Bilgi ve belge merkezi niteliğindeki Abdülmecid Efendi Kütüphanesi
Tüm dünyanın tarihinde yer alan bir imparatorluk. Yüzyıllarca üç kıtaya hükmetmiş bir medeniyet. Bu medeniyet içerisinde sultanlar, sadece yönetimle ilgilenmemiş; bunların yanında birçok zanaat ve sanatta isimlerini duyurmuşlardı. Osmanlı'nın son halifesi Abdülmecid Efendi de bunlardan bir tanesiydi. Abdülmecid'in kendi adını taşıyan kütüphanesi yerli ve yabancı kitap, süreli yayın ve görsel malzemenin dönemin tarihini çok yönlü ve açık bir biçimde yansıtması özelliği ile son dönem tarih ve saray araştırmaları için önemli bir bilgi ve belge merkezi niteliği taşıyor. Kütüphane adeta Osmanlı Devleti'nden Cumhuriyet devrine geçişi gözler önüne seriyor.
Giriş Tarihi: 17.03.2019
17:05
Güncelleme Tarihi: 30.03.2019
11:38
HEYETİ KÜTÜPHANEDE MİSAFİR ETTİ
Vali Haydar Bey, 3 Mart akşamı saat 8 sularında Halife'ye kararı tebliğ etmek için Dolmabahçe Sarayı'na gitti. Yanında İstanbul Emniyet Müdürü Sadeddin Bey de vardı. Polis ve asker sarayın etrafını sarmış, bütün telefonlar kesilmiş, sarayda yaşayanların dışarıyla bağlantı kurmasına imkan bırakılmamıştı.
Abdülmecid Efendi, heyeti kütüphanede kabul etti. İlk tepkisi, "Ben vatan haini değilim. Buradan ölsem de gitmem. Ceddim, Fatih'in zapt ettiği bu topraklardan beni nasıl çıkarabilirler?" oldu. Vali ve polis, müdür, Halife'ye "milli iradeye itaat etmediği takdirde saraydan gerekirse zorla çıkartılacağını" söylediler.
“BU MİLLETİN REFAHI VE SAADETİ İÇİN DUA EDECEĞİM”
Zoraki yolculuğun hazırlıkları sadece bir buçuk saat sürdü ve Halife'yle beraber üç hanımı, Şehsuvar, Hayrünisa ve Mehisti Hanımlar, oğlu Şehzade Ömer Faruk Efendi, hemen o gece, Dolmabahçe'den alınıp Çatalca'ya götürüldü, istasyonun dışında bekletilen Simplon Ekspresi'ne ilâve edilmiş yataklı altı adet vagona bindirilip Türkiye'den sınır dışı edildi.
Abdülmecid Efendi sarayı terk ederken Vali Haydar Bey'e "Mademki milletin ve memleketin selâmeti için çalışıyorsunuz, Allah muvaffak etsin"; Emniyet Müdürü Sadeddin Bey'e de "Ben yine bu millete dua edeceğim. Ölsem dahi mezarımda kemiklerim bu milletin refahı ve saadeti için duaya devam edecektir." demişti.
AÇILIŞ KURDELESİNİ ABDÜLMECİD’İN TORUNU KESTİ
1924'ün 3 Mart gecesi tartışmaların ve hüzünlü bir sürgün hazırlığının yaşandığı Dolmabahçe Sarayı'nın aynı salonu, bütün bu hadiselerin üzerinden tam 80 sene geçmesinden sonra, bir pazartesi sabahı yine dolmuştu. Sarayda, zamanının önde gelen ressamlarından olan Halife Abdülmecid Efendi'nin tablolarından oluşan bir resim sergisi ile Halife'nin restore edilen kütüphanesinin açılışı vardı.
Tarih, Dolmabahçe Sarayı'nda işte böylesine garip bir cilve yaptı ve Halife Abdülmecid'in resim sergisi ile kütüphanesinin kurdelesini kesmek, 80 sene önce o salonda oyuncaklarıyla oynadığı sırada apansız sürgüne gönderilen toruna, yani şimdi 80'lerinde olan Neslişah Sultan'a düştü. Neslişah Sultan, yani şimdiki ismiyle Neslişah Osmanoğlu, '80 yıl önce kovulduğum odada gözyaşlarımı zor zapt ettim.' diyordu.
Sergiden sonra sıra büyükbabasının restore edilen kütüphanesinin, yani Halife'ye bundan tam sürgün kararının tebliğ edildiği salonun açılışına gelmiş, kurdeleyi kestikten sonra bir ara yorulmuş ve oradaki bir koltuğa ilişmişti. Oturur oturmaz, birdenbire 'Ben bu koltuğu biliyorum.' diye düşündüm ve hemen hatırladım' dedi. "Büyükbabamın koltuğuydu. Orada oturur, beni ve kardeşimi kucağına alır,' Benim güzel kızlarım ' diye severdi. Artık neler hissettiğimi tahmin edersiniz. Gerçi bir-iki damla yaş döktüm ama kendimi hemen toparladım...'
(Derlenmiştir.)