İkinci Abdülhamid hangi filmleri izlemek istedi?
Ses yok, aksiyon yok, art arda birbirinden bağımsız olaylar… İnsanların bunu ilk gördükleri an salondan korkarak kaçışmaları… İki kardeş bir alet icat etti ve bir sektör ortaya çıktı. Sinema… İnsan hayatına girmesinden beş ay sonra Sultan İkinci Abdülhamid'in seyrine sunuldu. Ardından, Türklerin perdeye yansıtarak yaptıkları Karagöz oyununa arkadaş oldu. Osmanlı Dönemi sinemasını sizler için mercek altına aldık.
Giriş Tarihi: 25.10.2018
19:30
Güncelleme Tarihi: 25.10.2018
19:57
İLK MÜSLÜMAN TÜRK SİNEMACISI: FUAT UZKINAY
Weinberg'in İstanbul Sultanisi'ndeki film gösterileri sırasında ileride göreceğimiz gibi, genç bir sinema heveslisi olan ilk Türk Sinemacısı Fuat Uzkınay yetişecektir. 14 Kasım 1914 tarihinde çekilen "Ayastefanos'taki Rus Abidesi'nin Yıkılışı" adlı belge filmin ilk Türk filmi olduğu ve bu filmi çeken Fuat Uzkınay'ın da ilk Türk Sinemacısı olduğu düşünülmesine rağmen, bu filme ait hiçbir belge ya da bulgunun olmaması, bu film üzerine yıllardır süren bir kuşkuyu da beraberinde getirdi.
Fuat Uzkınay İstanbul Erkek Lisesini bitirdikten sonra girdiği İstanbul Dar'ül-fünun'un fizik-kimya bölümünde bir yandan eğitimini sürdürürken bir yandan da önce öğretmenlik, sonra da İstanbul Sultanisi'nde dâhiliye memurluğu görevlerini sürdürdü.
BALKANLAR'IN LUMİERE KARDEŞLERİ
Tarihi olaylar değiştirilemez, ancak yeni bulgular tarih hakkındaki bilgilerimizi değiştirir ve geliştirir. Yeni bulgu ve belgelere göre Türk Sineması'nın başlangıç tarihi 1911'dir. Osmanlı Devleti sınırları içinde olan Manastır'da fotoğrafçılık yapan Osmanlı Uyruklu Janaki ve Milton Manaki kardeşler, "Balkanlar'ın Lumiere kardeşleri" olarak biliniyorlar. Londra'dan getirdikleri Bioscope 300 adlı kamera ile 1911'de çektikleri "V. Sultan Mehmed Reşat'ın Manastır Ziyareti" adlı belgeseli Lumiere kardeşlerden 12 yıl sonra, Fuat Uzkınay'dan 3 yıl önce çekilmişi. Söz konusu bu belgesel Osmanlıların son döneminde çekilen ilk film olma özelliği taşımakta ve orijinal kopyası Makedonya-Üsküp Sinemateki'nde bulunuyor.
MERKEZ ORDU SİNEMA DAİRESİ
Birinci Dünya Savaşı'nda sinemanın güçlü bir propaganda aracı olduğu anlaşılmıştı. Savaş sırasında Türk ordularının başkomutanı Enver Paşa, Almanya'ya yaptığı bir ziyaret sırasında Alman Ordusu'nda bir "sinema kolunun" kurulduğunu ve bu kolun çektiği bazı filmleri seyredince, sinemaya verilen değeri anlamıştı. Enver Paşa, yurda döndüğünde ilk iş olarak aynı kolun Osmanlı Ordusu'nda da kurulması için emir verir. 1915 yılı ortalarına doğru Osmanlı Ordusu'nda da "Merkez Ordu Sinema Dairesi" adıyla bir birim kurulur. Böylelikle Enver Paşa, Türk sinemacılığının başlamasını sağlamış olur.
Bu dairenin başına, halka ilk film gösterilerini yapmış olan Weinberg, onun yardımcılığına da o sıralarda teğmen olan Uzkınay getirilir. Merkez Ordu Sinema Dairesi, bugünkü İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nin karşısındaki binada çalışmalarına başladı. Bu daire başlangıçta, savaşla ya da başkomutanın ve padişahın resmi ve özel yaşamlarıyla ilgili belge filmleri çekti. Daha sonra, Ayasofya'daki bugünkü "Askeri Müze"nin bir bölümüne taşınan Merkez Ordu Sinema Dairesi'nde gerek merkezin çektiği filmler gerekse yabancı askeri filmler ve savaşla ilgili aktüalite filmleri burada halka gösterilmeye başlandı.
KONULU İLK FİLMİMİZ “LEBLEBİCİ HORHOR”
Belge filmlerin yanı sıra konulu filmlerin de çekilerek halka gösterilmesinin gereği konusunda sesler duyulmaya başlanmıştı. Bunun için İstanbul'da gösteriler sahneleyen Benliyan'ın "Milli Operet" kumpanyasıyla anlaşılarak topluluğun repertuarında bulunan "Leblebici Horhor" u çekmeye başladı (1916).
Çekimlerin başlamasından bir süre sonra filmin başrol oyuncularından birinin ölmesi üzerine film yarıda kaldı. Weinberg, bu kez de yine aynı kumpanyanın repertuarındaki Moliere'in "Zoraki Nikah" oyunundan uyarlanan "Himmet Ağa'nın İzdivacı" adlı oyununu çekmeye başladı (1916). Bu filmde Benliyan topluluğu oyuncularıyla birlikte Ahmet Fehim, İsmail Galip Arcan, Behzat Butak gibi Türk oyuncular da rol aldı. Ancak çekimler sırasında oyuncuların çoğunun askere çağrılması üzerine yine yarıda kalan bu filmi savaş sona erdikten sonra Weinberg'in yardımcısı Uzkınay tarafından tamamlanabildi (1918). Böylece Türkiye'de ilk konulu film de çekilmiş oldu.
PENÇE, CASUS, ALEMDAR VAK’ASI
"Müdafaai Milliye Cemiyeti adıyla kurulmuş olan bir teşekkül şimdiki sağlık müzesinin işgal ettiği binada bir stüdyo kurmuştu. Bu cemiyetin üyelerinden olan Sedat Simavi cemiyetin hep aktüalite filmleri çevirdiğini bunun da gerek maddi gerekse manevi bakımdan pek tatminkar olmadığını ileri sürerek mevzulu filmler çevrilmesini teklif etti. Teklif cemiyet idare heyetince münasip görülerek Darülbedayi artistlerine "Pençe", "Casus" ve "Alemdar Vak'ası yahut Sultan Selim-i Salis" adlarında mevzulu filmler çevriltilmiştir"
( Nurullah Tilgen, Yıldız Dergisi'ndeki "Türk Filmciliği" başlıklı yazısı)