Batıya Osmanlının kalbini gösteren ressam
Osmanlı İmparatorluğu'nda köklü değişikliklerin yaşandığı 19. yüzyılda, kültür ve sanat oldukça önemli yer tutar. Resim sanatı, en büyük itibarı görür ve Avrupa'dan getirilen ressamlar sarayda istihdam edilir. Bu yüzyılın sonlarına doğru sarayda görevlendirilen ressamlardan biri de İtalyan asıllı Fausto Zonaro'dur. 1891'de İstanbul'a gelen Zonaro, 1896'da Sultan Abdülhamid tarafından Yıldız Sarayı'nın başressamlığına getirilir ve bu görevi on dört yıl sürdürür. Zonaro'yu vefat yıldönümünde bilinmeyenleri ile anıyoruz...
Zonaro 1891 yılına dek gezgin sanatçıların bohem yaşamını sürdürmüştür. Ancak başarısına ve ününe karşın pek az resim satabilen sanatçı, 1890'da Padova 'ya ve Venedik 'e resim hocalığı yapmak üzere geri dönmüştür. Burada sonradan eşi olan Elisa Pante ile tanışan Zonaro, onun isteği üzerine İstanbul'a gitmeye karar vermiştir. 1891 yılında İstanbul'a gelen sanatçının cebinde birkaç yüz frangı vardır ve yaptığı gemi yolculuğunun masraflarını gemi kaptanının portresini yaparak ödeyebilmiştir.
Sanatçı ve eşi İstanbul'a geldiği ilk yıllarda Taksim civarında bir eve yerleşmiştir. Zonaro kente geldiği ilk günlerde küçük boyutlu manzaralar, kent yaşamından sahneleri gösteren tablolar yaparak bunları Peralı bir tacire satarak geçimini sağlamıştır. Kısa zamanda dostlar kazanan sanatçı, yabancı elçilikler tarafından himaye görmüş, hatta İtalyan Elçiliği 'nin desteğiyle İstanbul'da yaşayan elçilik mensuplarının hanımlarının devam ettiği bir resim kursu açmış, kurs ücretinin yüksek tutulmasına karşın katılım oranı büyük olmuştur.
II. ABDÜLHAMİD TARAFINDAN SARAY RESSAMI OLARAK ONURLANDIRILMASI
Sanatçının yaşamındaki en büyük değişiklik kuşkusuz onun II. Abdülhamid tarafından saray ressamı olarak onurlandırılması ve bu görevi on dört yıl sürdürmesidir.
Thalasso 'ya göre resimlerini beğenerek koleksiyonuna alan ve sanatçıya saraya resim sunma önerisinde bulunan Ferid Paşa 'dır.
Thalasso böylece Zonaro'nun 1896 yılında Ertuğrul Suvari Alayı'nın Galata Köprüsü'nden Geçişi adlı resmini tamamlayarak II. Abdülhamid'e sunması üzerine, padişahın resmi beğenmesi ve sanatçıya birinci dereceden Mecidi nişanı ve saray ressamlığı unvanı verilmesi şeklinde açıklanır.