Arama

Edebiyatın dört yazarından eski Ramazan anıları

Sokağı edebiyata taşıyan yazar olarak anılan Hüseyin Rahmi'nin ilk orucunu dokuz yaşında tuttuğunu ve "Ömrümde hiç unutamayacağım günlerden biriydi." şeklinde hatıralarında anlattığını biliyor muydunuz? Peki Yahya Kemal'in Topkapı Sarayı'nı ziyaret ederken Yavuz Sultan Selim'in odasını "Fakirane bir han odasını andırıyor." şeklinde tarif ettiğini? Sizler için edebiyatın usta kalemlerinin hatıralarındaki eski Ramazanları derledik.

Bu sevaplı niyetten sonra büyük bir sevinçle döşeğe yattım. Sabah oldu. Büyükler oruçlarının yarısını uykuya tutturmak için hep yatıyorlardı. Ben bermutat erkenden dipdiri kalktım. Oyuncaklarımla oynadım, aşağı yukarı indim çıktım. Bahçede gezindim. O şen, velveleli ramazan gecesinin bu sessiz sabahı ne kadar kasvetli, sıkıntılı oluyor. Yavaş yavaş sahurun tokluğu geçerek içim ezilmeye başladı. Öğleye doğru sabrım tükendi. Gitgide açlığım tahammül- fersâ bir raddeyi buldu. Aç kedi gibi önünde dolaştığım dolaptan ne güzel kokular geliyordu. Her sabah orada karnımı doyururdum. Dolabı açtım kapısı gıcırdadı. İftardan kalma reçeller sucuklar, sahur artığı köfteler, el sürülmemiş kâselerde hoşaflar vardı. Hepsinin kokusu misk gibi burnuma doldu. Baygınlığım arttı. Allah'a verdiğim sözü düşündüm. Nal gibi mecidiyeyi gözlerimin önüne getirdim. Hayır... Hayır, midemin ıstırabı her şeye galip geliyordu. Üç dört köfte ile bir pide parçası aşırarak gidip bahçenin kuytu bir köşesinde yemeye karar verdim. Büyük, pek büyük bir günah işlediğimi biliyordum. Halecanlar içinde elimi sahana uzattım. Arkamdan menhus bir ses çıktı:

-Hu, küçük bey, ne yapıyorsun orada ayol? Bugün sen oruçlu değil misin?

Döndüm baktım. Ah sesi kısılasıca fellâh... Nezahat arkamda simsiyah, upuzun duruyor. Arap'la zıtlaşacak dakika değildi. En tatlı sadâ-yı istirhamımla:

-Dadıcığım ayaklarını öpeyim, kimseye söyleme...

-A, olur mu hiç? Günah değil mi?

-Akşam hacı ninemden bir mecidiye alacağım.

-Yarısını bana verirsen söylemem.

Mecidiyeyi bütün bütün kaybetmedense yarısını kazanmak her hâlde kârlıydı. Parayı bölüşeceğimi Arap'a vadettim.

O akşam orucumun şerefine iftarda çerkez tavuğu, kaymaklı güllaç vardı. Hacı ninem hususî dolabından bir kutu devâ-yı misk çıkarmış, bitişik Mustafa Paşanın hanım efendi orucumun sevabına iştirak için beni taltifen kocaman bir maden tabakla ince has baklava göndermişti.

İftar zamanı yaklaştı. Sofraya dizildik. Ben hacı ninemin yanında idim. Bu doksanlık kadının gözleri iyi seçmezdi. Bütün şefkatiyle yüzüme baktı, baktı:

-Bu oğlanın benzi limon gibi sararmış. Yavrucak hiç de şikâyet etmedi. Gözlerim karşımda ayakta duran Nezahat'a kaydı. Arap iri dudaklarını yutacak gibi ağzının içine alarak boynunu yana yatırdı. Kahkahalarını birer birer içine sindiriyordu.

Top gürledi. Hacı ninem zemzem fincanını evvelâ benim dudaklarıma uzattı. Sonra kendi ağzına götürdü.

Üç gün sonra hacı nineme on kuruşa bir oruç daha sattım. Giderek mübarek savmım ucuzluyordu. Birincisi gibi ikincisinin bedelini de Nezahat ile paylaştık. Çünkü artık sahtekârlık sırdaşlığı ikimizi birbirimize bağlamıştı.

Masumane bu küçük vak'anın içinde emniyeti suistimal ile bir raşi bir de mürteşi vardı. Bozuk oruç satmak ne tatlı bir günah işlemekti. Ah, bu hayatın ifsadı insanı ne küçük yaşta kavrıyor.

Hüseyin Rahmi Gürpınar

  • 10
  • 26
AHMET RASİM, ESKİ RAMAZANLAR
AHMET RASİM, ESKİ RAMAZANLAR

Üçüncü akşam kayınpedere gitmeli! Mabeyne, Saraya, Kilercibaşı hangi akşam gitmeli? Ahmet Rasim eski Ramazanları ve Ramazana hazırlığı anlatıyor.

Ramazan gelmeden pek çok şey değişir, üç ayları tutanlar ibadete çekilir, her gün dua ederler, bu mübarek günlerin gelişini neşe ile beklerler, bunların dışında kalanlar ise ramazana karşı üç-dört gün, hatta bir hafta evvelinden saygılı ve hasretli bir vaziyet alırlardı. Ramazan evveli zevât fesi, üstü başı düzenler, fesi atıp yerine hangi tarikata mensup ise ona mahsus taç, fahr, kavuk, külah giyenler, arakiye, amame, sarık, ağabani, çevre, mendil, şal, düz renkli kumaş örtü, kelleyi tıraş ettirenler, sakal salıverenler, türlü türlü renkte, biçimde, kıymette, cübbe, kürk, hırka, aba, entari, şalvar, mest, lapçın, serhatlık, galoş-kundura tedarik edenler , Misvak tazeleyenler, hilal, laşık alanlar. Dileklerarası'ndaki gözlükçü Mehmet efendiye düz, kısa, imameti, yasemin, kiraz, gül, çubuk ağızlık ısmarlayanlar, on bir aydan beridir eskimiş olan kuka, mercan, necef, anber teşbihlerini tamir ettirenler, ağır ağır hafif misk, kalemsek yağı sürünenler, sürme çekenler, Mushaf, Evrad, Kuranı-ı Kerim'den seçilmiş bölümler alanlar, hatim indirmeye hazırlananlar.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN