Çöllerin içindeki güzellik fragmanı: İbn Tulun Camii
Allah'a hamdı anlatmak için, insana doğru yolun hidayetini vermesi için secdeye kapandığı kutsal yerdir camiler… Dünyanın her yerinde, farklı farklı güzelliklerde yer alan camiler içerisinde İbn Tulun Camii, çöller arasında adeta ihtişamın ön sözü gibi yer alıyor. Hayal ve özlemle yapılan bu cami, Samarra ve döneminin en büyük camisi olarak kabul ediliyor.
Giriş Tarihi: 28.06.2019
09:37
Güncelleme Tarihi: 28.06.2019
10:20
Çiçek mi yoksa nesih yazısıyla yazılmış harfler mi oldukları bilinmeyen dalgalanmalar ve geometrinin titreyişleridir bunlar. Her pencereyi saran ve taçlarını o kadar mükemmel ve geometrik bakımdan o kadar olağanüstü bir şekilde açan gül bezekler, kabartmaları ve gölgeleriyle, sanki çiçekler dâhil her şeyin Allah'ın önceden kestirilemez iradesine boyun eğmiş beşerî bir plâna göre yeniden oluşturulduğu bir başka dünyadan fışkırıyor gibi görünüyorlar.
Sadece beş ara bölmesi bulunan namaz kılınan alan, avlunun mekânından ve avlunun aydınlatmasından kopuk olmak şöyle dursun, aynı ayaklar, aynı içe sokuşturulmuş sütunlar ve siluetleri loşlukta yılankavi dalgalanmalar oluşturan aynı şişkin sütun başlıklarıyla tam bir devamlılık arz eder.
İç içe geçmiş dairelerden karmaşık bir kafes veya bir yıldız ağı meydana getirmediklerinde, pencerelerin taş parmaklıkları, örülmüş bir şeritler labirenti içinde, mekâna belli bir düzen kazandırır. Bu mekânda çiçekler veya zambağı andıran çiçek süsleri, üzüm asması veya kenger yaprağı bezemeleri canlanır. Bu canlanma öyle bir soyutlama derecesinde gerçekleştirilir ki, sanki bizi alır ve onların hepsini doğurmuş olan ilk ve ana örneğe götürürler.
Yüksek duvarlardaki gözler (hücreler), çoğu zaman deniz kabuklarının üstünde yer alır ki bunun dinî bir anlamı vardır. Çünkü Hz. Peygamber, dünyanın ilâhî kelâmın remzi olan beyaz bir inciden yaratılmış olduğunu söylüyordu. Midye kabuğu bu incinin kabıdır, tıpkı ilâhî kelâmı kabule açılan kalp gibi.
Arabeskin son bezeme kıvrımı, bütün yapıyı namaz kılanlarla birlikte ötelerin ötesine, Allah'ın sonsuzluğuna sürükleyerek, minarenin taştan hüsnühattın ilâhî damgasına bürünür. Bu hüsnühattın son sarmalı semaya açılır. Yukarıda, ihata duvarlarından ve bu duvarların hayallerimizi çevreleyemeyen veya sınırlandıramayan taştan gülünç askerî güruh niteliğindeki gözenekli mazgal dendanlarından kurtuluruz.
Persepolis'teki Dârâ'nın sarayını veya Babil'deki İştar Kapısı'nı çağrıştıran birbirine benzer mazgallar yeni dinin atılımını durduramamıştır. Bu din, ölü kültür ve ilâhların bütün ihtişamlarını, onlara yeni bir hayat vermek üzere, Hz. İbrahim'in o ilk imanına dâhil etmiş ve böylece de, Hz. Peygamber'e vahyedilen Kitap'ta ebedî gençliğine kavuşmuştur.
Ey İbn Tulun, geçmişin iki büyük medeniyeti – Mezopotamya ile Mısır medeniyetleri– arasındaki diyaloğun mekânı, ilk imanın diriliş yeri, Doğu ile Batı arasında, hayatın bütün güçlerini bir yakadan öbür yakaya taşıyan sen! Biz senden, mümin olmanın tevazuu ve Allah'ın yeryüzündeki halifesi insan olmanın övüncüyle, hayatlarımızın anlamından daha bir emin olarak ayrılıyoruz.
İnb Tulun Camii, Abbâsîler döneminde Mısır'a vali olarak tayin edilen, daha sonra halifenin eyaletler üzerindeki nüfuzu azalmaya başlayınca bağımsız bir Türk devleti kuran Ahmed b. Tolun tarafından inşa ettirilmiştir.