatlı konuşurdu. Ancak işlerinin neticesine bakarak hüküm verirdi. Bu hususta kendisi şöyle bildiriyor: "Ben, bir adamın sonunu görmeden onun hakkında iyi veya fenâ bir şey söylemem! Çünkü buna dair Resûlullah'dan bir şey sorulmuştu da, şu cevabı vermişti: "İnsan kalbi kadar değişen bir şey yoktur!"
Daima takvaya riayetkâr, imtihan ve belâlara karşısındayken de rıza makamından ayrılmayan bir sahabiydi. İslâm ile ilk şereflenen sahabilerdendi. Kûfe şehrinde vefat etti. Cahiliye devrinde köle olarak satılmıştı. Resûlullah Zeyd bin Erkam'ın evinde iken, burada müslüman oldu. İlk müslüman olan erkeklerin altıncısı idi. İslâm'ın ilk günlerinde, müşriklerin kin ve intikamla baktığı bir zamanda müslüman olmak, üstelik Müslümanlığını izhar etmek (açıklamak) kolay iş değildi. Böyle bir şeye cesaret göstermek bir bakıma can, mal, namus, kısaca her şeyini göze almak demekti.