Bilgi ve belge merkezi niteliğindeki Abdülmecid Efendi Kütüphanesi
Tüm dünyanın tarihinde yer alan bir imparatorluk. Yüzyıllarca üç kıtaya hükmetmiş bir medeniyet. Bu medeniyet içerisinde sultanlar, sadece yönetimle ilgilenmemiş; bunların yanında birçok zanaat ve sanatta isimlerini duyurmuşlardı. Osmanlı'nın son halifesi Abdülmecid Efendi de bunlardan bir tanesiydi. Abdülmecid'in kendi adını taşıyan kütüphanesi yerli ve yabancı kitap, süreli yayın ve görsel malzemenin dönemin tarihini çok yönlü ve açık bir biçimde yansıtması özelliği ile son dönem tarih ve saray araştırmaları için önemli bir bilgi ve belge merkezi niteliği taşıyor. Kütüphane adeta Osmanlı Devleti'nden Cumhuriyet devrine geçişi gözler önüne seriyor.
Giriş Tarihi: 17.03.2019
17:05
Güncelleme Tarihi: 30.03.2019
11:38
KÜTÜPHANEDE ATATÜRK’TEN İZLER DE YER ALIYOR
3 Mart 1924'te halifeliğin kaldırılması ve Halife Abdülmecid Efendi'nin ailesi ile birlikte yurt dışına gönderilmesinden sonra Dolmabahçe Sarayı'nda saltanat ve halifelik dönemi kapandı. 1 Temmuz 1927'de Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün Dolmabahçe Sarayı'na gelişiyle birlikte yeni bir dönem başladı. Abdülmecid Efendi Kütüphanesi de Atatürk'ten ve Atatürk'ün Dolmabahçe Sarayı'nda bulunduğu dönemden izler taşıyor.
ATATÜRK, ABDÜLMECİD’İN KÜTÜPHANESİNDEN FAYDALANDI
Kütüphanede "Ziraat-ı Fenni" "Türkiye Salnamesi" "Rubaiyat-ı Hayyam'dan Manzum Tercümeler" isimli Atatürk'e ithaf edilmiş kitapların yanı sıra, Cumhuriyetin 10. yıl kutlamalarına ait albüm ve fotoğraflar da bulunmakta. Atatürk'ün Dolmabahçe Sarayı'nda bulunduğu dönemde Abdülmecid Efendi Kütüphanesi'nden faydalandığını, özellikle Türk Tarihi, Osmanlı Tarihi, Asya Tarihi, Rus Tarihi, Coğrafya ve seyahatnamelerle ilgili olan kitaplardan bazılarını Ankara'ya götürerek okuduktan sonra iade ettiğini arşiv belgelerinden öğrenmekteyiz.
Dolmabahçe Sarayı, 3 Mart 1924 akşamı, tarihinin belki de en büyük telaşını, koşuşturmasını ve heyecanını yaşamıştı. TBMM'nin o gün kabul ettiği 431 sayılı kanunla Osmanlı Hanedanı'nın bütün mensuplarının Türkiye sınırları dışına çıkarılmasına karar verilmiş, memleketten ayrılmaları için hanedanın erkek mensuplarına 24 saat, kadınlara ise 10 gün tanınmıştı.
Saraydaki koşuşturmanın sebebi bu kanundu. Ankara Hükümeti, İstanbul Valisi Haydar Bey'e gönderdiği telgraf emriyle Dolmabahçe Sarayı'nda kalan Halife Abdülmecid Efendi'nin hemen o gece sınır dışı edilmesi talimatını vermişti.
HEYETİ KÜTÜPHANEDE MİSAFİR ETTİ
Vali Haydar Bey, 3 Mart akşamı saat 8 sularında Halife'ye kararı tebliğ etmek için Dolmabahçe Sarayı'na gitti. Yanında İstanbul Emniyet Müdürü Sadeddin Bey de vardı. Polis ve asker sarayın etrafını sarmış, bütün telefonlar kesilmiş, sarayda yaşayanların dışarıyla bağlantı kurmasına imkan bırakılmamıştı.
Abdülmecid Efendi, heyeti kütüphanede kabul etti. İlk tepkisi, "Ben vatan haini değilim. Buradan ölsem de gitmem. Ceddim, Fatih'in zapt ettiği bu topraklardan beni nasıl çıkarabilirler?" oldu. Vali ve polis, müdür, Halife'ye "milli iradeye itaat etmediği takdirde saraydan gerekirse zorla çıkartılacağını" söylediler.
“BU MİLLETİN REFAHI VE SAADETİ İÇİN DUA EDECEĞİM”
Zoraki yolculuğun hazırlıkları sadece bir buçuk saat sürdü ve Halife'yle beraber üç hanımı, Şehsuvar, Hayrünisa ve Mehisti Hanımlar, oğlu Şehzade Ömer Faruk Efendi, hemen o gece, Dolmabahçe'den alınıp Çatalca'ya götürüldü, istasyonun dışında bekletilen Simplon Ekspresi'ne ilâve edilmiş yataklı altı adet vagona bindirilip Türkiye'den sınır dışı edildi.
Abdülmecid Efendi sarayı terk ederken Vali Haydar Bey'e "Mademki milletin ve memleketin selâmeti için çalışıyorsunuz, Allah muvaffak etsin"; Emniyet Müdürü Sadeddin Bey'e de "Ben yine bu millete dua edeceğim. Ölsem dahi mezarımda kemiklerim bu milletin refahı ve saadeti için duaya devam edecektir." demişti.