Edebiyat ve müzikte “babalar ve oğullar”
Geleneksel sanatımızda hem görgü hem de genetik yollarla aile mesleğini devam ettirme süreci başarıyla ilerledi. Öyle ki nazımla geleneğin kol kola verdiği klasik şiir ve bunun yanı sıra müzik, uzun yıllar devam etmesini bir ölçüde de baba- oğul şairlere borçluydu. Sizler için şiir ve müzik dünyasında birbirlerine ilham kaynağı olmuş baba ve oğul ikilileri derledik.
Giriş Tarihi: 25.08.2019
15:09
Güncelleme Tarihi: 25.08.2019
15:37
Bağdatlı Fuzulî ile oğlu Fazlî
Aşkla yoğurduğu şiirleriyle nazmın zirvesinde kendisine yer edinen Fuzulî , kendisi gibi şiir yazma yolundaki oğlu Fazlî nazarında hazine konumundadır. Üç dilde şiir yazabilen, kıvrak zekâsı ve doğasındaki letafet hemen herkesçe takdir edilen Fazlî, yazdığı şiirlerle dönemi tezkirelerine girmeyi başarsa da bu kez babanın oğula üstün geldiği açıktır.
Bağdatlı Fuzulî ile oğlu Fazlî
Fuzûlî 963'te (1556) Bağdat ve çevresini kasıp kavuran büyük veba salgını sırasında vefat etmiştir. "Geçti Fuzûlî" sözü de bu tarihi vermektedir. En sağlam rivayetlere göre ölüm yeri Kerbelâ'dır. Ancak Kerbelâ'da Hz. Hüseyin Türbesi karşısındaki Abdülmü'min Dede Türbesi'nde medfun olduğu şeklindeki rivayetin herhangi bir tarihî dayanağı yoktur. Onun aile fertlerinden sadece oğlu Fazlî Çelebi hakkında, Farsça bir kıta ile Nidâyî Çelebi'nin bir notu ve Ahdî'nin Gülşen-i Şuarâ'sındaki kayıtlardan az da olsa bazı bilgiler edinmek mümkün olmaktadır.
Pîr Mehmed Azmî Çelebi ile rubai üstadı oğlu Hâletî
Azmî Çelebi'nin en büyük eseri oğlu Hâletî'dir. 16. asrın ünlü siması Pîr Mehmed Azmî Çelebi ile rubai üstadı oğlu Hâletî arasındaki baba-oğul ilişkisi için aynı kandan iki usta şairin macerası tabiri yapılır. Defterdar Pîr Ahmed Çelebi'nin oğlu Azmî Çelebi, devrinde tanınmış bir âlim olmakla birlikte, her türlü edebî mahfilin başköşesinde yer edinmiş, şiirdeki üstünlüğü hemen herkesçe takdir edilmiş bir zattır.
Azmîzâde kaynakların bildirdiğine göre dürüst, âdil, iyilik sever, hoşsohbet ve çok cömert bir insandı. Kâtib Çelebi, Osmanlı tarihinde Kınalızâde Ali Efendi ile Azmîzâde kadar çok okuyan, araştıran bir âlim daha olmadığını belirtir. Talebesi olan Atâî, öldüğünde kenarlarına tashih notları konmuş ve ayrıca çeşitli notlar kaydedilmiş 4000 kadar kitabı çıktığını yazmaktadır.
Pîr Mehmed Azmî Çelebi ile rubai üstadı oğlu Hâletî
Zekâsı, yeteneği ve gayretiyle yirmi bir yaşında tahsilini tamamlayarak müderris olmuş, dokuz on yıl içinde tedris hayatının en üst derecesi olan Süleymaniye müderrisliğine yükselmiştir. Şiire çok genç yaşta başlamış olan Azmîzâde Hâletî bu vadide kısa sürede üne kavuşmuştur. 1006 (1597-98) yılında tezkiresini yazan Beyânî, onun genç yaşına rağmen olgun bir kişi olduğunu ve babası gibi şiirleriyle tanındığını kaydetmektedir. 1602'de tayin edildiği Şam kadılığında kendisini tanıyan Bağdatlı Rûhî de bir kıtasında onun güzel şiirleriyle gönüllerde yer tuttuğunu ifade etmiştir.
Numan Ağa ve oğlu Tanbûri Zeki Mehmet Ağa
Numan Ağa, Enderun'da (saray okulu) yetişmiş, kendileri de müzisyen olan Sultan III. Selim ve II. Mahmut'tan çok ilgi görmüş, Tanbûri olarak saray fasıllarına katılmış ve çavuş rütbesiyle Enderun'da hocalık yapmıştır. Sultan II. Mahmut'un muhasibi olmuştur. Şevkefza ve bestenigâr peşrevleri meşhurdur. Tanbûri Zeki Mehmet Ağa'nın babasıdır.